Gökmen Ulu, tiyatromuzun büyük üstadı, mizah ustası, aydınlanma ve demokrasi mücadelesinin simge isimlerinden Müjdat Gezen’in hayatını ve düşünce dünyasını “gazeteci belgeselci gözüyle” anlatmak için iki yıl çalıştı. Muhteşem bir belgesel ve kitap ortaya çıkardı

Müjdat Gezen; muhaliftir, politik tiyatro yapar. Mizahın muhalefetle beslendiğine inanır. İnsanları sever, hayvanları, doğayı da! Dostluk ve sevgi ustasıdır. Yılların emeğiyle edinilmiştir o dostluklar. Yazdığı çocuk kitaplarının gelirlerini, Türkiye ve dünya çocukları için UNICEF’e bağışlayandır. Gökmen Ulu, ailesiyle, çevresiyle, dostlarıyla da tek tek görüştü, 1953 yılında ilk kez bir ilkokul piyesiyle sahneyle tanışan Müjdat Gezen’i -bir kuyumcu titizliğiyle- inceleyip yazıp bize anlattı. 1953’ten beri sevdası tiyatroyu şöyle tarif eder: ”İnsanı insana insanla insanca anlatan bir sanat. Kağıtları insana çeviren sihirbaza aktör, tiyatrocu denir. Çünkü elinde bir kağıt var onun, ya da kitap. Bu bir madde. Aktörün elinde bir anda insan oluyor. Bunu yalnız bu meslekteki aktörler yapabilir. Kötüleri kötü yapar, iyileri iyi yapar. İyisiyle kötüsüyle hepsine saygı duyuyorum.”

Mizahı da ise şu sözleriyle anlatır: “İnsanların gülümsemeleri, tebessüm etmeleri en doğal hakları gibi geliyor bana. Onlarla bu haktan bir parçasını ben sağlarsam çok mutlu oluyorum. Seçtiğim dal, hep mizah oldu. Tiyatroda, sinemada, kitaplarımda mizahtan başka şey yapamadım.”

Müjdat Gezen. Aktör. Yönetmen. Oyun Yazarı. Bir Usta Mizahçı o!

Çok sayıda yayınlanmış kitapları, Geleneksel Türk Tiyatrosu araştırmaları var. Filmleri ve TV programları da. Kendini bildi bileli sahnede. Gösteri sanatının her dalında öğrenciler yetiştiren özel tiyatro okulu Müjdat Gezen Sanat Merkezi (MSM), adını verdiği tiyatrosu da var.

Renkli bir sanat yaşamına sahip Müjdat Gezen’in de belgeseli çekildi, kitabı da yazıldı.

Sevgili Kardeşim Gökmen Ulu iki yıl süren kapsamlı bir araştırma yaptı. İncelerken ve gözlemlerken de en çok “Müjdat Gezen’in yüreğine bakmaya” çalıştı.

Gökmen, Müjdat Usta’yla defalarca nehir söyleşiler gerçekleştirdi. Hiç bilinmeyenlerini de dinledi. Dostları ve öğrencileriyle, yaşamına dokunduğu insanlarla (o para değil insan biriktirmekle övünür hep) görüştü, bugüne kadar yazdığı kitapların tamamını okudu, hakkında çıkan binlerce haberi, verdiği röportajları, filmlerini, oyunlarını inceledi. Arşivleri taradı.

Ve, yazarının ”En büyük mutluluk kaynağı insanları ve bütün canlıları mutlu etmek olan, bu uğurda ömrünün önemli bir kısmını topluma vakfeden çok iyi kalpli bir insana, Türkiye’nin insan hazinelerinden bir rol model Müjdat Gezen’e yurttaşlar olarak beslediğimiz şükran duygularımızın ürünüdür” dediği kitap, bizlerle buluştu.

*****

Rus ozan Nekrasov’un bir şiirin başlığı “Bir Saatlik Şövalye’”dir. Yüce coşkularla dolu ancak bunları gerçeğe dönüştürmek için azimli sürekli bir savaşımı göze alamayan iradesiz kimlikleri karakterize etmek için kullanır bu sözü Nekrasov. Müjdat Gezen Usta; hiçbir zaman “bir saatlik şövalye” olmamıştır. Her dem cesaretini; “bir demet çiçek” gibi sunandır. Tam demokrasi bayrağının; yükseklere, en yükseklere çekilmesine hep katkı koymuştur!

