Dünyanın en sakin, barışçıl, yaşam ve insan kalitesi yüksek ülkelerinden Yeni Zelanda, bir manyağın iki camide gerçekleştirdiği katliamla kavruldu. Manyak deyip geçiştirilebilir mi, münferit olarak tanımlanabilir mi, nerelerde neler oluyor denilerek sıradanlaştırılabilir mi? Hiçbiri mümkün değildir. Emperyalizmin azgınlığıyla kapitalizmin hastalıklı açgözlülüğü arasına sıkıştırılmış yeryüzü, “yeni ortaçağ” dönemlerinden geçmektedir. Hangi cins, türev, tıynet, renk ve dilde olursa olsun, “küresel sağ”ın hastalıklı tezahürlerini yaşamaktayız.

Yalnızca kendine yonttuğu, kasasını ve midesini şişirmek için piyasaya pompaladığı ürünlere, bu uğurda yaptığı teknolojik çalışmalara bakıp, bu gerçeği örtemeyiz. O silikon vadilerinin, ar-ge çalışmalarının ve bin bir terim ve tanımla insanlık bahçesine sokulan cicili bicili lafazanlıkların önsözünü bilmeden, o manyağı ve benzerlerini insanlığın keyfini kaçıran serseriler olarak tanımlayıp, sahtekâr taziye mesajlarıyla yürek soğutamayız. Böylesi bir tavrın, aptallık ya da işbirlikçilikten başka tanımı olamaz. “Yeni Ortaçağ”ın “think-tank” ve reklam tedarikçisi liberal kokteyl soytarıları ne kadar çırpınırsa çırpınsın, ellerindeki medya, silah ve para gücü ne olursa olsun, sağın korku ve sefaleti perişanlık sınırını çoktan aşmış durumdadır. Ah ki, bunun bedelini insanlık yine göçlerle, mülteciliğin ıstıraplarıyla, birer suç makinasına dönmüş çocuklarıyla, savaş, katliam, açlık ve yoksullukla ödemektedir.

Hamaset ya da ajitasyon amacıyla yazılmıyor bunlar. Ne demek istediğimizi hala anlamayanlar, böyle bir dünyayı çekip çeviren güç odaklarına ve dünyanın coğrafyalarına atadıkları temsilcilerine bakabilir. Bilgi, görgü ve duruş fukarası tiplerin oluşturduğu ağalar koalisyonu ile memurları, tarihteki örnekleri gibi, en sefil yöntemlerle ayakta kalmaya çalışmaktadır. Haçlı, Auschwitz, Ku Klux Klan, Ruanda, Kahramanmaraş, Çorum, Sivas, 6-7 Eylül, Afganistan, Işid, PKK, Fetö, bin bir suratlı yobaz çeteleşme, Yeni Zelanda… Hiç fark etmez, hiç birinin yoktur ötekinden farkı. Hepsi için iskelet gözyaşları, “ama” “fakat” imaları, aba altından “başına gelmesini istemiyorsan, biat ve icazet çarkına çomak sokma” tehditleri, neden-sonuç ilişkisine değinmeden hadiseleri sulandırmayı ve iki günde unutturmayı başaracak medya bulantıları hazırdır. Teslim edelim ki, bunu başarmak korkunç bir hazırlık ister.

“Bilgi, görgü, duruş” bütünselliğini yitirmişlerden, ahlaki, vicdani ve insani genlerini köreltmişlerden, hayatlardan ve coğrafyalardan evrensel değerleri kovmaya yemin etmiş kötüler ordusundan başka bir şey beklenemez. Onlar bilerek ya da bilmeyerek zemin hazırladıkları, söylemlerinin ve kışkırtmalarının neyle sonuçlanacağını göremedikleri (göremedikleri ?), ikbal ve iktidar hırsından başka hiçbir değere saygı ve kaygı duymadıkları için, bu skandalların ve utançların birinci dereceden sorumlularıdır.

Orada dinsel ve mezhepsel kışkırtma, burada etnik kökenleri kanırtma, şurada ırkçılığın bilinçaltını kaşıma, ötede kültürler arası düşmanlık yaratma, beride feodal ve şovenist söylemlerle kitleleri uyuşturma… Say sayabildiğin kadar. Bugün yeryüzü, zehirli bir saldırı altında on binlerce yıllık birikiminin mahvedilmesini izliyor. Kötülüğün alternatifinin bir başka kötülük olamayacağı algısından ve yorumundan uzaklaştırılmaya çalışılıyor. Aralarındaki kayıkçı kavgasının, hipnotize edilmiş kitleler nezdinde birer kahramanlık ve cengâverlik çabası olarak görülmesi için elden gelen yapılıyor. Bu kepazeliğe bilimle, sanatla, insan haklarıyla, demokrasiyle, emek ve eşitlik bilinciyle itiraz edilip, seçenek sunulmasını ise lanetliyor, aşağılıyor, ötekileştiriyor. Bu saçmalığın insanlık gündeminden çıkarılması isteniyorsa, önce kirli sofralardan kalkıp, işe gerçeği yalnızca gerçeği söylemekle başlamak gerekiyor. “Bilgi, görgü, duruş” deyip durmamızın, “aynı dili kullanmanız, aynı şeylerden söz etmek değil” diye yazıp durmamızın nedeni budur. Çağdaşlık, laiklik, hukuk, demokrasi, Cumhuriyet değerleri diye çırpınmamız bundandır. Asıl seçim buralardadır, artık görmek ve söylemek gerekiyor.

Fikret Alan’ı yitirdik. Türkçe’nin ustası ve İzmir’in değeriydi. Kederim anlatılamaz. Sırdaşımı, yoldaşımı, ağabeyimi çok özleyeceğim.