Bazı şehirlerimizdeki görüntülerin üzerine İzmir'de de yaşandıktan sonra dikkatimizi çekti.

Neydi dikkatimizi çeken?

Bekçi olarak isimlendirilen kolluk kuvvetlerinin sokakta tipini beğenmedikleri herkesten kimlik sormaları, GBT diye kısaltılan Genel Bilgi Toplama sisteminde kişiler hakkında araştırma yapmaları ve üzerlerini aramaları.

Bunu yaparken de zaman zaman şiddete başvurmaları.

İzmir'in Karşıyaka ilçesinde, 20 yaşındaki O.G, kimliğini göstermek istemediği gerekçesiyle üç bekçi tarafından gözaltına alındı. Karakola götürülen ve suç kaydı bulunmayan O.G, daha sonra serbest bırakıldı.

Peki nereden çıktı bu bekçi terörü.

***

25 Ağustos 2017 tarihli Resmi Gazete'de 694 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile Emniyet Genel Müdürlüğü'ne verilen kadrolardan 7 bin 500'ü çarşı ve mahalle bekçisi olarak atandı.

4299 sayılı Çarşı ve Mahalle Bekçeleri Kanunu'na görev yapan bu kişiler Polis Akademisi tarafından 45 günlük eğitim görüyorlar.

Yatılı olmayan eğitimde adaylar haftada 6 gün eğitim alırlar.

Eğitimlerde bekçi adaylarına 15 gün silah 15 gün teorik 15 gün kelepçe ve jop eğitimi verilir.

Eğitimlerin hukuk, insan hakları gibi temel uygarlık davranış biçimi eğitimi neredeyse hiç yoktur.

45 gün sonunda ise sokağa salınırlar.

***

Çarşı ve mahalle bekçileri, kanunun 3. maddesine göre “Genel kolluk kuvvetlerinin derhal müdahalesine imkân bulunmayan acele ve zaruri hallerdeki görevleri” olarak tanımlanmıştır.

Bütün sorun da buradadır.

Kanun, bekçilerin yetkilerini genel kolluk kuvvetlerinin (polis, jandarma, sahil güvenlik) “derhal müdahalesine imkan bulunmayan acele ve zaruri haller” olarak sınırlamıştır aslında.

Yani bir olay meydana gelmiş ve genel kolluk kuvvetlerinin müdahalesinin zaman alacağı acele ve zaruri haller yoksa, bekçi de hiçbir şey yapamaz.

Yani, öylesine yolda yürürken karşınıza dikilen bir bekçi size kimlik soramaz, hele hele üst araması hiç yapamaz. Çünkü kanun öyle bir yetki vermemektedir.

***

OHAL'i dayanak yaparak iktidarın çıkardığı KHK'ların anti-demokratik uygulamasıdır aslında ortaya çıkan. Toplumun neredeyse tamamını suçlu gören zihniyetin, baskı ve korku ile insanları sindirme politikasıdır.

Gerek kanun gerekse yönetmelik incelendiğinde, bekçilerin herhangi bir üst araması yapma yetkisi yoktur. Dolayısıyla üstünüzü, aracınızı, çantanızı vs. aramak isteyen bekçiler olduğunda bunu yapmaya yetkilerinin olmadığını bilmemizde yarar vardır.

***

Diyelim ki sahilde ya da şehrin herhangi bir yerinde yürüyorsunuz.

İki bekçi ile karşılaştınız ve sizden kimliğinizi isteyip üzerinizi, çantanızı aramak istediler.

Karşı çıktınız.

Hukukçulara göre, bütün bunlara rağmen bekçiler arama yapmak konusunda ısrarcı oldular.

O zaman hangi gerekçeyle arama yaptığını tutanak altına alınmasını isteyin.

Bu durumda da kimliğini göstermek istemeyen, istediğiniz tutanağı düzenlemeyen bekçiler için amirleri olan polis memurlarına durumu bildirerek, yapılan işlemin tutanak altına alınmasını isteyin. Yine hukukçulara göre, bu tutanak ile 682 Sayılı KHK hükümleri uyarınca işlemi yapan bekçi hakkında disiplin soruşturması yapılması talebinde bulunabilirsiniz.

Ya da TCK 257/2 hükmü uyarınca da görevi ihmal suçundan veya TCK 120 gereğince haksız arama suçundan savcılığa suç duyurusunda bulunabilirsiniz.

***

Asıl iş ise elbette barolara düşüyor.

Bu konuda yasal girişimde bulunmak, belki de bekçilerin yetki ve sorumluluğunun netleştirilebilmesi için pilot bir dava açmak soruna açıklık getirebilir.

En azından 21. yüzyılda Hitler Almanyası'ndaki gibi muamelelerle karşılaşmayız.

Benim başıma gelmez demeyin...