O; 'İlke'sini yazandır; “İlkelerin olacak. Seni satın alamayacaklar. Aptalların uydurduğu atasözlerine inanmayacaksın. ‘Paranın satın almayacağı yoktur’, Herkesin fiyatı vardır’ gibi sözlere kanmayacaksın. Onurunla, kimliğinle, beyninle akıllı yaşayacaksın. Üreteceksin, seveceksin, sevileceksin, inançlarının arkasında duracaksın. Sevgilerin karşılıksız, yardımların gizli olacak. Seni attan, ottan ayıran özelliğin farkına varacaksın. Çünkü sen insansın! Bunu yakaladığın gün, bembeyaz yaşayacaksın!’’

Türkiye’nin yüzünü güldüren adamdır, bir dost kumbarasıdır o. Sanatıyla, bağımsız karakteriyle, yurtseverliğiyle, yıllardır toplumu uyutanlara karşı uyandırmaya çalışandır Müjdat Gezen… Hayata bakışı, yaşadıkları, bildikleri, bilmedikleri, sevdikleri, hazları, tutkularıyla, türlü duygularıyla... “Hayat denen karamela ne tuhaf bir lezzet. Hep iyi bir insan olmak için çalıştım hayatta” yazandır o! Müjdat Abi’ye göre; “yaşamak sanat, sanat yaşamak!” Önemli olan da; doğumla ölüm arasında geçen o yaşamak denen zamanı iyi yaşamak, hayatı paylaşmak, yüreğiyle sevmek! İyi ki varsın Büyük Usta! Teşekkürler Gökmen Ulu. Beynin hep parmaklarına hükmetmeyi sürdürsün.

MÜJDAT GEZEN’İ ANLATTILAR

Bu yazıda, yerimiz yettiğince kitapta yer verilen Müjdat Gezen’in sevdiklerinin, sevenlerinin anlattıklarına yer vermeye çalışalım.

Halit Kıvanç: Necdet Abi, Kemal Kıvanç abimin ve yakınlarıyla birlikte doğumhanenin kapısında gerginlik ve merak içinde beklerken, elindeki bir bebekle gelen ebe ‘Müjde, müjde, nur topu gibi bir oğlumuz oldu’ diye haykırdı. Coşkuyla karşılık verdi Necdet Gezen; Müjde değil; Müjdat, Müjdat!

Seha Okuş(Halası): Macide Yengem için tekne kazıntısı Müjdat’ın yeri ayrıydı.

Yıldız Kenter (Öğretmeni): Çok sempatiklerdi Savaş Dinçel’le beraber. İkisini de çok sevdim. Özellikle Müjdat’a, en ciddi, en acı olaylara bile gülümseyen düşüncelerle bakabildiği ve bu düşüncelerini gayet güzel yansıtabildiği için hayranlık duydum.

Temel Gürsu (Yönetmen): Hiç boş durmaz, çok faaldir.

Elif Gezen (Kızı): Beni çok öperdi. Tıraşsızsa gıdıklanırdım. Saatlerce sırtımı kaşırdı, bayılırdım.

Erol Evgin: Assolistten önce komedyen çıkardı. Müjdat, 15-20 dakika şakalar, taklitler yapar, fıkralar anlatırdı.

Perran Kutman: Sahneye çıktığımızda birlikte eğlenirdik.

Cem Yılmaz: Çok üreten çevresiyle bana ilham vermiş bir yaşamdır o. Hoca hem bireysel hem de Perran Abla’yla yaptığı hard core komedide çok önemli isim oldu.

Emel Sayın: Çok çalıştık beraber. Hoş sohbettir. Müjdat’ın o esprileri, o tatlılığı şahanedir.

Zülfü Livaneli: Onunla oturmak, sohbet etmek başlı başına bir keyiftir.

Mustafa Alabora: Müjdat’ın espri yeteneği ve hazırcevaplığı müthiştir. Bir gün İbrahim Tatlıses, ‘Abi kitabını aldım, okudum’ demiş. Müjdat da ‘O sen misin? Çünkü bir tane satıldı.

Türkan Şoray: Sevgili Müjdat’ın adını anınca kalbimde bir sıcaklık olur. Onun çocuksu halleri gözümün önüne gelir, çok neşelenirim. İnsanların kalbine dokunmayı çok iyi bilir. O kadar sevecendir ki. Özel bir insandır.

