KÜLTÜR SANAT

'Çal Dede – Asırlardır Süren Gelenek' belgeseli İzmir’de izleyiciyle buluştu

İzmir Kültür Sanat Fabrikası’nda gösterilen “Çal Dede – Asırlardır Süren Gelenek” belgeseli, Çal Dede ritüelini sahici bir sinema diliyle perdeye taşıdı. Ardından Efeler Yolu üzerine sunum ve konuşmalarla, kültürel mirasın yaşayan bir hafıza olarak korunması ve gelecek kuşaklara aktarılması çağrısı yapıldı.

Abone Ol

Ege’nin kadim ritüellerinden birini perdeye taşıyan “Çal Dede – Asırlardır Süren Gelenek” belgeseli, İzmir Kültür Sanat Fabrikası’nda geniş katılımla gösterildi. Yönetmenliğini Dr. Elçin As’ın üstlendiği yapım, İzmir Valiliği’nin destekleriyle hayata geçirildi ve hem ulusal hem uluslararası platformlarda ilgi gördü. Gösterime, İzmir Valisi Dr. Süleyman Elban, İzmir İl Kültür ve Turizm Müdürü Sadık Doğruer, akademisyenler, öğrenciler, basın mensupları ve çok sayıda kültür-sanatsever katıldı. Salonun enerjisi, yalnızca bir film izlemenin ötesinde, kültürel mirasın yaşayan bir hafızaya dönüşme anına tanıklık etti.

Kadim geleneğin sinemadaki karşılığı

Belgeselin odağındaki Çal Dede ritüeli, İzmir’in Tire ilçesine bağlı Dibekçiler köyü yakınlarında, ulaşılması güç bir tepede yüzyıllardır sürdürülüyor. Atalar kültü, inanç, birlik ve paylaşım ekseninde şekillenen bu mahya geleneğinde yüzlerce kişi, her yıl çevre köylerden ve kentlerden gelerek ortak sofralarda buluşuyor; dualarla, mevlitlerle manevi bir atmosfer kuruyor, sonrasında yapılan güreşlerle geleneği yaşatıyor. Ritüelin en kıymetli durağı ise Çal Dede’nin yattığına inanılan tepeye doğru yapılan yürüyüş ve burada edilen dualar. Belgesel, bu yolculuğu bir “mekân ve hafıza” anlatısı olarak sahici, sade ve çarpıcı bir dille kayıt altına alıyor.

Yönetmenin gözünden birlik ve beraberlik

Gösterim sonrasında söz alan yönetmen Dr. Elçin As, filmin çıkış motivasyonunu “birlik ve beraberlik temasının sahadaki gücü” olarak tanımladı. “Çal Dede”ye çıktığı gün, aynı sofrada ekmeği bölüşmenin ve omuz omuza durmanın iyileştirici hissine tanıklık ettiğini vurgulayan As, içinde bulunulan çağda en çok ihtiyaç duyulan şeyin “ortak değerler etrafında buluşmak” olduğunu belirtti. Yönetmen, bu bakışla Efeler Yolu’nu da aynı çerçevede; yalnızca bir kültür rotası değil, kuşakları birbirine bağlayan bir gönül hattı olarak tanımladı. Filmin yapımında emeği geçen Prof. Dr. Alev Fatoş Parsa, danışmanlar Prof. Dr. Pınar Fedakar, Dr. Arzu Acar, Orkun Özaşık, kurgu yönetmeni Gaye Yiğit Verep, görüntü yönetmeni Deya Ar ve grafik tasarım katkıları için Doç. Dr. Ekin Boztaş ile yerelde destek veren Dibekçiler topluluğuna teşekkür edildi. Yönetmen, projenin gerçekleşmesinde İzmir Valisi Dr. Süleyman Elban’ın desteğinin belirleyici olduğunu da özellikle vurguladı.

