Bu hafta 14 Mart Tıp Bayramı'nı da yaşadık... Çanakkale Savaşları'nda 500 bin yaralı ve şehidimiz vardı ve sadece savaş tıbbı ile değil askerler arasındaki sıtma, tifüs, iskorbüt, dizanteri ve kolera gibi hastalıklarla da savaşan yüzlerce meslektaşımızı minnetle anar ve bugün de SARS-CoV-2 pandemisini yok etmek için özverili çalışmalarına devam eden doktorlarımızın bayramını içtenlikle kutlarız..
Çanakkale Savaşları'nın başladığı konjuktüre bir göz atmamız gerekirse, şunu açıklıkla ifade etmek gerekir ki, dünya ekonomisi ve sosyal dinamikleri yeniden yapılanmanın sancısı içindedir. Sömürgecilik ve milliyetçilik akımlarının başat senaryosunda ekonomik rekabetin travmatik örgüsü tüm Avrupa'yı bir ateşe doğru sürüklemektedir. 
Almanya-Fransa ve Rusya-Avusturya arasındaki çekişmeler her geçen gün tırmanırken, 28 Haziran 1914’te Avusturya-Macaristan İmparatorluğu Veliahdı Arşidük Ferdinand’ın Saraybosna’da bir Sırp milliyetçisi Gavrilo Princip tarafından öldürülmesi Dünya Savaşını başlattı. Almanya’nın savaş planı (Schlieffen Planı), Batı Cephesi’nde, kısa sürede Fransız-İngiliz kuvvetlerinin yenilgiye uğratılması, arkasından da tüm kuvvetlerin Doğu’ya kaydırılarak Rusya’nın savaş dışı bırakılması stratejisine dayanıyordu ancak işler, bugünlerde Ukrayna’yı üç günde istila edeceğini düşünen Rusya’nın içine düştüğü durum gibi, bekledikleri şekilde gitmedi. Doğu yani Rusya cephesini önceleyen Almanya, 27 Eylül 1914’te Amiral Souchon komutasında GOEBEN ve BRESLAU (sonradan Yavuz ve Midilli isimlerini alacak) iki savaş gemisini Karadeniz’e gönderir ve Rusya kıyılarını,özellikle de Rus Donanmasının Sivastopol ve Novorosisk’teki üslerini  bombardıman altına alır. Rusya’nın 1 Kasım 1914’de Kafkasya sınırımızı geçmesi sonrasında gelişen olaylar da hepimizce  malumu,Osmanlı bir çok cephede savaşa sürüklenir!
Dönemin hakim imparatorluklarının boğazlar ve İstanbul üzerindeki  tarihi emelleri, açık ve gizli tarihsel çalışmaları bu yazının kapsamını aşar. Ne de olsa, okuyucularımız , Rusya’nın yüzyıllık  boğazlar üzerinden ılık denizlere açılma; Almanya’nın  “Drank Nach Osten dedikleri doğu’ya yayılma;  İngiltere’nin, “deniz aşırı ülkeler hakimiyeti” teorileri ile Fransızların Napolyon'un şahsiyetinde simgelenen ‘dünya egemenliği’ düşüncelerinin odağının hep İstanbul ve Çanakkale boğazları olduğunu hatırlayacaklardır. Bu bağlamda ,İngiliz ve Fransızların, Ruslardan önce İstanbul’a ulaşabilme düşünceleri Çanakkale Savaşının da başlıca etkenidir..
Nihayetinde, 18 Mart 1915 tarihinde, o zamanın koşullarında dünyanın en güçlü deniz savaş gemisi filosuna sahip İngiltere ve Fransa, Çanakkale savaşlarının ilk gününde yedi savaş gemisini Boğaz'ın derin sularına bırakıp kara savaşlarında da yenilgiyi tadarak bir yıl sonra geri çekileceklerdir.
Ama bu mağlubiyet ve savaşın bir yıl Çanakkale mevzisindeki seyri, İtilaf Devletleri ile (Britanya İmparatorluğu, Fransa ) Çarlık Rusya’sı arasında temas ve desteğin kesilmesine  ve süreç içinde de Bolşevik Devrimine zemin hazırlayacaktır ki bu gelişme, Doğu Blokunun 1989’da dağılmasına kadar yeni bir küresel politik statükonun oluşmasına yol açacaktır..
Çanakkale’de boğaza gömülen, üstünde güneş batmayan İngiltere’nin prestiji, dünyadaki Britanya İmparatorluğu algısını değiştirmiş, Hindistan dahil tüm İngiliz sömürgelerinde  bağımsızlık rüzgarlarını kasırgaya döndürmüş, dünya siyasi haritasını radikal bir şekilde değiştirmiştir. Avustralya ve Yeni Zelanda’da oluşan Anzak ruhu buna  iki örnektir.
İç siyasette de Çanakkale Savaşlarındaki zaferler, son yüzyılda peşi sıra gelen yenilgiler yüzünden özgüvenini kaybetmiş Osmanlı Devleti’ne bir nefes aldırmış, sona giden yıkılış akıbetini uzatma imkanı tanımıştır. Ayrıca İtilaf Devletleri'nin bu başarısızlığı, başlangıçta savaşa katılmamış olan Balkan Devletleri’nin savaşa aktif katılımını geciktirmiş, hatta Bulgaristan, Romanya, Yunanistan ve İtalya’nın tercihlerini etkilemiştir.
Birinci Dünya Savaşı'nda, İngiltere ve Fransa’nın,  bir yıl boyunca bir milyona yakın askeri Gelibolu Yarımadası'nda tutmak zorunda kalmaları ve bu kuvvetlerin de en az yarısını  kaybetmiş bulunmaları Birinci Dünya Savaşı'nın diğer cephelerine desteklerini bloke etmiş, savaşın genel gidişatını radikal bir şekilde etkilenmiştir. İngiliz ve Fransızlar’ın, Almanya’nın güneyinden kuşatılma stratejisini boşa çıkarmak için mehmetçiklerimiz Conk Bayırı'ndan Arıburnuna Çanakkale Boğazı'na şehit kanlarını dökerken, hasta adam olarak nitelenen Türk İmparatorluğu'nun askeri gücünün bitmediği, yurdu için her türlü güçlüğün üstesinden gelineceğini cihana göstermiştir.
Tüm bu global sonuçları bir tarafa bıraktığımızda, bu muharebeler ulusal geçmişimizde bir destan yaratırken, Atatürk’ün de askeri bir deha olarak dünya tarihine not edilmesini sağlamıştır.
Sonuç olarak şunu söyleyebiliriz ki, Kurtuluş Savaşımız Çanakkale Destanı'ndan ilham almış, orada oluşan ve tazelenen vatan ruhu, eşsiz liderinin önderliğinde adeta küllerinden yeniden doğan ve sonsuza kadar daim kalacak Türk Ulusu'na ve devletine giden yolu açmıştır.