Bağımsız Gazeteciliğin Onurlu Simgesi; ERBİL TUŞALP

Abone Ol

"Palto değil kafa tutan" gazetecilerdendi Erbil Tuşalp.
Gerçeklerin sözcüsüydü.
Mesleğimizin ilkelerinden asla ödün vermedi.
Milliyetçi Cepheli dönemlerde, 12 Eylül faşizmine onurlu namuslu kalemiyle mücadele etti, direndi.
Araştırmacıydı, oldukça da titizdi.
Özellikle Cumhuriyet'te her yazısı, haberi, kitabı;
baskı, zulüm ve işkencenin kaydını belgelerdi.
İlerici yurtsever devrimciydi kimlikliydi.
İnsan haklarına dayalı hukuk devletinden barıştan laik ve demokratik cumhuriyet ülküsünden asla vazgeçmedi.
Gazeteci olarak toplumun doğru bilgilenme hakkına hizmeti, yaşamının ve mesleğinin ahlaki gereği sayandı...
Bu sözler onundur;
"Gazetecinin çağının tanığı olduğuna inanıyorum yıllardır.
İnsanın gerçekler karşında susmasının katılmak olduğuna daha çok inanıyorum artık..."

**

Kitaplarından anımsayabildiklerim;
"Bin İnsan, Bin Tanık, Bin Belge", "Eylül İmparatorluğu", "Artık Demokrasi İsteyin", "Ben Tarihim Bay Başkan", "Paşa İle General", "Önce Çocuklar Öldü", "Tarihle Yüzleşme -Evrenin ki mi, Özalın ki mi?", "Şeriatı Beklerken", "Demokrasi Sizin Neyinize?", "Şeriat A.Ş", "İslam Faşizmi", "Bozkurtlar", "Kuklaturka"...

**

Yakın arkadaşları arasındaki lâkabı "Arap"tı.
Vefatının ardından en beğendiğim yazıyı "Bianet"tek Avukat Dostu Fikret İlkiz yazmıştı. Aynen alıntılıyorum;
"Nasıl anlatmalı yürüyüşünü, omuzundaki ağır yükünü?
Romain Rolland’ın Jean-Christophe’u gibisin!
Ermiş Christophe nehirden geçmiş ve bütün gece akıntıya karşı yürümüştü. Sol omuzunun üstünde zayıf, fakat ağır bir Çocuk vardı. Yola çıktığını görenler kıyıya ulaşamayacağını söylemişlerdi ve Erbil, sen yola çıktığında sana da öyle söylemişlerdi. Gecenin karanlığında bile akıntıya karşı yürümeye devam ettin, Christophe gibi.
Arkanızdan bağrışmalar oldu, onları duyamayacak kadar uzaklardaydınız artık, omuzundaki çocukla.
Ama çocuğun sakin sesini duyuyordun. Onu bir yerlere yetiştirmeliydin…
Çocuk senin gibi bir devin sol omuzunda oturmuş ve uzun saçlarını çekerek 'Yürü' diyordu.
Christophe gibi sen de iki büklüm ve gözlerini ilerideki karanlık kıyıya dikmiş sol omuzundaki çocukla yürüyordun.
Nefes nefese kaldın ama kimseyi nefessiz bırakmamak için sol omuzundaki Çocukla yürüdün, yürüdün…
Dik yamaçları ağarmaya başlamıştı kıyının.
Yürüyüşün bundan sonrasını Romain Rolland şöyle bitirmiş;
'Birden Anjelüs çanı duyuldu, irili ufaklı başka çan sesleri de karıştı buna. İşte tan yeri ağarıyor! Kıyının dimdik kara cephesinin ardında, yenilmez güneş, altın rengine bürünmüş gökyüzünde yükseliyor. Christophe tam düşecekken, sonunda kıyıya ulaşıyor ve çocuğa, 'İşte geldik!' diyor.
'Ne kadar ağırmışsın! Söyle Çocuk, kimsin sen?'
Ve Çocuk cevap veriyor: 'Doğan günüm ben'…
Erbil, merak edersin, haberin olsun.
Yazılarından birisi değil ama sen haber oldun bu defa, birkaç gazetede.
Sol omuzundaki Çocuk…
Dilim varmıyor söylemeye, elim gitmiyor yazmaya.
Erbil, sol omuzundaki Çocuğu karşı kıyıya ulaştırdın.
Her gün; gün doğuyor, Eylül’ün beşinden beri..."

**

Hak, hukuk, demokrasi yolunda yılmaz kavgası, eserleri ve hepimize örnek gazetecilik değerleriyle asla unutulmayacak Erbil Tuşalp.
Son yıllarını Karaburun Mordoğan 'da geçiren,
ismini saygıyla andığım, her zaman da anacağım bir gazeteci büyüğümdü o!
Gazeteciliğin kutup yıldızıydı...
Beş yıl önce bugün aramızdan ayrılan Erbil Usta'ya tükenmez saygıyla...