Sevgili okurlarım! Bundan dokuz yıl önce hayatlarımızın en müthiş randevularına koşarak katılıyorduk. Her gün arkadaşlarımızla birlikte İzmir Kordonboyu'nda Gündoğdu Meydanı'nda buluşuyorduk. İçimiz kıpır kıpır ve çok heyecanlıydık. Biz Gezici'ydik.

***

Neydi o bardağı dolduranlar? Neydi o bardağı taşıranlar? Olayın başlama noktası; üç gündür bir park ve ağaçları korumak isteyen gençler, saldırıya uğruyordu. Her şey o parkta başlamıştı, kıvılcım o parktan Türkiye'ye sıçramıştı. Gençler şehirlerde, sokakları dolduruyor dolduruyorlardı. Neydi bu halka 'yeter' dedirtenler? 11 yıllık bir iktidara ve ortaklarına masum istekler tepkiye dönüşüyor, tepkiler nasıl da çığ gibi büyüyordu. Doğa ile ilişkiden doğan bu tepki bütün illere yayılıyordu. Kadınıyla, genciyle, yaşlısıyla kimdi o halk? Sürekli azarlanmaktan usananlar, yağmadan, talandan canı yananlar... Cumhuriyet'in tüm kazanımlarını yok edenler, hukuku gasp edenler, Silivri'de can yakan kumpas davaları, gençlerin gelecekle ilgili kaygıları, laik eğitimin dinselleştirilmesi, işsizlik, yoksulluk, ekonominin giderek rayından çıkması ve daha çok da sayacağımız sorun, bardağın taşmasına neden olmuştu.

***

Bütün baskılara direnen bu gençlik çok da bedel ödedi. Sokak aralarında öldürüldüler, işkence gördüler, ters kelepçeyle yere yatırıldılar. Kadınlar, saçlarından sürüklendiler. Biber gazıyla acımasızca zehirlendiler. Ama korkmadılar, yılmadılar, usanmadılar ve boyun eğmediler. Bu gençlik, boyun eğmeyen, dik duran inançlı bir gençlik. ODTÜ'lü öğrenciler, Boğaziçi'li öğrenciler ve tüm diğer üniversiteli gençler, özgürlük meşalesini çoktan yakmıştı. Nazım'ın hür ve kardeşçe ormanı, Attila İlhan'ın dip dalgası birer birer gerçekleşiyordu.

Sevgili okurlarım, Gezi devrimciydi, barışçıydı ve özgürlükçüydü. Gezi, Türkiye'nin onuruydu. Gezi, kardeşçe birlikte yaşamanın ve yurt sevgisinin kendisiydi. Gezi, dayanışmaktı, akıldı, empati yapmaktı, gülmekti, ağlamaktı. Gezi halk olmaktı. İktidar bunu anlayamadı, bu insancıl direnişten hiçbir ders almadı. Gezi, yargılanıyor şimdi. Türkiye, derin bir ekonomik krizle karşı karşıya iken, iktidar bu krizi atlatamıyor. Vatandaş pazara gittiğinde hükümeti görüyor. Vatandaş, aracına yakıt alırken hükümeti görüyor. Bir litre mazot 30 lira olmuş. El insaf. Dövizin yükselişi engellenemez olmuş. Vatandaş, evine et, süt alamaz olmuş. 1 kilo peynirin fiyatı neredeyse 1 kilo etin fiyatına yaklaşmış. Dünyanın hiçbir ülkesinde böyle bir tablo yok. Hükümet bu sorunlarla uğraşmak ve çözüm bulmak yerine başka işlerle uğraşıyor.

***

Sayın Recep Tayyip Erdoğan, bu ülkenin Cumhurbaşkanı. Kalkıp ne dedi; Gezi'nin dokuzuncu yıl dönümünde Gezi'cilere ağza alınmayacak laflar sarfetti. "Bunlar sürtük, bunlar çürük" dedi. Anadolu kültüründe ve yaşam biçimimizde bu sözlerin karşılıkları ağır hakarettir. Bir Cumhurbaşkanı kendi halkının kızlarına 'sürtük', delikanlılarına 'çürük' diyebilir mi? Bu kabul edilir bir şey değildir. Halbuki Gezi, dünyaya ülkemizin en güzel yanını göstermekti. Gezi, özgür, aydınlık, dimdik, sazlı, sözlü bir başkaldırının sembolüydü. Gezi, her yaştan gencin tertemiz ellerinde yükselen bir bayraktı. Sonraki kuşaklara bir mirastır Gezi. Onlar hiç bir güce boyun eğmediler. Keşke iktidar, Gezi'yi gerektiği biçimde anlayabilseydi.