Çocukluğumun bir bölümü İstanbul'da geçti.

Burası gibi değildir oraları...

Getto gibi desem başka, mahalle kültürü desem başka...

Misal Ümraniye'de bir ömür yaşayıp deniz görmeyen bulursun...

Başka diyeyim size; Gülsuyu'nda oturup bir ömrünü Gülsuyu'da geçiren aileler vardır yani...

Sanki böyle kasaba kasaba öbekleşilmiş, birleşip büyük kenti oluşturmuşlar.

Yani diyeyim ki sana Fatih dedin mi bilirsin ki “Sakallı-cübbeliler”in merkezidir.

Ona keza, Sultanbeyli mütedeyyin arkadaşların yoğunluğunu taşır.

Misal Sivaslılar toplaşmıştır bir semtte, bir semtte Karslılar.

Hatta köyleri gibidir o semt herkes birbirini tanır...

Ama Bebek'teki kafeterya kültürünü, Nişantaşı'nda alış verişi bilmezler bile...

O su, bu suyla karışmaz...

***

Babamız aydın bir ilkokul öğretmeniydi...

Bize Atatürkçülüğü, devrimciliğıi, kooperatifçiliği, halkçılığı öğretirdi.

Bir taraftan gözümüzü yeniliklere teknolojiye açmaya çalışıyor, bir taraftan gecekondu semtimizde karmaşık kültür dozu alıyorduk.

Erzurumlular ile Karadenizliler yoğundu...

Bu kitlelerin eğlence kavramı yoktu o zamanlar...

Çoğu köyden çıkıp, direk İstanbul'a mahalleye taşınmışlardı.

Her yerimiz, ya Karadeniz'in adetleri ya Erzurum'un ananeleri ile doluydu.

Bu kitleleri bağlayan birbirine tutkallayan tek bağlantı noktasıysa “Din”di.

Ramazanda 30'da 30 oruç tutmayan, 30'da 30 teravih görmeyen, yazın kuran kursunu gitmeyen, sanki ötekileştirilir, gruplardan uzaklaştırılır, arkadaşsız bırakılırdı.

O küçük yaşlarda önemli bunlar...

Ver elini “Kuran kursu” yaptığımı, 30'da 30 oruç tuttuğumu, 30'da 30 teravihi bilirim yani.

Eğlence dediğin ise hocanın arkasından “Maymunluk” yapmaktan ibaretti...

***

Din şuna yarıyordu...

Birleştirici tutkal, çözemediğin sorunları Allah'a, kadere havale edip bunalımdan kurtulma.

Tamamen o topluluğun içerisinde yer alma, cami cemaatleri vasıtasıyla mahalleli arasında kaynaşma...

Dua ile kendi beynini uyuşturma ya da evrene pozitif mesaj yollama...

Küçükcük kız çocukları baş örtülülerini takıyor, asla yadırganmıyordu.

Küçük oğlanlar, hocalarına özenip takke takıyor, asla ötelenip berilenmiyordu.

Camide mimberde vaaz veren hoca, “İyilik” diyor, “Muhammed”diyor, ama mutlaka “Atatürk ve silah arkadaşları şehitlerimiz için, el fatiha” diyordu...

Takkeli bir amcanın ya da hoca efendinin bayram günü elini öpmek, anca bize yakışıyor ve bizi mutlu ediyordu...

Aramızdan Atatürkçü Düşünce Derneği yöneticileri de çıktı, 12 Eylül'de komünizmden içeri girip işkenceden kolu bacağı kırılan da..

***

Yozlaşma başladı sonra...

20 yıldır, böyle bu... Sizinkiler, bizimkiler...

Karpuz gibi ortadan yarılmış bir ülke...

Cuma hutbelerinde, yozlaşmış bazı imamların siyasal İslam söylemleri,

Bizim gibi sıradan insanları, yani tarikatlarla, siyasallaşmış İslamla işi olmayanları, sadece “Allah” diyenleri, uzaklaştırdı her şeyden.

Diyanetin araştırması bile var; “Deizm hortluyor mu?”

Hah ilk defa bir tespitin doğru ama “Çözüm” işine gelmiyor...

***

Şimdi bunları niye yazdım?

Bu şerefsiz FETÖ kalkışmasından sonra, FETÖ ile bağlantılı bütün okullara devlet el koydu.

Bu okullarda genelde kolej idi. Yani fiziki alt yapısı normal okullardan avantajlı.

Çoğunun fizik kimya labratuarları var, spor alanları var, hatta hatta yüzme havuzları var...

Ne hikmetse bu okulların çoğu, aslan gibi imam hatip okulu yapıldı...

Şimdi bir iddia geldi kulağıma...

Bu okullardan birisi de Göztepe standının hemen yanında bir okul.

Bir kolejdi burası, Ömer Halis Demir Anadolu İmam Hatip Lisesi oldu...

Buranın yarı olimpik bir havuzu var...

İzmir'de havuz problemi var...

Onlarca spor yapmak isteyen bebeğimiz var ve bunlardan bir çok milli sporcu çıktı.

Bundan sonrada çıkacaktır eminim...

