Kendimi bildim bileli ‘obsesif’lerdenim. Ütüyü prizden çekerim, çektiğime emin de olurum, yine de defalarca kontrol ederim.
Sokak kapısına han kapısı muamelesi yapar, altlı üstlü altı kez kilitlerim. Döner dolaşır onun da sağlamasını yaparım.
Evden çıkarken, elektronik mutfak aletlerini tek tek kontrol ederim. Öyle otomatiğe bağlamışım ki, bu hastalıklı hal bana eziyet gelmez.
Psikiyatrist Doktor Tanju Sürmeli takıntılar için, “Kişi saçma düşünce olduğunu bilir; ama bu düşünceyi durduramaz ve kontrol altına almakta zorlanır. Aksi gibi takıntılı düşünceler kişiyi kontrol altına alır” diyor.
Genetik faktörler, kafaya alınan darbeler, kullanılan vitaminler veya ilaçlar bu rahatsızlığı tetiklermiş.
Genetiği, şunu, bunu bilemem de, çocuk yaşlarda evimizin bodrumuna giden merdivenlerden yuvarlanmışlığım çok. Almışımdır mutlaka darbe!
Bakın ne ilginç takıntılar var:
İçeceklerin bardağın dibinde kalan kısmını içmemek.
Gardroptaki giysileri renklerine göre açıktan koyuya sıralamak.
İçinde bulunulan odanın kapısını mutlaka kapalı tutmak.
Dergileri kronolojik sıraya göre dizmek.
Yolda yürürken mazgallara basmamak.
Şişe içeceklerin ambalajını soymak.
Hesap makinesiyle bir şey hesaplarken sonuca güvenmeyip ikinci kez hesaplamak.
Gazete bayiinden gazete alırken standın en arkasındaki gazeteyi seçmek.
Merdivenlerin basamaklarını saymak.
Kaldırımda yürürken kare taşların içine basmaya çalışmak.
Biriyle yanyana yürürken adımlarını yanındakine göre ayarlayıp onunla aynı anda adım atmaya çalışmak.
Fotoğraf makinesi, saç kurutma makinesi gibi aletleri sürekli kullanıyor olsan da daima kutularında saklamak.
Arabaların plakalarındaki harflerle başlayan isimler düşünmek.
Bilgisayarın masaüstündeki her şeyi klasörlemek.
Yemekle içeceği aynı anda bitirmeye çalışmak.
Tek sayılardan nefret edip, çift sayıları sevmek.