Belki anımsarsınız; geçen Temmuz ayında Bolu’da ormanlık alanda mantar toplayan Ayşe Yardımcı, ayı saldırısı sonucu hayatını kaybetmişti. Üzücü bir olaydı elbette.
Olayın ardından Bolu Doğa Koruma ve Milli Parklar Şube Müdürlüğü, ayının, “zararlı” hayvanın avcılık belgesine sahip avcılar vasıtası ile vurulmasına karar vermişti.
Eylül’de avcı dernekleri ile ayının itlafı (idamı) için sözleşme imzalandı. Ben diyeyim “ilahi adalet”, siz deyin “ayının şansı”; yapılan çalışmalar sonucunda ormanlık alanda bulunamadığı için hayvancağız idamdan kurtuldu.
Bu ülkede insan öldürenler, çocuklara tecavüz edenler “iyi hal”den, cezaları bitmeden topluma karışıp özgür kalabilirken, ayıya idam verdik, iyi mi?
Ayı bu, ormanda yaşar. Bir diğer anlatımla, orman ayının evidir, insanın değil. Vahşi bir hayvandır. Ormanın en güçlü canlılarından biridir. İnsan gibi doğruyu yanlışı bilmez. Yaşam alanını korur, tehdit veya tehlike görürse onu ortadan kaldırmaya şartlıdır. Evcil değildir.
Zaten vahşi yaşama bu ülkede ayırdığımız alanlar sınırlı. Maşallah nerede yeşil görsek çevresini konutlarla, otellerle, rezidanslarla doldurmakta üstümüze yok. Beton yığınlarına bayılıyoruz. Az sayıdaki ormanımızda, tür açısından giderek azalan canlı hazinemizi bir şekilde korumamız, sahip çıkmamız gerekiyor. Mesela en başta; eğer ormanda ayı yaşıyorsa, o ormanı insana yasaklamamız gerekiyor. Çünkü yaşam alanı sınırlı olan insan değil, ayıdır. Nesli yakın bir gelecekte tükenebilecek durumda olan da yine insan değil, ayıdır.
Vahşi yaşamın olduğu yerde, gerekli tedbirleri alıp insanı korumak ise devletin görevidir. Bunu sağlayamayınca suç vahşi hayvanda değil, görevini yapmayan insandadır.
Başta dediğim gibi, Bolu’da yaşananlar, çok üzücüdür. Ama bu olayda ayıya idam kararı çıkması, mantıklı mıdır sizce?

***

Bu olayın üstüne, “İnsan yiyen ayı nesli geliyor” iddiası da tuz biber ekti. Bu “komik” iddiaların bilimsel hiçbir dayanağının olmadığını söyleyen Kuzeydoğa Derneği Bilim Koordinatörü Emrah Çoban, insan ve yerleşim yerlerinden “mümkün olduğunca uzak duran” ayıların son zamanlardaki saldırılarının sebebinin “yavrularını ve yaşam alanlarını koruma” içgüdüsünden kaynaklandığını ifade etti.
Yani konu yine, yaşam alanı azalan vahşi hayvanların, nesillerini insan tehlikesinden koruma zorunluluğuna geliyor. Onlar zaten ormanların derinliğinde, bizden uzak yaşıyorlar. Onlara yanaşıp, tehlike yaratan biziz.
İzmir Veteriner Hekimleri Odası da bu konuyla bağlantılı bir açıklama yapmış. En iyisi bu haftaki yazıyı o açıklamadan bir bölüm ile kapatayım:
“Türkiye'de sayılarının 3 bin kadar olduğu tahmin edilen ve nesli tehlike altında türler arasında olan boz ayılar hakkında av kararı ile insan - yaban hayvanı çatışmasına çözüm bulmak ne insani ne de bilimsel bir yöntemdir. Her canlının dünya üzerinde değerli olduğunu vurgulaması gereken yetkililerin ve bilim insanlarının görev tanımlarına aykırı açıklamaları ne yazık ki toplumu yanlış bilgilendirmektedir.
Bu gibi istenmeyen durumlarda insan zarar görüyor diyerek, ilk akla gelen çözüm ‘Yok Et! Kurtul!’ yöntemi olmamalıdır. İnsan nüfusu da her geçen gün artmakta, dünya genelinde aç nüfus çoğalmaktadır. Bu konudaki çözüm de, var olan insan nüfusunun yok edilmesi mi olmalıdır?
Yaban hayatı ekolojisi yönetiminin ilgili Bakanlık olan Tarım ve Orman Bakanlığı tarafından tüm ilgili meslek grupları ile masaya yatırılması ve anlık mekanizmalarla değil planlı, uzun vadeli çalışmalarla yaban hayatına dair koruma kullanma dengesinin yönetilmesi gerekmektedir.”