Bu aileler ya da küçük takımlar havuz arıyor.

Alternatiflerden birisi de bu okulun havuzu.

Kapısı okuldan ayrı, bacası okuldan ayrı, sokaktan girip çıkılabiliyor.

Havuzu, okulun aile birliği kiraya veriyor.

Hepsine tamam...

Ama iddiaya göre, 6 yaşa kadar kız erkek birlikte alınan havuza, 6 yaşından sonra haremlik selamlık başlıyor...

Bakınız, yaş sınırı 6...

Ve iddiaya göre spor kulüplerine kiralama için de kırk dereden kırk su getiriliyor.

***

Burası artık özel okul değil. Devletin okulu, devletin fiziki binası.

Bu iddia doğru ise,

1-Kimin malı kime verilmiyor?

2-Bu 6 yaş kuralı nerede yazıyor, kim neye göre bu kuralı koyuyor?

3-Her köy, her kasaba, her okul kendine göre kanun yapabilir mi?

***

Hiçbir şey olmasa bile, benim aklıma ayrıştırıcılık, yaşa başa bakmadan kalıplaştırılma, cinsel ayrımcılık (ki yaş 6-7 için) geliyor...

Bu bile çok kötü değil mi?

Buna inanmak istemiyorum, ama iddia sahipleri kızgın...

6-7 yaşındaki çocuğu kızlı erkekli yüzdürmemek onların temiz kalbinde, minicik beyinlerinde ne gibi yansımalar yapacak kim bilir?

***

Böyle değildi bu işler...

Bayram günü hocanın elini öpmenin heyecanıyla koşardık camiye...

Aramızdan Atatürkçü Düşünce Derneği yöneticileri çıktı,

Komünizm suçlamasıyla işkence görüp, kolu bacağı kırılanda...

Bacı bacıydı, kardeş kardeş...

Ne namazda taktığı özenti takkesi ayrıştırırdı, ne baş örtüsü...

İnsanlık suçudur bu ayrıştırmalar...

Ben bu yazıyı yazarken;

Sağlık Bakanı Koca hastane çalışanlarına verilecek ek ödeme oranlarını açıkladı.

Ek ödemeden imamlara yüzde 100, hekimlerin payına yüzde 16 ile 50 arası zam düştü” diyor haber.

Ne anlıyoruz biz bu işten?

“Vay benim ülkem” diyor yürek sessizce...

Başlar öne, hüzün gönüle..

***

İnsandan zararlı

Bu dünyadaki en zararlı canlı; insan...

Misal termik santral yapan aslan sürüsü bulamazsın.

Kimyasal atık üreten ve bunu dereye yollayan bir hayvan ailesi yoktur.

Doğaya, türdaşına, yaşadığı yüzyıla, dünyaya en zarar verici canlıdır bizimkiler...

Bizden sonra bir sıralama var...

Bizden sonra en zararlı canlılar; elektrikli yılan balığı, balık asalağı, bombardıman böceği, okçu balığı, kokarca, Malezya karıncası, tüküren örümcek, kambur balina...

Hiç korkmadınız dimi?

Çünkü asla yüz yüze gelmeyeceksiniz...

Tehlike yok...

Ben sadece her gün yüz yüze geldiğiniz canavarları hatırlatayım dedimdi...

***

Aziz Başkan hareketi...

Kulağıma bir şeyler geliyor...

Netleştirince ayrıntısını da yazacağım.

Kentin Aziz Başkanı, bu seçimlerde aday gösterilmedi.

Süreci biliyoruz, biliyorsunuz.

Genelde emekli olan belediye başkanları, inzivaya çekilir, kenarda durur.

Duyumlarıma göre, Aziz Başkan'da hareket başladı...

İlçelerde partili arkadaşlarıyla toplantılar düzenliyor, dertleşiyor, sıkıntıları paylaşıyor.

Adı şimdilik yok...

Sorarsanız; “Vefa ziyareti”, “Arkadaşlarla sohbet” olarak dönebilir...

Ama gözlüğü ters getirirsen; Aziz Başkan örgütçüdür...

Bir hareket var ama, hadi hayırlısı diyelim bakalım...

***

Görgüsüzler

Ne yani alkışlamak mı gerekiyor şimdi?

Biri Galatasaray formalı, biri Fener, kordon boyunda pahalı arabalarından, ortalığa para saçtılar...

Millet de gökten yağan paraya hücum etti.

“Siz mutlu olun yeter” diye de notları var...

Bu ne görgüsüzlük, bu ne şov kardeşim...

Paran çoksa bunu niye Kordo'nda yapıyorsun.

Bu kentin varoşları var.

Bu kentte bilgisayarı, interneti olmadığı için,

Evde EBA'yı izleyemeyen çocuklar var...

Mutlu olmak istiyorsan, önce mutlu et...

Kaldır kendini, git kenar mahalleye bir aile bul...

Bundan da hiç birimizin haberi olmasın...

Görgüsüzler...

***

Deli Ziya

“Bazen geriye dönüp bakıyorum da, boynum çıtlıyor falan rahatlıyorum.“