Uğur Dündar: Bizimki pazara kadar değil, mezara kadar sürebilen arkadaşlıktır. Hayatımdaki en eski arkadaşım Müjdat’la çocukluk yıllarımızın harcıyla temeli atılmış hayat boyu yıkılmayacak bir dostluğumuz var. Biz neler geçirdik, neler yaşadık. Kendimizi yapayalnız, çaresiz hissettiğimiz günler oldu ama birbirimize olan desteğimiz hiçbir zaman azalmadığı gibi günlerde daha da arttı.

Kandemir Konduk: Vefa duygusu o kadar gelişmiş bir insandır ki, herkesin derdine koşar. İyiliklerini gizli yapar.

Demet Akbağ: İlk dönem İst.Belediyesi Konservatuvarı’nda öğrencisi olma şerefine eriştim.

Yasemin Yalçın: Konservatuvara ayrılan yer kötüydü, ayaklarımız betona basıyordu. Müjdat Hoca ayaklarımızın altına kalasları sırtında taşıyarak getirdi.

Erkan Can: Hiç stresi yoktur, negatif değildir. Hep neşelidir.

Cüneyt Arkın: Çok zeki adamdır. Gece gündüz çalışır. Araştırmacıdır, bilgilidir. İnsanın içini temizleyen özellikleri vardır.Tam adamdır, güzel adamdır.

Emre Kongar: Çok değerli bir kişiliktir. Çok yönlüdür.

Aziz Nesin: Müjdat söylediğini kolaylıkla anlatan, konuştuğunu kolaylıkla dinleten, oynadığını kolaylıkla seyrettiren, yazdığını kolaylıkla okutan bir sanatçıdır.

Orhan Aydın: Müjdat Gezen, hayatlarına dokunduğu insanların tamamının bir sanat estetiği boyunda yeşermesi, değişmesi ve akıl zenginliği yaratması için mücadele veriyor.

Gonca Vuslateri: Müjdat Hoca nasıl para kazanacağımı, ürettiklerimi nasıl kazanca dönüştürebileceğimi çok iyi anlatan ve yönlendiren bir hocaydı.

Günay Karacaoğlu: En etkilendiğim bir cümlesi vardır; ‘Ancak iyi insan iyi oyuncu olur’ Bu bizim için mihenk taşıdır.

İlker Ayrık: Bu iyi insanın içinde nezaket var, merak var, Cumhuriyet var, memleket sevgisi var, insana olan saygı var, öz saygı var…

Ezgi Mola: Tam bir yetenek avcısıdır. Herkesin karakterine uygun, öğrencilerinin içindeki cevheri keşfeder, ortaya çıkarır.

Şebnem Bozoklu: Hipokrat’ın anlamlı bir sözü vardır: ’Meslektaşlarım, kardeşlerimdir’. Hoca, bu yazıyı MSM’nin duvarına asmıştır.

Şevket Çoruh: Sahnede ne yaptıysanız size anlatırdı. Hiçbir zaman öğrencilerine yalan söylemez. Bize kazandırdığı değerlerin başında vefa duygusu var.

Sunay Akın: Kurucusu olduğu MSM, öğrencinin okulu kazanmayı düşündüğü bir yer değil, okulun öğrenciyi kazanmayı hedeflediği bir yerdir.

Özden İnönü Toker: İnönü Vakfı’nca düzenlediğimiz Cumhuriyet balolarında gönüllü olarak sahne aldı, bizi hiç yalnız bıraköadı.

Kıvanç Tiner: Cezaevindeki hiç tanımadığı insanlara eşofman gönderir, bazen de para.”

İlker Başbuğ: ”Başlıca niteliği olarak ilk söylememiz gereken, onun çok iyi bir insan olduğudur.

Kitaptan bölümler KAN VERMEYE PİJAMAYLA GİDER

Perran Kutman anlatıyor: “Hepimiz check-up yaptırmaz mıyız? Beraber gidiyoruz. Kan alınıyor üç tüp, beş tüp. Röntgen gerekiyorsa oturuyorsun, çekiliyor. Sonra çıkıp gidiyoruz. Bu yatıyor…Sen niye yatıyorsun klinikte benim canım? Gerek yok ki. Yani bir de cins. Pijamayla… Ben de kardeşimle ziyarete gittim, iyice havaya girsin diye bir buket çiçekle.

