Yıllarca ikinci dünya savaşı döneminin iktidarı İnönü’nün karneyle ürün vermesini ve 70’li yıllardaki Ecevit iktidarının tüpgaz kuyruklarını seçim propagandası yapan Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, bugün kimsenin hayal dahi edemeyeceği bir şeyi yaptı; “Sebze kuyrukları oluşturdu”.

Ülkenin başlıca gündemi haline gelen tanzim satış noktaları en çok konuşulan konu oldu. Tanzim satışlarının oluşması, tarım ve hayvancılığın çökmesi, ekilebilir arazilerin betonlaşması, mazot, gübre, tohum, fiyatlarının üretimi duruma noktasına getirmesi, temel tarım ürünlerini ithal eder konuma düşülmesinin tek bir açıklaması olabilir.

AKP'nin, haliyle Erdoğan'ın 16 yıldır tarım alanında uyguladığı neo-liberal politikalar iflas etti.

Tanzim satış kuyruklarını oluşturan hükümet, yine bir seçim öncesi ucuz politika peşinde koşuyor. Tanzim satış noktalarını tüm ülkeye yayma vaadiyle, Stockholm Sendromu yaşayan seçmenine sandık yolunda mavi boncuk dağıtıyor.

Aslında bir süredir ekonomik gidişatın farkında olan bilinçli kesimler tüketim kooperatifleri kurarak bu sarmaldan çıkmanın yollarını arıyorlar.

Toplum olarak, hükümetin seçim sürecinde kitleleri etkilemek için, sürdürülebilirliği olmayan tanzim satış çadırlarını alkışlamak yerine, örgütlü bir yapıyla kapitalist düzenin dayatmalarına karşı koyabiliriz.

Ülkemizde son yıllarda özellikle İstanbul, Ankara ve İzmir'de örgütlenmeye başlayan tüketici kooperatifleri ekonomik krizin etkilerini dayanışma içinde aşmaya çalışıyorlar.

Kooperatifleşmek bizde hep komünizmle eş değer tutulduğu için kitlesel katılımlar olmasa da derin ekonomik krizin bu algıyı yıkacağını ve geniş kitlelerin, en azından büyükşehirlerde, kooperatifleşmeye gideceğini umuyorum.

Yeni nesil tüketim kooperatifleri ile yeniden kooperatifleşmeyle tanışıyor olsak da Türkiye'de kooperatifleşmenin tarihi 1863'e dayanıyor.

Köylülerin tefecilerin ağır faizleri altında ezilmesi ve üretim yapamaz hale gelmesi nedeniyle, köylülerin tefecilerden kurtulmasını sağlamak ve tarımsal üretimi desteklemek için Tuna Valisi Mithat Paşa tarafından kurulan “Memleket Sandıkları” ilk üretim kooperatifi olarak kabul ediliyor.

Tüketim koopretiflerinin başlangıcı olarak sayabileceğimiz ilk oluşum ise İzmir'de başlıyor.

1900 yılı başlarında İzmir'de Vali Kamil Paşa’nın öncülüğünde kurulan 'köy bakkalları' tüketim kooperatiflerinin ilk örneği sayılıyor.

'Tüketim Kooperatifi' olarak ilk oluşumlar ise 1913 yılında İstanbul'da başlıyor.

Aradan 100 yıldan fazla bir süre geçmesine karşın ülkemizde hem üretim hem de tüketim kooperatifleri aslında olması gerektiği noktaya bir türlü gelemedi.

Bugün Türkiye'de kooperatiflerin yaklaşık 8 milyon üyesi bulunuyor.

Oysa dünyanın farklı coğrafyalarındaki örneklerine baktığımızda durum çok farklı.

Almanya’da 20 milyonu aşkın üyeye sahip 7500 kooperatif kuruluşu var.

Kanada’da her üç kişiden biri bir kooperatife üye. Japonya’da çiftçilerin yüzde 91’i kooperatiflerde örgütlü. Kuveyt’teki perakende ticaretin yüzde 80’i tüketim kooperatiflerinden oluşuyor.

Özetle; birlikte üretip, birlikte tüketmek gerekiyor.

Bu sarmaldan çıkışın tek yolu üretim ve tüketim kooperatiflerini yaygınlaştırmaktan geçiyor.