Seçimler tartışılıyor, oylar sayılıyor, tekrar sayılıyor, bir türlü sağlama yapılamıyor ve en kötüsü seçimler tekralanıyor.

Öyle bir girdabın içindeyiz ki sormayın.

Bu kaos ortamında sesini yükseltenlere bakıyorumda durum hiç de iç açıcı değil...

Bir zamanlar had bilmek diye bir şey vardı.

Bilgisiz olanlar ulu orta konuşmaktan kaçınır, bilgisizliği ortaya çıksın istemezdi.

E devran döndü...

Para kazanmak için, mevki sahibi olmak için eğitimli olmaya gerek olmadığı anlaşıldı.

Hatta liyakat ve uzmanlık bile muteberliğini yitirdi.

Böyle olunca da kestirmeden gitmek isteyenlere gün doğdu...

Eğitim uzun iş...

Çalışmak var, emek var, sınıv var, ve yine sınav var, artı uykusuz kalmak var.

Üstelik onca para harcayacaksın.

Belki de başaramayacaksın.

Bir parodide kitap yazmak istediğini söyleyen yazara arkadaşı şöyle cevap veriyordu, “niye uğraşacaksın kitapçılarda binlerce kitap var. Git bir tane al.”

Aynı mantığı yakaladık.

Kim uğraşır?

Bu işin en kestirme yolu var; yalakalık...

Eh bu konuda başarılıysan yırttın demektir.

Mevkiler, makamlar...

Hatta ihaleler.

Cebin de biraz para görmüşse kim tutar seni...

Büyük düşüncelerini paylaşabilirsin artık.

Hatta belediye başkan adayına ders vermeye bile kalkabilirsin...

Kendi partinin başkan adayı karşısında iki büklüm olurken, rakip partinin adayına kırk yıllık arkadaşınmış gibi “Sen” diye hitap edebilirsin.

Nasıl olsa işi biliyorsun.

Bu duruma gelmemize çok emeği geçenler oldu tabii...

Yadsıyamayız.

Şimdilerde cahil cüreti tavan yapmış durumda.

Dinleme diye bir şey pek kabul edilmiyor.

Üstelik bilmediklerinin de farkında olmadıkları için sürekli saldırı halindeler...

Büyük küçük demeden dere tepe düz gidiyorlar...

Cem Yılmaz “Eğitim şart” dediğinde hapimiz gülmüştük.

Ortalık bu lafın geyiğinden geçilmiyordu.

Ama anlaşıldı ki; gerçekten eğitim şart.

Ama bugünkü eğitim gibi değil.

Sosyal hayata dokunan, kütükleri yontan bir eğitim...