(Melih Cevdet Anday)
İdmon adında bir adam yaşamıştı Salihli dolaylarında. İplik boyamada, kumaş dokumada üstüne yoktu bu adamın. Kızı Arakhne ise, Menderes ilçemizin Bulgurca, Değirmendere yöresindeki işliğinde, eşi benzeri görülmemiş örgü örer, nakış işlerdi. Kızımızın el emeği göz nuru işleri öylesine nam salmıştı ki; prensesler, kraliçeler, dahası “Nympha” denilen su perileri bile bunları görmeye gelir, hayran kalırdı.
Hayıflanarak söyleyeyim; güzel kız gurura kapıldı. Öyle ki; kendisine “Bu sanatı Athena'dan mı öğrendin?” diyenlere dudak büküyor, “Hıh... Athena da kim oluyormuş? Ben ondan üstünüm” diyordu. Bu sözler tanrıçanın kulağına, dolayısıyla gücüne gitti; Egeli nakış ustasına haddini bildirmeye karar verdi.
Kalktı, elinde değnek, beli kambur, eski püskü giysili ihtiyar bir kadın kılığında, kızın işliğine vardı. Önce alçaktan alarak, kızı bu onulmaz gidişten çevirmeye yeltendi:
-Kızım, dedi, ihtiyarlık insandan çok şeyi alıp gider ama, bazı tecrübeler de kazandırır. İnsan ne olursa olsun, haddini bilmeli, gurura kapılmamalı. Diyeceğim şu ki; sen bu ustalığı Bilgelik ve El Sanatları Tanrıçası Athena'dan öğrenmiş olacaksın!
Mağrur kız, şöyle perçemini geri savurarak çemkirdi:
-Ne o moruk? Sen de mi aynı teraneyi söylüyorsun? Athena kim oluyormuş? Ben bu aşamaya yeteneğimle, çabamla geldim!
Athena baktı olacağı yok; ihtiyar kadın kılığından sıyrılıp, gerçek kişiliğine büründü:
-Halep oradaysa arşın burada! Hadi bakalım, seninle yarışalım; yenen yenilene dilediği cezayı versin!
O andan tezi yok; geçtiler birer tezgahın başında.
Athena, Atina kentine kendi adının veriliş öyküsünü işledi kumaşın üstüne. “İnsanlığa en yarayışla armağan sunma” kapışmasında bu tanrıça, Ayvalık-Edremit dolaylarından söktüğü bir zeytin fidanını götürmüş, şehre kendi adı verilmişti.
Arakhne'miz ise, Olympos tanrılarının ipe-sapa gelmez işlerini, savaş çığırtkanlıklarını, yakışıksız davranışlarını döktü kumaşın üstüne işleme olarak.
Athena; kendisini galip sayıp; “Bir tanrıçaya meydan okumak neymiş, sen de gör, insanlar da görüp ibret alsın, sen izbelerde, çalılıklarda işle dur nakışlarını” diyerek mahir kızı örümceğe çevirdi.
İşte o gün bugündür örümcek (Arakhne) tavan aralarında, duvar köşelerinde, gözleri yaşlı, işler durur nakışlarını...
Aman siz siz olun; bu yaratıktan iğrenip korkmayın. Onun bir zamanlar, Ege'nin nakış ustası bir güzel kız olduğunu anımsayın.
Bilirsiniz ki; bilim dalında örümceğin adı “Arakhne”dir; örümcek bilimine “Arakhnoloji”, örümcekten korkma sapkınlığına “Arakhnefobi” denir.
Şunu da düşünün ki; çok örgü örüp, nakış işleyerek çeyiz düzen kıza İzmir dolaylarının ünlü halk sözü boşuna söylenmiş değildir:
-Ne o kızım, Bulgurca'ya gelin mi gideceksin?
Yine unutmayın ki; insan aklı böyle bir öyküyü ancak, bitki cenneti Ege'den başka yere yakıştırmış olamazdı.
Merhaba!