Geçen hafta “Selçuk'ta Roman Köyü tartışması” haberi üzerine kaleme aldığım yazımın ana fikri ayrıştırmanın sakıncası üzerineydi. Arazi bağışlanarak bir köy kurma fikri iyiydi ama seçilen bölgenin tecriti andırmaması gerekiyordu. Benim Romanlar, yani Çingeneler konusunda fikir sahibi olmamı sağlayan Feridun Atay'dan yorum geldi.

Hiç kıvırmadan demiş ki; “Toplum olarak her ne kadar dışlanmış olarak görülsek de, biz ırk olarak birazda eksiği kendimizde aramalıyız. Gerçeklerden kaçan bir toplumuz... Eğitime önem vermeliyiz; bugünü yaşayalım gülelim eğlenelim mantığı ile yaşarken hayata dair gerçekler duvar gibi önümüze çıkıyor... Gelecek güvencesi olan işlerde çalışılmalı, çocuklarımızı okuması için teşvik etmeliyiz... Ben günde 17 saat iki farklı işte çalışıyorum... Bir ilkokul mezunu olarak şu an üniversite 3. sınıfta okuyan bir kızım var... Bu benim hayatımda gurur duyacağım en güzel şey... Kısaca biraz da çözümü içte aramalıyız...”

Dikkatinizi çekmiştir. Son zamanlarda neredeyse unuttuğumuz bir özeleştiri var yazıda. İyi bir gözlem var. Çağdaşlıktan vazgeçmeme duygusu var.

Benim tanıdığım Feridun Atay, yazdığı gibi yaşayan biri. Mesela “Bakabileceğim kadar çocuk yapmak istiyorum” diyordu. Çünkü bakamadığı çocuğu sokaklara salmaya niyetli değildi… Şimdi iki çocuğu var. Eşi bir okulda görevli. Karı-koca hem çocuklarına hem kendilerine rahat bir yaşam sağlayabilmenin mücadelesi içindeler. Sadece günlük yaşamıyorlar. Yani kendi toplumlarına da örnek oluyorlar...

Feridun'un artısı çok. Çevresinde sevilir sayılır. Üstelik özgüvenlidir.

İşte size bir örnek...

Birgün, halı saha maçı sonrası iki takım arkadaşı saha parası yüzünden kavgaya tutuşuyorlar. En sonunda birisi sinirlenip bağırıyor.

“Çingenelik yapma lan ver parayı…”

O sırada onları sakin sakin dinleyen Feridun cevabı yapıştırıyor.

“Çingene olan benim. Ama ben paramı ödedim”