Tarabya sahilinde yer alan ve 19. yüzyıldan bu yana birçok diplomatik döneme tanıklık eden yalı için verilen karar, hem Türk hukuk tarihinde hem de Boğaz’ın mülkiyet hikâyesinde önemli bir dönüm noktası oldu. Osmanlı’dan Cumhuriyet’e, Çarlık Rusya’dan Sovyetler Birliği’ne ve oradan Rusya Federasyonu’na kadar uzanan 200 yıllık süreçte mülkün kime ait olduğu uzun yıllar tartışma konusuydu.
Mahkeme, yüzlerce sayfalık belgeler, fermanlar, diplomatik yazışmalar ve uluslararası hukuk kararlarını birlikte değerlendirerek 17 yıllık davayı sonuçlandırdı.
19. yüzyıldan miras kalan mülkiyet
Yalının hikâyesi, 1840’lı yıllarda Fransız Sefareti’nde tercümanlık yapan Mösyö Leon Auguste Landevosin’in eşi Madam Yakome’nin kızı Heme Landevoisin’in mülkü satın almasıyla başladı. 1868’de aile, yalıyı Rus elçilik çalışanı Nikola İsveçin’e 400 bin kuruş karşılığında sattı.
İsveçin, Sultan II. Abdülhamid döneminde İstanbul’da yaşadı ve 1903 yılında hayatını kaybetti. Ölüm kaydında “mirasçı bırakmadan öldü” notu bulunması, ilerleyen yıllarda büyük bir mülkiyet tartışmasının fitilini ateşledi.
Fermanla Rus Çarlığı’na kiralandı, tapu tescili yapılmadı
İsveçin’in ölümünden sonra mülk, Padişah V. Mehmed Reşad’ın fermanıyla Rus Çarlığı’na “temsilcilik binası” olarak kiralandı. Ancak mahkeme kararında, taşınmazın hiçbir zaman doğrudan Rusya adına tescil edilmediği, yalnızca diplomatik amaçla tahsis edildiği vurgulandı.
1917’de Çarlık Rusya’sı yıkıldı, 1922’de SSCB kuruldu, 1991’de Rusya Federasyonu ortaya çıktı. Tüm bu siyasi değişimler, Tarabya’daki yalı üzerindeki mülkiyet haklarını karmaşık hale getirdi. 1950’de yapılan kadastro tespitinde mülk, yeniden Nikola İsveçin adına kaydedildi.
2004’te başlayan hukuk mücadelesi
2004 yılında Hazine, Nikola İsveçin’in mirasçısız öldüğünü ileri sürerek mülkün devlete geçmesi için dava açtı. Vakıflar Genel Müdürlüğü, taşınmazın Sultan Bayezid Vakfı’na ait olduğunu iddia etti.
Rusya Federasyonu ise mülkün bedelinin Çarlık döneminde devletince ödendiğini, dolayısıyla tapunun kendisine ait olması gerektiğini savundu.
Ancak 2000’li yıllarda İsveçin’in Fransa’da yaşayan torunları ortaya çıkınca, davanın seyri tamamen değişti.
Mahkeme mirasçıları haklı buldu
İstanbul Asliye Hukuk Mahkemesi, dört tarafın taleplerini tek dosyada birleştirerek yüzlerce sayfalık bir karara imza attı. Kararda, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, Anayasa Mahkemesi ve Yargıtay kararları örnek alındı.
Mahkeme, Hazine ve Rusya’nın “yolsuz tescil” iddialarını, 10 yıllık hak düşürücü süre nedeniyle reddetti. Vakıflar Genel Müdürlüğü’nün iddiası da mirasçıların varlığı belgelendiği için geçersiz sayıldı.
Sonuç olarak tapunun 19. yüzyıldaki malik Nikola İsveçin’in mirasçıları lehine devamına karar verildi.
1.5 milyarlık servet Fransa’daki torunlara kaldı
2022’de yapılan bilirkişi keşfinde değeri 300 milyon TL olarak belirlenen mülkün, bugünkü piyasa değeriyle 1.5 milyar lirayı aştığı tahmin ediliyor.
Mirasçılar ise İsveçin ailesinin Fransa’daki temsilcileri: Aurelie Lecomte İsveçin, Cedric Lecomte İsveçin ve Jean Ivan İsveçin.
Fransız Soybilim Ofisi tarafından hazırlanan resmi soyağacıyla doğrulanan bu isimler, 200 yıllık mülkün yeni sahipleri olarak tarihe geçti.