“Ankara'nın Çubuk ilçesinde bir ilköğretim okulunda görev yapıyorum. Sene 2002 filan. Kız öğrencilerimde bir sorun var. Çözmem gerek. Ağzı, dişi tertemiz, pırıl pırıl saçları, su gibi kızlarım... Bazen sokakta erkek arkadaşlarıyla görüyordum. Bir aksilik vardı durumlarında.

Nedenini düşündüm. Sonra kızları alıp bahçeye çıkarttım konuşmak için.(8. sınıflar) Dedim kızlar, erkek arkadaşlarınız var biliyorum. Utandılar. Kızmayacağım çünkü mesele bu değil dedim. Mesele şu ki hepiniz tertemizsiniz, elleriniz, saçlarınız, dişleriniz, tırnaklarınız...”

***

“Ama yanınızdaki çocuklar, tırnaklarının içi kirli, dişleri fırçalanmadığı için sararmış, saçları yağlı, ayakkabılarının çamurunu bile silmeye tenezzül etmiyorlar, kaba-saba, ağzı küfürlü. Siz bunlara mı layıksınız? Onlara mecbur musunuz? Eğer sizinle arkadaş olmak istiyorlarsa size saygı duymak zorundalar. Ama önce siz kendinize saygı duyacaksınız. Kendinizi değerli göreceksiniz ki onlar da kendilerine çekidüzen verecekler. Kızlar çok şaşırdılar söylediklerime. Anladım ki hiç bu gözle bakmamışlar bu ilişkilere.”

***

“Çubuk'lu yaşlı teyzeler şöyle derdi; ‘Erkeğin güzeli olmaz..’ Yani diyor ki; aslında, erkek olsun da çamurdan olsun. Böylesi bir feodal yapı hâkim... Kadın bir hiç... Bu bakış açısıyla erkeklerin tüm vasıfsızlıkları onları değersiz kılmadığı gibi, kadınların hiçbir özelliği de onları değerli kılmıyordu.”

***

“Öğrencilerim söylediklerime bu nedenle şaşırdılar. Onlara göre bir erkeğe böyle bakılmazdı ki. Erkek erkekti. Neden mi anlattım bunları? Kadın cinayetleri üzerinde düşünüyordum. Su gibi kadınlar psikopat erkeklerce öldürülüyor. Kadınların güzelliğinden bahsetmiyorum. Pırıltılarından ışıl ışıl gözlerinden, hayat dolu fotoğraflarından bahsediyorum. Oysa yanlarındaki erkekler, yani katilleri kem bakışlı, züppe, özgüvensiz kişiler. Giyimlerinden, tiplerinden bahsetmiyorum. Bakışları, beden dili ben bir hiçim, etik değerlerim yok diyor. Çubuk'taki teyzenin söylediği geliyor aklıma. Erkeğin güzeli olmaz... Erkeğin güzeli olmaz mı? Olur. Erkeğin güzeli, kendisine saygı duyandır. Kendisine saygı duyan erkek, çocuğa da doğaya da kadına da saygı duyar. Kadınlar artık güzel erkek sevsinler, onları öldürmeyecek erkekler... Noolur?”

***

Bu paylaşım, eğitim emekçisi Acun Karadağ’ın! Noktasına, virgülüne dokunmadan alıntıladım. “Dayağa, şiddete, erkek egemen düzene artık son” diye avaz avaz bağıranların… Her gün öldürülen, yakılan, betona gömülen… Ölmekten beter yaşam biçilen… Haklarında, “Onlara dair hikâyeler, romanlar okuyacaksınız, filmler seyredeceksiniz, artlarından yazılmış hüzünlü şiirler, şarkılar söyleyecek, ağıtlar yakacaksınız. O güzelim fotoğraflarına bakıp bakıp yeni cinayetler olmasın diye çırpınacaksınız ve ‘Neden’ diye soracaksınız birbirinize” yazılan… Ülkemin; dünyayı sırtında taşıyan kadınları, korkularla biçimlendirilmiş kızları, kızkardeşlerimiz! Bizim kadınlarımız!

Ve gazeteci-yazar Mine Söğüt’ün tarif ettiği “erkeklerimiz”; “Kadınları kıskanırlar. Kadınlara şiddet uygularlar. Kadınlara hükmetmeye çalışırlar. Kadınları tehdit ederler. Kadınların namusu kendilerinden sorulur diye düşünürler. Kadınları başkalarına yâr etmezler. Kadınları kendi malları sanırlar. Kadınlara her istediklerini yapabileceklerini öğrenirler. Kadınları cezalandırma yetkisi taşıdıklarından emindirler. Kendilerini kadınları zapt etmekle yükümlü bilirler.”

“Bir kısım” erkeklerimiz!

***

Neymiş? Erkeğin güzeli olmazmış! Olur ! Bal gibi olur! Yüreği binbir nakışlı, merhametli, güzel gülüşü ruhuyla bütünleşmiştir o 'güzel' erkekler! Erkeğin de güzeli olur!.. Kadınına, kızına, kızkardeşine saygılı, sevgisini eksik etmeyen “güzel” yürekli erkeklerin çoğalmasını dileyelim, Tomris Uyar’ın dizeleriyle de yazıyı bağlayalım; “Bir erkeğin merhametini sevin. Yakışıklılık geçer gider. Para, mal, mülk tükenir ama merhamet kalıcıdır! Ve bir erkeğe en çok merhamet yakışır.”

Merhameti küçümsemeyin, en kalıcı ve en büyük duygu budur!..