Lise çağlarında da böyleydi…

Her şeye empati ile bakmaya çalışıyor, güler yüzle dolaşıyordu.

O yıllarda “empati”nin kelime anlamını bile bilinmezdi.

Ailesi öyle yetiştirmişti…

Liseden sonra yollarımız ayrılsa da, İzmir küçük. Zaman zaman denk geliyorduk.

Zaman zaman dediğim en az 5’er yıl vardır arası.

Mevlana’dan yola çıkan aile, öyle öğretmişti.

Her gelenin “Allah’tan” olduğuna inanıyordu.

“Tesadüf yoktur-tevafuk vardır”

Sen ne yaparsan yap “Kader” vardır, kısmet vardır… ”Sen çalış Allah gereğini yapar.”

Her olan aksilikte bir mesaj vardı O’na göre…

Yıllar sonra memur olmuş, bu Fetö darbe girişimi sonrası, ev kirasını, ev sahibinin isteği ile malum bankaya yatırdığı için KHK ile işinden uzaklaştırıldığını, öğrenmiş.

Eş dost yardımı ile açtığı “Boyoz gevrek börek” dükkanında üç beş kuruş kazanıyordu.

Bu felakete bile “Olsun bir gün hakkım geri verilir muhakkak” diyor,

Peşinden ekliyordu; “Hem bak patron oldum.”

“Patron kaç para kazanıyorsun?” diye sorduğumda; “Kazanacağız kazanacağız. Şimdilik borçlarımızı bir ödeyelim de” diyor.

Yine koltuğun altına süpürüyordu,acıyı, kaygıyı…

Bu ne sabırdı ki? 

***

Büyük çoğunluk melankolik kaygılar, gelecek korkusu, dert- tasa ile “Dert ağacı” oluyor.

Arabesk, karamsar, kaygılı, sinirli, kavgacı, küfürbaz diye dağılıyor sonra…

Herkes kendine bir dram buluyor, arkasına saklanıp duruyor genelde.

Ayıplarının, hırsızlığının, arsızlığının, iş bilmezliğinin, kavgacılığının, orospuluğunun bile sebebi var; “Dramım var, benim dramım…”

Ya da Türkçesi “Benim acılı hikayem”… Ama hep acılı, hep dertli…

Sinan Canan, beyin profesörü…

Anlatımına  göre; dünyaya geldiğimizde bütün organlar görevini bilir ve refleks olarak yaşama başlar.

Yani böbrek kimseden öğrenmez, kalp, mide, kimseden öğrenmez nasıl çalıştığını.

Yaşama tutunmak için refleksle başlar ve görevini zaten biliyordur…

Bir tek beyin sıfır gelir dünyaya. Ne yapacağını bilmez. Öğrenir.

Anneden öğrenir. Anneyi taklit eder. Bilgi, refleks ve bilincini kazanarak büyür.

Bir de hafıza…Beynin her bölümünde yerler ve görevler bellidir.

Ön lop arka lop falan… Oysa hafızanın fiziki bir yeri yoktur…

O kaydeder, kaydeder, kaydeder…

Örnek bir soru gelir sana; durur durur pat diye yanıtını verirsin…

Tahminin doğrudur. Çünkü beyin sana sormadan biriktirdiklerinin arasından, yeri belli olmayan hafızadan hesap eder, diline geri yollar… Çözersin…

Beyin ari, saf, matematiksel, dert çözücüdür. İşi odur.

Problemi verirsin, ki vermek istemesen de alır, yoğrulur, sen uyurken çalışır.

Sebeplendirir, sonuçlandırır. 

Dert beyninin görevidir kardeşim… İşi bu. Dert bulur, dert çözer.

***

Bizim oğlanı kapalı dükkanının içinde, 

Dizlerine kadar sıyrılmış pantolonuyla buldum. 

Ağır yağmurun, selin izlerini silmeye çalışıyor, çamur çekiyordu…

Aşağıdaki  küçücük deposu bitmiş, un çuvalları kendi kendine hamur olmuştu…

“Geçmiş olsun” dedim…

“Geçmişini  s*yim” dedi…

Çok şaşırdım. Öfkeliydi ilk kez… “Bana mı lan bu dünyanın kahrı?

Başıma gelmeyen kalmadı…

Haksızca ekmeğimden oldum, KHK'lı oldum. Sustum.

1 yıl içerisinde; deprem oldu evim yıkıldı. Bacanaklara sığındım bekliyorum.

Kovid-19 oldum, süründüm…

Bu dükkan 1 yıldır kapalı. Yarım yamalak paket işi kirayı çıkarmıyor.

Dükkan sahibi 'Ben de kiradan geçiniyorum' diyor. Çık diyor…

Her gün gözüm televizyon da, doğru dürüst destek alamadım.

Aldığımız 25 bin lirayı da tefeci faizi ile erteliyorlar. 

Devlet, olmadık zamanda af çıkarıyor, vergiyi SGK’yı öde diyor.

Olmayan parayla neyi ödeyeyim?

Bak halime yetmiyormuş gibi, su doldu her yanımız. Bitti…

Hadi felakettir başımıza geldi. Kime anlatayım derdimi…

Kapımızı çalan yok… Devlet yok, belediye yok…

Kapı kapı dolanan vekiller, siyasiler  yok…

Aidat toplamayı bilen odalar yok, ceza kesmeyi bilen belediyeciler yok.

