Aşı olalım mı olmayalım mı? Çin aşısı mı? Almanı mı? Rusu mu tartışmaları arasında gözden kaçan matematik sorunları var. Denklemdeki sayılar, gelen aşı sayısı, etkinlik oranı, nüfus ve asıl bir nokta ise aşıların halen tespit edilmemiş yan etkileri. Tüm bu hesapta sayıları denkleme yerleştirdiğimizde ve en optimist tahminlerde bile Covid-19 ile daha 2021’de de iç içe yaşayacağımız sonucu ortaya çıkıyor. Şimdi bu oranları biraz daha yakından inceleyelim.

Pfizer-BioNTech COVID-19 aşısının İngiltere'de acil durum tedariki için yetkilendirildi. Ve kullanıma başlıyor. Keza ABD’de durum benzer şekilde devam ediyor. Fakat bir pandemiden kurtulmak için birkaç ülkenin aşılanması değil, tüm ülkelerin aşılanması gerekiyor. Bunun içinde aşıdan milyarlarca üretilmesi gerekiyor. Birkaç merkezde üretilecekler ve ülkelere nakledilecekler. Bu kadar büyük bir ölçekte son derece uzmanlaşmış bir ürünü üretmek ve taşımak için sistemleri büyütmenin gerekmesi yanında özellikle mRNA aşılarının gerçekten soğuk kalması gerekiyor (yaklaşık -70° C).

Evelemeden söyleyelim Türkiye kendini bildiği için saklanması daha kolay olan Çin aşısını tercih etti. Tercihimiz için birçok neden sayılsa da ana neden mRNA aşıları için gereken soğuk zincirin ülkemizde sağlanamayacak olması idi. Bir şekilde Çin aşısı da %90 etkili olsa dahi, aşı olduktan sonra hayat hızlıca normale dönecek mi? Ne yazık ki hayır. Sebeplerine bakalım.

Aşı etkinlikleri üzerinden gidersek, örneğin Pfizer ve BioNTech, aşılarının COVID-19 hastalığının önlenmesinde yüzde 95 etkili olduğunu söylüyor. Bu, aşılanan her 100 kişiden sadece beşinin hala COVID-19 hastalığına yakalanma olasılığı olduğu anlamına gelir. Ancak henüz bilmediğimiz şey, aşılanmış kişilerin virüsü başkalarından alıp, herhangi bir hastalık göstermeden yine de yayıp yaymayacağıdır. COVID-19'dan nüfus çapında koruma elde etmek için virüsün tamamen yayılmasını durdurmamız gerekiyor. Aksi takdirde, aşıyı alamayan kişiler - örneğin bağışıklık sistemi zayıflamış kişiler - yine de başkalarından hastalık kapabilirler.

Dikkate alınması gereken bir başka nokta, yaşlı insanların bağışıklık sistemlerinin genellikle genç insanlara farklı tepki vermesidir. Yaşlılarda ek denemelerin devam ettiğini biliyoruz, ancak aşıların onlar için işe yarayacağına dair henüz bir kanıt görmedik.

Aşı haberi bazı insanların hastalanmasını önleyebileceği ve sağlık sistemimiz üzerindeki baskının bir kısmını hafifletebileceği için hoş bir haber. Ancak bir aşı COVID-19'u toplumumuzdan tamamen silmeyecek. Halen iki kritik öğenin de geliştirilmesi gerekecek. Bunlar antiviral ilaçlar ve teşhis testleridir. Hastalığın tam etkili bir antivirali olmadığını aklımızdan çıkarmayalım. Antiviraller, genellikle enfeksiyonu ortadan kaldırmak veya hastalığın şiddetini azaltmak için zaten enfekte olan kişilere verilir. Bazen yüksek risk altındaki kişilerin enfeksiyonunu önlemek için de kullanılır. Dünya Sağlık Örgütü'nün küresel bir salgın olarak tanımladığı HIV / AIDS'i örnek alırsak, bilim adamları, HIV özel "antiretroviral" ilaçlar geliştirdiler. Bunlar virüsün vücutta çoğalmasını durdurarak çalışırlar. Bağışıklık sistemine kendi kendini onarma ve daha fazla hasarı önleme şansı verir.

Antiviral ilaçlar, zaten enfekte olan kişilerde hastalığın şiddetini azaltarak COVID-19'a karşı yardımcı olabilir. Şu anda potansiyel ilaçları değerlendirmek için binlerce klinik araştırma var, bu yüzden bu alanı izleyin. Teşhis testi de gerçekten önemli. Bu şekilde dünya HIV'i kontrol altına almayı başardı.

Bu durumda Türkiye’de de öncelikle çalışan bir aşının gelmesini bekleyeceğiz. Herhangi bir yan etkinin de ortaya çıkmaması için dua edeceğiz. Ardından toplumun %70’inden fazlasının aşılanmasını, ardından da hasta olan kişiler için daha iyi ilaç ve testlerin geliştirilmesini bekleyeceğiz. En optimist zaman toplaması bile Covid-19 belasından kurtulmak için halen önümüzde 10 ila 15 aya süre olduğunu gösteriyor. Bu arada yapabileceğimiz en yararlı yine sosyal mesafeye ayak uydurmak, temas takibi yapmak, maske takmak ve ellerimizi iyi yıkamak olacak. Herkese sağlıklı günler dilerim.