Efeler Yolu’nda bir kültür rotasının ayak izleri

Gösterimin ardından sahneye davet edilen Prof. Dr. Özgür Özkaya, “Bir Kültür Rotası: Efeler Yolu” başlıklı sunumunda yaklaşık 500 kilometrelik güzergâhın tarihsel katmanlarını, efe–zeybek geleneğiyle bağını ve bölgesel kalkınmaya sunduğu olanakları anlattı. Efeler Yolu, kırsal peyzajı, köy dokusunu ve zeybek kültürünü bir araya getiren bir hat olarak, yalnızca yürüyüşçülere değil, araştırmacılara, sanatçılara ve yerel üreticilere de kapı açıyor. Rota boyunca yeniden canlanan konukseverlik, yerel mutfaklar, el sanatları ve kırsal turizm girişimleri, kültürel mirasın ekonomik sürdürülebilirliğini güçlendiren örnekler sunuyor.

Kültürel mirasın izinde kolektif bir hafıza

“Kültürel Mirasın İzinde Efeler Yolu” başlıklı konuşmasıyla Prof. Dr. Pınar Fedakar, rotanın geçmiş ile gelecek arasında kurduğu köprüyü ve bu mirasın korunmasının önemini öne çıkardı. Fedakar’a göre; Efeler Yolu, yaşayan değerleri belgeleyen, paylaşan ve çoğaltan bir hafıza alanı. Bu nedenle belgeseller, saha araştırmaları ve topluluk temelli etkinlikler birlikte ilerlediğinde, yalnızca kültürü anlatmakla kalmıyor, onu yeniden üretiyor. Salondaki izleyiciler, iki konuşmayı da dikkatle takip ederek Efeler Yolu’nun bir yürüyüş hattından çok daha fazlası olduğunu, toplumsal hafızayı diri tutan bir mecra haline geldiğini bir kez daha gördü.

İmece ruhu, doğayla bağ ve toplumsal dayanışma

Belgeselde öne çıkan sahneler, imece usulü hazırlanan sofralar, ortak dua ve mevlit anları, güreşlerle süren şenlik ve Çal Dede tepesine yürüyüşün etrafında örülüyor. Bu yürüyüş, katılımcılara yalnız bir inanç pratiği sunmuyor; doğayla bütünleşme, toplulukla bağ kurma ve kuşaktan kuşağa aktarılan bir aidiyet duygusu kazandırıyor. İzmir ve Aydın’ın farklı köylerinden gelen ziyaretçiler, ritüeli birlikte deneyimledikçe, paylaşılan hafıza daha da güçleniyor. Film, o anları abartıdan uzak, görsel anlatım gücü yüksek bir sinema diliyle görünür kılıyor; kültürel mirasın yalnızca museal bir nesne değil, yaşayan bir pratik olduğunu hatırlatıyor.

İzmir’de sanat, rota ve miras arasında kurulan diyalog

Ege Üniversitesi Güzel Sanatlar, Tasarım ve Mimarlık Fakültesi’nin akademik üretimiyle sahadaki topluluk deneyimini buluşturan belgesel, İzmir’de kültür-sanat başlığı altında etkileyici bir diyalog yarattı. Gösterim mekânı olan İzmir Kültür Sanat Fabrikası, sinemadan halkbilime, mimarlıktan turizme uzanan geniş bir tartışma zemini sundu. Bu zemin, Çal Dede geleneğinin sahadaki sürekliliği ile Efeler Yolunun kurduğu kültürel ağı birbirine bağlayarak, izleyicilerin belleğinde kalıcı bir iz bıraktı.

Paydaşların buluşması ve sürdürülebilirlik çağrısı

Yapım ekibi, yerel yönetimler, akademi ve sivil aktörlerin aynı masa etrafında buluştuğu bu süreç, sürdürülebilir miras yönetiminin somut bir örneğini sundu. Konuşmalarda, rotanın yerel kalkınma, ekoturizm ve kırsal üretimle kurduğu bağın güçlendirilmesi gerektiği vurgulandı. Kültürel mirasın korunması, ancak yerel toplulukların söz ve karar sahibi olduğu, katılımcı modellerle mümkün. Belgesel ve birlikte yürüyen etkinlikler, bu ortak aklın görünür kılındığı araçlar olarak öne çıkıyor.