Yok,yok, yok…"

“Tamam be birader sakin ol, hayatta her şey insan için”

Kafasını kaldırdı, gözlerime bütün her şeyin suçlusu benmişim gibi baktı…

“Davar olsaydım keşke… Hayvan… Otla beslen, kesil bir kurbanda öl…”

“Babayım lan ben baba…”

….

Beyin…

Fiziki olarak yeri belli olmayan, hafıza…

Gün gelecek kusacak geri…

Unutmuyor, unutmayacak…

***

Neden yok?

Aslında beceriksiz yöneticiler için, paraşütle bir anda koltuk bulmuş, boş tenekeler için, tembel tenekeler için, aptal, boş beyinli, üretmekten aciz, bir anda altında makam arabaları ve şakşakçılar bulanlar için, bu pandemi ve seri afetler şans bile oldu…

Kimse hesap soramıyor. 

Sebebi var; “Pandemi var. Yasak var…”

“Deprem bu ben ne yapayım?”

“Sel bu ben ne yapayım?”

Taş üstüne taş koyan yok, üstüne iktidar keyfi var…

Birader; bu kadar felaketin arasında bağlama kursu, dans çağrısı...

Baş sağlığı haberi, salak salak, “Felaket yerlerine ziyaret”lerden başka ne iş yaparsınız?

Soruyorum, böyle seri felaketler sonrası, sorumlu olduğunuz vatandaşların dertleri ve acil müdahale için;

1-Deprem iletişim masası

2-Acil Durum İletişim Merkezi

3-Acil Durum Konaklama noktaları

4-Acil Durum senaryoları

Neden yok?

Mağdur kentli, bir tuşla ya da sosyal medyadan neden direk yetkililere ulaşamıyor?

Neden pat diye yanıt alamıyor?

İnsanlar ardı ardına gelen felaketlerle uğraşırken, metro temelinin, gövde gösterisinin, şenliğin, davulun zurnanın, falanca artistin ölüm yıl dönümünü saygıyla anmanın sırası mı?

Ya da varlığının sebebi bu mu? Taziye müdürlüğü mü göreviniz?

Yok kardeş…

Bu kadar pespayelik, kim kendine yakıştırırsa onundur…

***

DELİ ZİYA 

“Deli dedikleri şey tek kişilik azınlıktır belki de.”

Ümitleri vardı, planları hayalleri vardı…

Çünkü daha 30 yaşındaydı ve gelecekten, hayattan alacağı vardı…

Pandemi patladı işte…Lanet olası…

En çok da müzisyenleri, restoranları, sazları vurdu…

Direndi , direndi…

Zaman su gibi akıyor, Buca’daki virane gece kondusunun kirasını dahi veremiyordu…

Oysa,  Muş’taki ailesi gibi olmamacasına yola çıkmıştı.

Babasına annesine, kardeşlerine bakacaktı.

Hayalleri vardı yani…

Hayal dediysek, gökdelenler sahibi olmak değildi hani…

İpi sapı bu kadar hayali…

Belki güzel bir apartman dairesi.

Bu camiadan bile olmayacaktı çocuklarının annesi…

Şarkıcı olmayacaktı. Gece çalışıp çocuklara nasıl bakardı ki ?

Pandemi patladı işte lanet olası…

Dayandı,  dayandı …Dayanamadı…

Kimseden borç isteyecek yüzü kalmadı. Zaten isteyeceği adam kimdi ki ?

O da O’nun gibi bu hayatın adamı…Yok yani yok…

Kapısını kimse çalmadı…Devlete gitti, bankaları hayal bile edemedi…

Baş edemedi hayatla…Hiç de hayallerdeki gibi değildi burası…

Kırık dökük sobasını yaktı…Son bir de sigara…

Közlenmiş kömürü, önce dışarı çıkardı kovasıyla…

Direnmedi…Kararlı adımlarla tekrar  dışarı çıktı…

Sonra karbonmonoksit bırakmaya başlayan kovayı içeri aldı…

Bile bile, seve seve, çoşa coşa…

Soba ve karbonmonoksit ölümü oldu…

Vaz geçti ve gitti…

Cumartesi  günü saat 13.00 civarında Narlıdere Cemevi’nden kaldırıldı cenazesi.

Üç beş müzisyen arkadaşı ve görevliler vardı.

Adı;  Erdem , Soyadı Topuz. Yaşı 30…

Kimse utanmadı.

Kimse ar etmedi.

Kimsenin umurunda olmadı.

Bir götü kırık ajans haberinde bile yoktu.

Çünkü o sıralarda kravatlı abiler  birbirlerine plaket veriyordu.

Pandemideki  yardımlarını anlatıyor, flaşların içine bakıyorlardı…

Adı; Erdem. Soyadı ; Topuz. Yaşı 30…

***

GİZLİ TUTMAN GEREKEN 5 ŞEY ;

1-Büyük planın

2-Aşk hayatın

3-Kazandığın para

4-Gelecek hamlen

5-Aile problemlerin…

***

DELİ ZİYA ; “Halkı diğerlerine karşı öfkelendirirsek, karınlarının açlığını unuturlar”