Benzemez kimse sana tavrına hayran olayım

Bakışından süzülen işvene kurban olayım

Lütfuna ermek için söyle perişan olayım

Bakışından süzülen işvene kurban olayım

(Güfte Rüştü Şardağ, beste Fehmi Tokay)

Ben kulunuz, altmış yıldır bu şehr-i İzmir'de gazetecilik, TRT yapımcılığı, turist rehberliği ve üniversite öğretim üyeliği yaparım. Bu süre içinde kimlerle tanışıp söyleşmedim: gazete, radyo ve TV program ve belgesel metni yazmadım! Halikarnas Balıkçısı'ndan Samim Kocagöz'e, Osman Kibar'dan Metin Oktay'a, Nahit Ulvi Akgün'den Berin Taşan'a, Ümran Baradan'dan Bingül Başarır'a, Ayşe Mayda'dan Zühal Yorgancıoğlu'na, Osman Kibar'dan Ahmet Piriştina'ya, Selmin Öney Gönöz'den Musa Baran'a ve daha kimlere, kimlere...

Bu yazımda, İzmir'in çok yönlü sanatçısı, kendisinin pek sevdiği sıfatla, “Edip” Rüştü Şardağ'ı anacağım. Bu niyetim boşuna değil; çünkü bu sanat ve kültür adamının adını taşıyan ve yaşatacak bir dernek kuruldu. “Rüştü Şardağ Kültür Sanat ve Eğitim Derneği” 11 Kasım'da, İzmir'in yüz akı Ahmet Adnan Saygun Sanat Merkezinde “Muhteşem” diyebileceğimiz bir etkinlikle kamu oyuna tanıtıldı. Üstad'ın kızları Sabah ve Günfer Şardağ'ın başını çektiği Dernek, İzmir'in sanat ve kültür yaşamına renk katacağını gösterdi. İzmir'in “Sanat Büyükelçisi” Osman Akbbaş'ın sunduğu gecede, İzmir sanat ve kültürüne damga vurmuş 14 kişiye “Dernek Onur Üyeliği” sertifikası verildi.

Gecenin sürprizi ise “Devlet Sanatçısı” Ahmet Özhan'ın Şardağ'ın beste ve güftelerinden oluşan konseri oldu. AASSM Salonunu dolduran yüzlerce izleyici Ahmet Özhan'ın söylediği şarkılarla büyülenirken, Şardağ'ın güfte ve bestelerine bir kez daha hayran oldular.

Benim Rüştü Şardağ'la tanışmam, erken 1960'lı yıllara rastlar. Ben, Ege Ekspres Gazetesi sanat ve turizm muhabiriyim, kendisi İzmir Belediyesi Yazı İşleri Müdürü. Belediye yazışmalarına edebi bir dil getirmiş. Ama ille de “rica” yerine “reva” yazıyor ve bu yüzden Başkan Osman Kibar'la çatışıyorlar. Hoca, “Ricai” mi diyoruz, “recai” mi diyerek, bildiğinden şaşmıyor.

Gazeteciler arasında bana özel ilgi gösteriyor. Hele, lise bilgimle klasik edebiyat ve divan şiiri konusuna yatkınlığımı takdirle karşılıyor. Hele, bana okuduğu bir beyit veya dörtlüğü aylar sonra bile hatırladığımı gördükçe yakınlığı artıyor. Bu birikimle, 1970 yılında kurduğu İzmir Sanatçılar Derneği başkan yardımcısı olarak seçiyor beni. Küçükyalı Kasapoğlu Apartmanı zemin katındaki 60 kişilik salonda harikalar yaratıyor, İzmir sanatına renk ve canlılık getiriyoruz. Bu etkinliklerden birisi TSM kurs ve korosu. Onca yıl geçti, gencecik Sezen Aksu'nun bir konserde söylediği “İşret edelim” şarkısının tadı hala kulağımda. Bir de, Attila İlhan'ın Türk ve dünya edebiyat ve şiiriyle ilgili bir saatlik konferansı. Konuşmaya başlamasıyla şaşırmıştık:

“Nezarethanenin merdivenleri karanlık mıydı, loş muydu, şimdi pek hatırımda değil. Bir süre sonra gözlerim alışınca, nezafethanenin duvarındaki şu müthiş beyitle çarpıldım:

'Kişi kendi arzusuyla terk-i diyar etmez,

Sebepsiz gurbetin kahrını kimse ihtiyar etmez!..”

İSD'nin en çok ses getiren etkinliklerinden birisi, 1981 yılında düzenlediği “Büyük Atatürk Şiiri Yarışması” idi. Seçici kurul Ali Yüce'nin “Dersimiz Bağımsızlık” şiirini oybirliğiyle birinci seçmişti. Birkaç saat sonra, kuruldaki paşa, birinciliğin bu şiire verilmemesini istedi. Kurul Başkanı Oktay Akbal'ın, o Paşa'ya sözü, mermi gibi etkileyici idi:

“Sen paşasın da biz er miyiz?”

Ali Yüce, hak ettiği ödülü, yüzlerce kişinin katıldığı törenle aldı. Rüştü Beyin bende en fazla iz bırakan anısı şudur:

Kendisi önemli bir kongre için gittiği İran'da, o ülkenin TV'sine çıkarılmış. Görüşmenin bir yer yerinde, sunucu Şardağ'a sormaz mı:

-Türkiye'de Nazım Hikmet'ten başka büyük şair var mı?..

(Siz olsaydınız ne cevap verirdiniz?)

RŞKSE Derneği tanıtıp toplantısında, Hoca'nın belediyecilik yönünü, Konak eski belediye başkanı Av Sema Pekdaş, edebiyatçı yönünü yazar Feyza Hepçilingirler anlattı. Ama, Hoca'nın iki eserinden söz edilmedi. Birincisi, “Tek ciltte Mesnevi”. Doğrusu bu isim biraz yanıltıcı idi. Mevlana'nın altı ciltlik eseri, tek cilde yanıltıcı idi. Zira, Mevlana'nın altı ciltlik eseri, tek cilde sığacak değildi. Herhalde bu eserin adı “Mesnevi'den Seçmeler” olmalıydı.

Şardağ'ın, kayda değer bulduğum bir başka çevirisi, İran'lı muzip şair Perişan Baba Tahir Üryan'dan yaptığı “Makta Beytitler.” Hoca, bu hiciv şairini Türkçe olarak “Perişan Baba Tahir” diye anıyor. Ve işte Rüştü Şardağ'ın, bana bir kez okuduktan sonra aylar sonra bile tekrarlattığı dörtlük:

“Başım bir top her gelen bir kez vurur be!

Elim neye atsam hemencecik kurur be!

Eğer alçaklarınsa bu kahbe dünya,

Giden Taher bir özge cihan bulur be!..”

Öbür dünyada erkekler 33 (kadınlar 28) yaşında dirilip, hep aynı yaşta kalacaksa, Edip Rüştü Şardağ, oradakilere edebiyat ve musiki öğretiyor olmalıdır.

“Bahçede safa hükmediyorken solayım

Gösterme yüzün verme sözün mahvolayım

Ruhumda azab olmayacaksak ah n'olayım

Gösterme yüzün, verme sözün mahvolayım.”

(Güfte-Beste Rüştü Şardağ)