Sonuçta bir hayattır, naftalinler kullanır
Parası çıkmazsa gider sakal bıyık bırakır
Sevgilisi yoktur ve artık sevgisi de yoktur
Radyoda söylenmeyen bir ölüm sessizce kepenklerini kapatır...”

Ahmet Erhan

Bazen ölümler sadece ölenin ardından üzülmekten çok daha fazlasıdır. Özellikle çok sevdiğiniz bir yazar ya da şair öldüğünde ardında bıraktığı sadece hüzün olmuyor, boynu bükük roman karakterleri tamamlanamamış dizeleri getiriyor akla.

Türkiye polisiye edebiyatının usta kalemi Celil Oker’in ölümü bana tam olarak böyle hissettirdi. Ölümünün verdiği üzüntünün üzerine yeni bir “Remzi Ünal polisiyesi” okuyamayacak olmanın can sıkıntısı bindi.

Celil Oker, polisiye dünyasının Celil Ağabey’i, genç reklamcı ve yazar adaylarının hocasıydı. Reklam metinlerinde kullandığı yaratıcı zekayı polisiye edebiyata entegre etmiş THY’den kovulma eski bir pilottan özel dedektif yaratmıştı. İyi bir polisiye yazarı olmasının yanı sıra Oker çevirmenlik, gazetecilik ve ansiklopedi yazarlığı yaptı. Uzun süre reklam yazarlığı ve reklamcılık yapan Celil Oker, Bilgi Üniversitesi’nde İletişim Fakültesi Reklamcılık Programı’nda öğretim görevlisi olarak da çalıştı. Yine de biz onu en iyi Remzi Ünal’dan tanırız. Eminin kitapları her dönem polisiye sevenlerin kitaplıklarının baş tacı olacaktır.

Celil Oker’in ölümünü bir twitter paylaşımından öğrendim. Sonra birkaç yayınevi ve haber sitesinde gördüm. Uzun araştırmalarımın ardından ölümünün ertesi günü cenazesinin memleketi Kayseri’ye götürüldüğünü cenazeye ailesinin yanı sıra öğrencileri ile yakınlarının katıldığını öğrendim.

Bu mütevazi cenaze töreni bana Ahmet Erhan'ın “Akşam Güneşi” şiirini hatırlattı. Adı radyolarda söylenmese de bizim aramızda bir fısıltı gibi yayılır. Öyle ki kitapları ve yaratığı karakterler hiç ölmeyecekken, öğrencilerine aşıladığı yaratıcılık tohumları hep yeniden yeşerecekken kim diyebilir Celil Oker ölmüş. O ölümsüzlüğün sırrını bulmuş zaten. Neden çakma tarihçiler gibi devlet töreni istesin...