Kapıdan girdik, oturmuş yatağa pijamasıyla, ayaklarını sallandırmış. Bizi görünce kapıda demez mi ‘Görüyor musun Peruş başımıza gelenleri?’ Dayanamadım, ‘Ne geldi len, ne geldi? Orada kanın alınıyor sadece.’ Baktı ki ciddiye almıyorum, ‘Peruş, gözlerinde bir şey varsa göz doktorunu çağırayım”

12 MART’TA EVİ BASILDI

12 Mart Muhtırası günleri. Sık sık İstanbul’da evlerin basıldığı kapıların kırıldığı suçlu suçsuz herkesin bir süre içeri alındığı dönem. Bakın o günleri nasıl anlatmış Müjdat Gezen; Nedeni bilmdiğim halde evim iki kez basılıp arama yapıldı. Gaz bidonlarının içine dek. Komşum sanatçı Yamanb Tüzcet’i alıp götürdüler. Evinde kendi yaptığı palyaço tablosu vardı, Mao’ya benzetmişler. Üç gün gözaltında tuttular Emniyet’te.

1983’te Çizgilerle Nazım Hikmet kitabı yüzünden Savaş Dinçel’le gözaltına alındı Müjdat Gezen. Diyarbakır Sıkıyönetim Komutanlığı Mahkemesi tutuklama kararı vermişti. Tek tip elbise giydirildi. Zincirlenerek mahkemelere götürüldüler. Beraat etseler de iki sanatçının yürekleri sızlatan o fotoğraf karesi, Türkiye’nin utanç defterinde yerini alacaktı.

LEYLİM LEY’LE AYI OYNATMA

Zülfü Livaneli’nin anlatımıyla; “Sabahattin Ali’nin şiirinden bestelediğim ‘Leylim Ley’ önce bizim devrimci çevrelerde, öğrenci yurtlarında çok söylenirdi. O zaman polis gider basardı oraları. Oysa ne var? ‘Döndüm daldan dönen kuru yaprağa…’Bunda nasıl suç unsuru bulabilirler? Fakat birdenbire arabeskçiler bunu keşfettiler ve her pavyonda, her arabesk çalan yerde ‘Leylim Ley’ in diskosu oldu. göbek havası oldu maalesef. O sıralarda ben çok üzülüyorum. Bir gün Müjdat geldi, ‘Sana bir şey söyleyeceğim. Köşebaşında bir adam Leylim Ley’le ayı oynatıyordu’ dedi. Bunu konserlerimde de çok anlatırım.”

TRT’DEKİ PARODİ…

TRT’deki parodilerden biri neredeyse başlarına büyük dert açıyordu. Uğur Dündar sigara kaçakçılığıyla ilgili haber yapmış, ardından sıra güldürüye gelmişti. Müjdat Gezen bu kez silah kaçakçısı rolündeydi. Parodide elindeki değnekle harita üzerinde bazı bölgeleri göstererek kaçak silah ve sigara taşıyan teknelerin rotasını gösteriyordu. Rastgele Karadeniz kıyılarını, özellikle Kilyos taraflarını işaret etti. Program ekrana geldikten bir gün sonra Müjdat Gezen telefondaydı;

“Uğur hakkımızda vur emri çıkmış.”

“Neden?”

“Benim haritada gösterdiğim yer var ya, orası gerçekten kaçakçıların sigaraları ve silahları indirdikleri bölgeymiş!”

“Ne yapalım?”

“Ne yapalımı var mı? Vurulmayı mı bekleyeceğiz?”

“En iyisi birkaç gün sokağa çıkmayalım.”

AZİZ NESİN’DEN AF DİLEYEN POLİS

Müjdat Gezen: “Bir gün Ancelo isimli restoran gittik Aziz Nesin ve iki misafirimizle.

Bu sırada ilginç birşey oldu. Aziz Abi’nin yanına bir adam geldi ve yere diz çökerek elini öptü. Başladı konuşmaya. Gidince ‘Kim bu?’ dedim merakla. ’35 yıl önce bana işkence yapan polis emekli olmuş, özür diliyor’ dedi. ‘Boşver, onlar çok geride kaldı’ diye noktaladı.”