Büyük Taarruz'un 100. yıl dönümü milletimize kutlu olsun. Atatürk diyor ki: “25 Ağustos 1922 sabahı Şuhut'tan muharebeyi idare edeceğimiz çadırlı ordugâha karargâhımızı naklettik. 26 Ağustos sabahı Kocatepe'de hazır bulunuyorduk. Sabah saat 03.30'da topçu ateşiyle Büyük Taarruz'u başlattık.”

***

Sevgili okurlarım, ömrü savaş meydanlarında geçen Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün beyninde ve kalbinde hep Türk milletinin geleceği yatıyordu. Ulusal tarihimiz çok büyük, çok parlak zaferlerle doludur. Türk tarihi buna canlı tanıktır. Ancak, 26 Ağustos'ta başlayan ve 30 Ağustos Zaferi ile sonuçlanan Büyük Taarruz ve Başkomutanlık Meydan Muharebesi, dünya tarihinin gördüğü en büyük kahramanlık destanlarından biri olarak bilinir. Ve tarihe öyle de geçmiştir. Gerçek odur ki; 30 Ağustos Zaferi, tarihimizin dönüm noktasıdır. Devletimizin, Cumhuriyetimizin zemini 100 yıl evvel bu zaferle sağlam bir temel üzerine oturtulmuştur. Türkiye Cumhuriyeti, bu şanlı savaşta dökülen kanların, göklere uçan şehit ruhlarının, yani ulusumuzun ölümsüz kahramanlarının eseridir. 30 Ağustos Zaferi, Mustafa Kemal'in askeri, siyasi dehasıyla ve onun yüksek öngörüsüyle kazanılmıştır. Taarruzun şanlı başlangıcı 26 Ağustos günüdür. Bu savaş, 5 gün 5 gece süren mahşeri bir savaştır. Bu mahşeri savaş sonucunda, Türkiye bağımsızlığına kavuşurken bu büyük zafer sömürülen mazlum milletlerin de bağımsızlık umudu olmuştur.

***

Bu savaşın kahramanlarından Kurmay Binbaşı Ethem Altan, bakın o günü nasıl anlatıyor: “Yıl 1922... 25 Ağustos'u 26 Ağustos'a bağlayan gece... Büyük Taarruz sabahı Atatürk Kocatepe'de. Tan yeri yavaş yavaş ağarıyordu. Sabahın sessizliğini, gökleri yırtarak uçan bir top mermisi bozdu. Arkasından bütün Türk topları ateş püskürtmeye başladı. Düşmanın alınamaz denen mevzileri altüst oluyordu. Bir an içinde her taraf ateş ve duman içinde kalmıştı. Gökyüzü top mermilerinin patlamasıyla adeta kızıllaşmıştı. Her taraf cayır cayır yanıyordu. Bu manzara cidden ibret vericiydi. Ateş giderek şiddetini artırıyordu. Mehmetçik, vatanı için ölümü göze almıştı. Türk milletinin talihi ile birlikte güneş de nazlı nazlı ufukta yükseliyordu. Atatürk, pelerinini altına topladı ve kayaların üstüne oturdu. Dalgınlığı kalmamıştı, yüzü gülümsüyordu. Sabah ışıklarının okşayarak aydınlattığı altın saçlarında, Türk milletinin geleceği parlıyordu. Çok keyifliydi ve neşeliydi. “Şimdi kahvaltıyı getirin” diye seslendi. Bir tepsinin içinde, iki dilim asker ekmeği, birkaç zeytin, bir parça beyaz peynir geldi. İşte onun sabah kahvaltısının hepsi bu kadardı. Evet, yedi düvele meydan okuyan, masum bir millete yeniden hayat veren Başkomutan Atatürk, kahvaltı ediyordu.”

Kurmay binbaşı kahraman Ethem Altan o günkü manzarayı böyle anlatıyordu.

***

Sevgili okurlarım, Atatürk isteseydi altın tepsiler içinde parlak ve yaldızlı salonlarda her bakımdan nelere sahip olmazdı. Hayır, o böylesini seviyordu. O, böylesini istiyordu. 30 Ağustos Zaferi, damarlarında hürriyet kanı ve istiklal ateşi dolaşanların zaferi. Alkış, bu zafere hak kazanan şehitlerimizin hakkıdır. Bu bayrak altında, 30 Ağustos Zaferi'ni göğsünüz kabara kabara alkışlayınız. Bu bayrak altında ciğerlerinizi hür bir milletin evlatları olarak iftiharla şişiriniz ve övününüz. Bu toprakları savunurken, kanını ve canını bu yurdun kurtuluşu için ve bu milletin istiklali uğrunda feda eden aziz şehitlerimizi asla unutmayınız. Mustafa Kemal Atatürk, emperyalizme karşı kazandığı zaferlerle sadece Türk milletine değil, dünyaya ve tarihe örnek oluyordu. Mazlum milletlerin sesi ve soluğu oluyordu. Türkiye, bağımsızlığı için, özgürlüğü için milyonlarca evladını şehit verdi. Kolay kurulmadı bu Cumhuriyet, kolay gelinmedi bu günlere... Cumhuriyet'in kıymetini bilmeyen haramzadeler, bu toprakları yeniden vatan yapan Büyük Zafer'in önemini şimdi anladınız mı?