Gönül Dağı'ndan Ah Yalan Dünya'ya, Zülüf Dökülmüş Yüze'den Mühür Gözlüm'e kadar sayısız eseriyle gönüllerde taht kuran büyük usta Neşet Ertaş, aramızdan ayrılışının 13. yılında tüm yurtta özlemle anılırken, onun en yakın tanıklarından, kanından canından olan kardeşi Ali Ertaş, İzmir'de o günlerin hatıralarıyla yaşıyor. 66 yaşındaki Ali Ertaş, Anadolu Ajansı muhabirine içini dökerken, "Ben Kırşehirli Muharrem Ertaş'ın oğlu, ünlü sanatçı Neşet Ertaş'ın öz kardeşi... Onunla yetiştim, büyüdüm," diyerek başladığı sözlerini, gözleri dolarak sürdürüyor. Ağabeyiyle birlikte köy düğünlerinden büyük konserlere kadar sayısız ana tanıklık eden Ali Ertaş için o günler, hayatının en mutlu ve huzurlu zamanları.
Ağabeyinin sahneye çıkmadan önceki hazırlıklarını dün gibi hatırlayan Ertaş, o anları şu sözlerle anlatıyor: "Sazını hazırlardım. Tellerini kontrol eder, ne gerekiyorsa yapardım. Genellikle şehir içindeki konserlerine hep beraber giderdik. Ben yanında çalmazdım, o yanında iyi darbuka çalan birini getirirdi. Ama ben hep yanındaydım, gölgesi gibiydim. Konser bitince özel yerlere, sevenlerinin sofralarına davet ederlerdi. Kimseyi kırmazdı, giderdik. Evde birlikte zaman geçirirdik, o anlar paha biçilmezdi." Ağabeyinin sadece büyük bir sanatçı değil, aynı zamanda inanılmaz derecede cömert bir insan olduğunu vurgulayan Ali Ertaş, kapısına gelen hiç kimseyi geri çevirmediğini, elinden geldiğince herkese maddi ve manevi yardımcı olmaya çalıştığını belirtiyor.
Bahçe işlerinden sahne arkasına silinmeyen hatıralar
Zaman akıp gitse de, Ali Ertaş'ın zihnindeki hatıralar capcanlı. Ağabeyiyle birlikte geçirdiği en sıradan anlar bile, şimdi onun için en kıymetli hazineler. "Ağabeyimle yaşadığım, geçirdiğim o günleri çok özlüyorum. Mesela bahçenin işlerini beraber yapardık. Ben bir işe yeltensem, hemen 'Sen otur.' derdi. Kıyamazdı bana. Ben de ona kıyamazdım," diyen Ertaş'ın sesi titriyor. Özleminin hiç dinmediğini söyleyen vefalı kardeş, "Onunla geçirdiğim zamanları hiçbir zaman unutmadım. Unutamadım ki... Unutulacak gibi değil. Şimdi eve gittiğim zaman, kendi kendime 'Şurada şunu yapmıştık,' 'Burada bunu yapmıştık,' diyorum. Ama bu özlemimi gidermiyor. Birlikte yaptıklarımızı unutamıyorum. Mümkün değil," diyerek duygularını ifade ediyor.
Babası Muharrem Ertaş ve ağabeyi Neşet Ertaş sayesinde kendisinin de küçük yaşlarda bağlama çalmayı öğrendiğini anlatan Ali Ertaş, "İleride sana lazım olur, çal derlerdi. Bir süre çaldım da. Ama uzun zamandır elime alamıyorum," diyerek, ağabeyinin yokluğunda sazının da sustuğunu ima ediyor. Bu suskunluk, aslında büyük bir ozanın ardından kalan boşluğun ve duyulan derin özlemin en dokunaklı ifadesi.
'Müzikleri gibi kendisi de hiç unutulmuyor'
Neşet Ertaş'ın bedeni aramızdan ayrılsa da, eserlerinin ve isminin halkın gönlünde ölümsüzleştiğini belirten Ali Ertaş, ağabeyinin eserlerinin hala ilk günkü gibi dinlendiğini ve sevildiğini gururla anlatıyor. "Onun türkülerinin hepsi aynı şekilde dinlenir, hiçbiri unutulmaz. Unutulacak parçalar değil zaten. Kendisi nasıl unutulmuyorsa, ağabeyim nasıl kimseden gönlünü ayırmadıysa, parçalarının hiçbiri de birbirinden ayrılacak gibi değil," diyor. Bu sevginin en somut kanıtını ise ağabeyinin Kırşehir'deki mezarında gördüğünü söylüyor.