Şiddet; ahlak seviyesi düşük erkeklere hep çekici gelmiştir -Albert Einstein

Kırıkkale’de bir anneydi Emine Bulut. 10 yaşındaki kızının yanında eski eşince vahşice öldürülürken son cümlesiydi “Ölmek istemiyorum…” Evladının da yürek yakan haykırışıydı: “Anne ölme!” Bir anne can veriyor. Ya çocukluğu elinden alınan evladı; ölmekten de beter! Cinayetin 8 saniyelik görüntüleri sosyal medyada. Annenin umarsızlığı, yaraları asla sarılamayacak canı ciğerinin gözlerindeki korku!.. Şiddetin son hali; vahşet!..

***

Bizim İleri Demokrasili(!) ülkemizi yönetenler, kadın-erkek eşitliğine asla inanmazlar, kadın cinayetleri davalarında indirim uygularlar! Kadına yönelik şiddet, sayelerinde normalleştirilir!Onlara göre, kadın iffetli olmalı, evde oturmalı, yeri annelikti, en az üç çocuk doğurmalıydı!

Hamileyken sokağa çıkamazdı, herkesin içinde de kahkaha atamazdı kadınlar. “Başı açık kadın perdesiz eve benzerdi. Ya kiralıktır ya satılık!..” Kadın bedeni üzerinden fetvalar verildi. Atatürk’ün annesine Zübeyde Hanım’a bile dil uzattılar bu ülkede. Unutmadan; Osmanlı haremi de eğitim yuvasıydı (!) Lanet olsun sizin erkek dünyanıza, cinsiyetçi söylemlerinize!..

***

Asurlular dünyayı bir kadının doğurduğuna inanırlardı. En güçlü krallar, en hızlı atlar, en uzun boynuzlu koçlar inanışlarına göre bir kadının karnından çıkmıştı. Dünya herdem sevgiden barıştan umuttan yana olmuş kadınlarımızın ürünüydü. “Hastanelerin duvarlarında ‘sus’ işareti yapan hemşirenin ya da adalet terazisini tutanın kadın olması ise kadının erkekten daha çok güven verici olmasından değil miydi? Tarih kitapları, erkekleri yönlendirmiş kadınlarla dolu değil midir?”

***

Bu bölüm, Bekir Coşkun Usta’nın 13 yıl önceki, arşivimde de özenle sakladığım “Kadınlar Gittiğinde” başlıklı yazısından: “Kadınlar gittiklerinde arkalarında daha büyük boşluklar bırakırlar. Onlar gittiklerinde, peşlerinde ‘yetim-öksüz’ kalan çok olur: Mutfaktaki dolap, perdeler, kavanozun içindeki eski düğmeler, özenle saklanmış küçülmüş giysiler, dolap diplerindeki kurdeleler. Sabah karanlığında mutfaktan gelen tıkırtılar susar, yetim kalmıştır tabaklar. Bir kadın gittiğinde hep suyu unutulur saksıların (…) Balkon artık sessizdir, koridor kimsesiz. Bir kadın gittiğinde. Bir kadın gittiğinde ne çok kişi gider aslında. Bir anne gider. Bir dost. Bir arkadaş. Bir sevgili. Ne çok kişi yok olur bir kadın gittiğinde. Sözcükler yetim kalır. Hep böyle olur; bir kadın gittiğinde; övgüler, uyarılar, yakınmalar, dualar yetim kalır (…) Kadınlar, arkalarında büyük boşluklar bırakarak giderler. Bir kadın gittiğinde pek çok kişi gitmiştir aslında. Ve bir kadın gittiğinde pek çok ‘yetim’ bırakmıştır arkasında.”

Emine Bulut ve nicesi gibi!..

“Onların katillerini anneleri değil, bu sistem doğurdu. Bu gerçeği bilip, üstüne yürümedikçe, gözyaşları sahte, tepkiler beyhudedir!” paylaşımını yapan Haluk Işık hocam sonuna kadar haklıdır.***

“Ölmek istemiyorum!” ve “Anne lütfen ölme!”

Bu haykırışları -ben de- ömrüm boyunca unutmayacağım. Hayattan kopartılan bir kadın bir anne gittiğinde ve evladı hepimize sesleniyor. Duyuyor musunuz kadın bedeni üzerinden siyaset yapanlar? Onu birey görmeyenler, töreciler? Kadına şiddet bir insanlık suçudur, sosyal yaradır!

Bu ülkede dört şey olmayacaksın; kadın, çocuk, ağaç, sokak hayvanı! Ne doğru söylemiş Yaşar Kemal!..