Bir ulusun ayakta kalabilmesinin en temel unsuru, ulusal ekonomisidir. Türkiye'nin ulusal ekonomisinin en büyük döngüsü tarım ve hayvancılık üzerine kurulmuştur. Türkiye, tarım ve hayvancılıkta dünyada kendi kendine yeten yedi ülkeden biriyken, hayvanı ithal eden, buğdayı ithal eden, samanı ithal eden, mercimeği ithal eden, sarımsağı ithal eden, tekstili ithal eden bir ülke konumuna  getirildi. Milli ve yerli tohumumuz yok edildi. Yabancı iştirakçilerin ortak olduğu zincir gros marketlerde neredeyse Türk malı yok. Çok mal yabancı patentli. Paramız hep yabancıya kaçıyor. Yabancı hayranlığı, yabancı mal özentisi, ulusal ekonomimizi arkadan hançerliyor. Bir ülkeyi eskiden olduğu gibi topla, tüfekle işgal etmeye gerek yok. Güçsüz bırakmak için o ülkeyi üretimden düşür, o ülkenin üretimine kotalar koydurt, fabrikalarını kapat, kültürünü yok et yeter. Şimdi sıkı durun, derin bir nefes alın ve dinleyin. 2003 yılı başına kadar hepsi yüzde 100'ü Türk sermayesine ait şirketlerdi.

AKP, iktidara gelince satarım dedi ve özelleştirmelere başladı ve bütün milli değerlerimizi gözden çıkararak yabancılara ve bazı yerli şirketlere sattı. Nasıl mı sattı? Hibe edercesine, bütün milli değerlerimizi ucuza sattı. Fabrikalarda, işletmelerde çalışan binlerce işçi işinden oldu. Hele hele bir ülke haberleşme kaynaklarını, enerji kaynaklarını, ihracat limanlarını yabancıya satıyorsa sözün bittiği yerdeyiz.

Türk Telekom zarar mı ediyordu? O gün Türk Telekom Arap'ın oldu. Petkim zarar mı ediyordu? Petkim o gün Ermeni'nin oldu. İzmir Limanı Çinli'nin... Kuşadası Limanı İsrailli'nin... Demirdöküm Alman'ın... Yapı Kredi Bankası'nın yarısı İtalya'nın... Denizbank Belçikalı'nın... Garanti ve Akbank'ın yarısı o tarihte Amerikalı'nın oldu. Satılan milli değerlerimizi sıralamaya kalksak sayfalar yetmez. AKP, iktidara gelir gelmez bu özelleştirmeleri yaptı. Bu milli değerlerimiz sürekli el değiştirdi. Bu milli değerler yabancıların eline geçti.

Yabancı şirketler, milyarlarca lira kazançlarını kendi ülkelerine aktardılar. Türkiye'ye hiç bir yatırım yapmadılar. Biz uyuyoruz, onlar bizi  sömürmeye devam ediyorlar. Türkiye, öyle bir noktaya sürüklendi ki artık ekonominin çarkları dönmez, fabrika bacaları tütmez oldu.  Vatanın varlıkları yani bu milletin birikimleri ve zenginlikleri yerli ve yabancı şirketlere peşkeş çekilircesine elden çıkarıldı. Millet olarak biz ne yaptık?

Seyirci kaldık. Şimdi oturup yana yana ah çekip ağlayıp sızlanıyoruz.  Vatanın varlıkları tek tek yandaşlara, yabancılara satılırken biz derin bir uykudaydık. Bu ülkenin aydınları neredeydi? Vicdanlı yurtseverler neredeydi? Hukuk neredeydi? Biz  sesiz kaldık. AKP, elde avuçta ne kadar milli varlığımız varsa hepsini sattı savdı. Şimdi de doğamızı yaşanmaz hale getiriyorlar. Köylülerin meralarına, tarlalarına, yaylalarına göz diktiler. Taş ocakları açtırarak birilerini zengin etmeye çalışıyorlar. Köylüler bu gidişata karşı direniyorlar, jandarma köylüyü kovuyor, dipçikliyor. Ağaçlar kesiliyor, doğa tahrip ediliyor, maden aramasına devlet izin veriyor. Dağlarımız kel, ormanlarımız kül oluyor. Yargı bu talana ve bu hukuksuzluklara göz yumuyor. Şaka değil arkadaş, vatandaşın bugün bankalara 950 milyar lira borcu bulunuyor. İşsizlik pik yapmış, gençlerimiz umutsuz ve işsiz...

Köylülerin traktörüne, tarlasına, bağına, bahçesine icra el koyuyor.  Ama bu memlekette bir kesim var ki ballı kaymaklı. Devleti içten soyuyorlar. Devletin paçasına yapışmış aşağı çekiyorlar. Ye babam ye!.. Şu rezalete bakar mısınız? Halk açken, çiftçinin hali ortadayken, yokluk yoksulluk tavan yapmışken bu kadar da bir rezillik olmaz kardeşim. Çift maaşlı, üç maaşlı derken, Tarım Kredi Kooperatifleri Genel Müdürü Fahrettin Poyraz 10 maaş, Genel Müdür Yardımcısı Davut Arpa ise 5 maaş alıyorlarmış. Devlet arpalık haline getirilmiş. Pes dedirtti doğrusu! Bu ülke bizim, bu topraklar bizim deyip duruyoruz ama... Ozan Mahzuni Şerif boşuna söylememiş arkadaş: "Parsel parsel eylemişler dünyayı/ Bir dikili taştan gayri nem kaldı." Söyleyin bakalım, ey vatandaş, bu ülkede sahi bizim neyimiz kaldı?..