Bu işler yılardır böyle…

İki kamera, bir fotoğraf makinesi objektifi varsa her şey değişir.

Yüze sahte gülümseme, dile abartı oturur.

Türk dilinde buna; riya, riyakarlık, sahtekarlık diye karşılıklar bulunur…

Hatta görmüşsünüzdür; sokakta mikrofon uzatılan adam, mikrofonun logosuna göre,

iktidara yakın konuşur.

200 metre sonra diğer logoya göre muhalefet diliyle…

Şurada deprem oldu. Yüzlerce insan evsiz kaldı.

Çadırlarda durdular. Şimdi savruldular bir yerlere.

Kameralar var diye, apartman enkazı üzerine çıkan bakan hala gözümüzün önünde.

Her zaman olduğu gibi olacaklar ay gibi berrak ve ortadaydı.

Ne oldu ?

Kameralar çekildi, şanlı Bizans medyası kaçtı gitti. Bir baktık herkes gitti…

….

Ucuz spor ayakkabılarımı giydim…

Şu parkın etrafında dolaşmak, spor niyetine amacım…

Koca park, bomboş. Çünkü çadırların kurulduğu park burası.

Etrafındaki 10-15 bina boşaltıldı. Kimse yok  artık doğru dürüst.

Zaten kalanlarda da park gidecek gönül yok…

Yaklaşık 30-40 kişilik bir gurup yuvarlak yapmış toplaşmış hararetli konuşuyorlardı.

Kimdi bunlar ki?

Yaklaşınca hararetin aslında yüksek olduğunu, tonların zaman zaman yükseldiğini duydum.

Burada, parkın ortasında apartman toplantısını yapıyorlardı.

Yıkılmış evlerinin yanı başında.

Eşi toplantıdayken, kızı ile annesi, yıkıma hazırlanmış apartmanın önünde gözleri dola dola, bir şeyler konuşuyor, hatıralarına ağlıyorlardı belki de.

Yan yana birbirlerine bitişik gibi viraneye dönmüş  8 er katlı üç apartman…

Her binada 3’er daireden desen, 24 aile. 

Evler terk edilmiş, ama aylardır Suriyeli kağıt toplayıcılarından başka elleyen yok.

Yağmalanmış kısmen, yani dış cephesi, doğramaları, terk edilmiş uydu antenleri…

Evler öylece duruyor… Kim bilir neyi bekliyor?

….

Biraz kulak kabartınca, sistemin bunları terk ettiğini anlamak zor olmadı.

Devlet şöyle diyordu:

-Bundan sonra evler 5 katlı olacak.

-Metrekare boyutu 135 ise 85'e düşecek.

-Evler yeniden yapılacak ama 18 yıl kredi ile siz geri ödeyeceksiniz.

-Kura ile bu mevkide oturacaklar belirlenecek.

-Fazla kalanlar ya da istemeyenler Laka Deresi’ne gidecek.

……

Al sana kaos…

Kim burada kalacak, kim gidecek? Kim bu yaştan sonra 18 yıl para ödeyecek?

Tartışma yükseliyordu ki, aldım kendimi uzaklara götürdüm.

Hiçbir şey olmasa hiçbir şey… Sokakta apartman toplantısı…

“Gel” diyen olmuş mudur? “Gel burada toplan.”

“Gel burada depremzede masası kurduk her türlü derdini bizimle paylaş” diyen biri?

Yok tabiî ki…

Kameralar gitti, makineler, Bizans medyası terk etti, herkes kendi kaderinde…

….

Aradan biraz zaman geçti…

Toplanmış bazı belediyeci yetkililer, medyaya resim veriyorlar…

Depremin efsanesi haline gelen Ali Rıza Bey Apartmanı'nın dümdüz  kalan arsasının önünde.

Ellerinde haritalar falan…Zannedersin ki baştan yaratacaklar mekanı…

Altını okudum haberin…

“Burada ölenler adına anıt yapacağız”

…..

Onlarca  apartman  boş yarı yıkık ve kaderine terk edilmiş durumda.

Kim nerede, nasıl yapıyor belli değil.

Daha ne kadar sürecek sürgünleri belirsiz.

Sahipleri yok, arayan soranları yok. Park köşesinde toplaşıp duruyorlar.

Yarım yamalak kulaktan dolma bilgilerle karar almaya çalışıyorlar.

Arayan yok soran yok…

….

Bir başka yıkılmış ve içinden cenazelerin çıktığı apartmanda hummalı faaliyet var.

Bu, maalesef ünlü olmuş apartman yeniden yapılacak diye temel çalışmaları başladı bile.

Çünkü; çabucak bitecek ve tek apartman üzerinden, tapular verilecek.

“Bir yılda bitirdik haaa” deyip fotoğraflar verilecek.

Yan sokaktaki apartman toplantısı, hala yıkılmamış harabenin gölgesinde,

Parkın ortasında sürecek gidecek…

Yapa yalnızlıklarının kapısı çalan olmayacak…

….

Bu işler yılardır böyle…

İki kamera, bir fotoğraf makinesi  varsa her şey değişir.

Yüze sahte gülümseme, dile abartı oturur.

Türk dilinde buna; riya, riyakarlık, sahtekarlık diye karşılıklar bulunur…

Cadde üstünde  flaşlar patlar, mikrofonlar uzanır.

Yan sokakta; herkes gitmiş, kaderinle baş başasındır…

DELİ ZİYA 

“Maske takmak insana yüktür. Hem taşıyana hem anlamaya çalışana.” (Dostoyevski)