Birleşmiş Milletler Genel Kurulu 3 Mart’ı Dünya Yaban Hayatı Günü olarak ilan etti. Ve bu yıl ilk defa, gezegenimizde yaşayan hayvan türleri ve bitki çeşitliliğine dikkat çekmek, onları korumak ve farkındalık yaratmak adına Dünya Yaban Hayatı Günü kutlandı.

Yaban hayatını korumak için çalışmak güzel şey. 

Doğanın ve yaşamın sürdürülebilirliği, ekolojik dengenin devamlılığı adına hayati önem taşıyan hayvanlar ve bitkilerle ilgili insanları bilinçlendirme çabası da takdire şayan. Ama! 

Bir yandan yaban hayatını koruyalım derken, diğer yandan halen dünya genelinde avcılık denilen vahşetin sürdürülüyor olması çelişki yaratıyor.

***

Ülkemizde; Tarım ve Orman Bakanlığı’nın Merkez Av Komisyonu her yıl toplanıp bu sene hangi hayvanlardan kaçar adet öldürülebilir, buna karar veriyor. 

Bu yıl 324 adet erkek yaban keçisi, 6 dişi yaban keçisi, 20 kırık boynuzlu yaban keçisi için resmen öldürme izni verildi. Ve zavallı hayvanlar tek tek yok edildi.

Bu da yetmiyor, bir de avcılığın turizmi yapılıyor.  

Avcılık turizmi ile ilgili bir iddiaya göre: Avcılık faaliyetlerini kolaylaştırmak için yaban hayvanları belli noktalarda beslenerek o bölgeye alıştırılıyor. Turist-avcılar geldiğinde de bizzat besleme bölgelerine götürülüp av zevkleri tatmin ediliyor.

***

Yaban Hayatı Günü’nden sadece birkaç gün önce, Türkiye’nin resmi olarak izin verdiği av turizminin zifiri karanlık yüzüne bir kez daha şahit olduk.

Heybetli boynuzları, kızıla çalan kahverengi tüyleri ile Anadolu dağ keçisi… 

En az bizim kadar bu toprakların evladı, en az bizim kadar yaşamayı hak eden bir canlı. 

O güzelim yaban hayvanının cansız bedeninin önünde poz veren iki Amerikalı. 

Kadın avcı 130 santimetre boynuz uzunluğuna sahip bir dağ keçisini öldürmüş; eşi ise 118 santimetrelik boynuzu olan bir başkasını. Muzaffer bir edayla sırıtıyorlar. 

Ta Amerika’dan kalkıp buraya gelmişler. Parayı bastırıp yasal kıyım yapmışlar.

Fotoğraf gözümün önünden gitmiyor; her aklıma geldiğinde sinirlerim bozuluyor.

Sosyal medyada bu haber çok tepki toplayınca; Doğa Koruma ve Milli Parklar Şube Müdürü av geliri ile köylerin cami, Kuran kursu ve taziye evi gibi ihtiyaçlarının karşılanacağını söylemiş. 

Adında ‘Doğa Koruma’ gibi iddialı bir vaat olan bir kurum, keşke köylerin ihtiyaçlarını karşılamak için başka bir yol bulabilseymiş. Ne bileyim; dağ keçilerini öldürme değil de gözlemleme etkinliği düzenleseymiş mesela.

Avcılığı savunanlara sorsanız; keçiler çoğalırsa yeşil alan kalmaz, biz aslında doğayı koruyoruz falan derler. 

Asıl insan nüfusu arttıkça yeşil alanlar kayboluyor, doğanın dengesi bozuluyor, kaynaklar tükeniyor. 

O halde ne yapmalı; insan avına da izin mi verilmeli?

***

Avcılık doğaseverlik değildir.

Avcılık spor değildir.

Avcılık düpedüz cinayettir.