Bu hafta, Boğaziçi Üniversitesi’ne atanan rektör hakkında, rektörlükte kaldığı süre ve görevden atılması sürecinde gündeme gelen “intihal”, sözlük anlamı ile “aşırma”, konusuna değinmek istedim. İntihal, akademik dünyadaki anlamı ile yapmadığınız bir çalışmayı kendinizinmiş gibi göstermektir. Çalışmanın tümü intihal olabileceği gibi bir sayfası, bir paragrafı veya sayfası da olabilir. Genel olarak bir tez çalışmasında intihal oranının çalışmanın geneline göre yüzde 5 ila yüzde 15 arasında kalması beklenir. Bu orandan sonrası o tez çalışması hakkında soru işaretlerine sebep olur. Boğaziçi Üniversitesi eski rektörü hakkında da intihal suçlamaları göreve atandığı ve görevde kaldığı süre boyunca sürdü. Boğaziçi Üniversitesi’nin eski mezunları, bu kişinin yaptığı tezler üzerinde yaptığı araştırmalar ile yapılan çalışmaların büyük oranda intihale dayandığını iddia ettiler. Neden 6 ay sonra aynı göreve atandığı gibi apar topar görevden alındı sorularının cevapları arasında bu suçlama da büyük bir yer edindi.

Basit hırsızlık değil

Konu bu şekilde tekrar gündeme gelmiş olsa da intihal, ülkemizdeki akademik çevrenin en büyük sorunlarından biridir. Bir başkasının çalışması ile isminizin önüne hak etmediğiniz unvanlar eklediğinizde bu sadece basit bir hırsızlık değildir. İlk olarak üniversitelerin kadroları yetersiz ve ahlaktan yoksun kişiler ile dolmaya başlar. İkincisi hoca olmayı defalarca hak eden dürüst ve çalışkan akademisyenlerin önü tıkanır. Bu kişiler de yaşadıkları bu haksızlıklar ile içlerindeki araştırma heyecanını kaybetmeye başlar. Dürüst ve özverili çalışmaya olan inanç da yitirilir. “Aşırarak” unvan elde edenler bu dürüst kişilere de kötü örnek olurlar. Sonuçta ne olur? Bugünkü gibi olur. Dünya üniversiteler sıralamasında ilk binde dahi zar zor bir iki üniversitesi olan toplam eğitim kalitesi gelişmemiş Afrika ülkeleri ile aynı olan bir ülkeniz olur.

İşte bu yüzden bu konuyu ele almak istedim. Eğitim nasıl düzelir, ülke nasıl kalkınır diye soracak olursanız, ilk başlamanız gereken nokta üniversitelerdeki “intihal” oranını azaltmak olmalıdır. İntihali sorunun aşmak için son yıllardaki yapılan tezleri kontrol etmek için birçok yazılım kullanılıyor. Fakat bu yazılım ile tez kontrol uygulaması nispeten yeni bir uygulamadır. Örneğin 2010 yılından önce unvanlarını almış ve görevlere gelmiş diğer akademisyenlerimize de aynı Boğaziçi Üniversitesi'ne atanan ve görevden alınan zatın tezlerine yapıldığı gibi bir yazılım ile kontrol çalışması yapılsa sonuç nasıl olur gerçekten merak ediyorum. Bu zatın şansızlığı ise bir polemik içinde kalmış olması oldu. Eski mezunlar kısa bir araştırma ile tezindeki o “küçük” aşırmaları buluverdiler. Zatın suçlamalara verdiği cevap ise tamamen yangına benzin dökmekti. “Birkaç tırnak işaretini koymayı unutmuşum bu mu sorun n’olcak?”. Daha önce master veya doktora tezi yapmış iseniz verilen bu cevap “evet aşırdım, aşırdım ama sor bir kere niye aşırdım” demektir. Çünkü tezlerin bazen yüzde 90’ı zaten o alıntılardan oluşur. O tırnak işaretleri akademisyeni, hırsızdan ayıran en büyük işaretlerdir. Ve iyi bir kurumda tez çalışması yaptıysanız defalarca kontrol etmeniz istenir. Özellikle tezde bir yargı sunan, sonuç sunan kısımlar varsa size bunun nedeni sorarlar, size ait tek cümle yazdırmazlar. Ya da öyle olması beklenir. Fakat dediğim gibi tez kontrol yazılımları yokken intihaller çok daha yoğun yapıldığı herkesin malumu olan bir bilgidir. 2000’li senelerden önce veya başında akademik dünyaya adım atmış ve çalışmalarınıza gerçekten inanmıyorsanız bu kadar büyük rütbelere gelmek gibi istekleriniz varsa bu kadar pervasız olmasanız daha iyi olur. Boğaziçi örneğinde olduğu gibi birileri sizi sağlam rezil edebilirler.

Önüne geçilemedi

Peki tez intihal kontrol yazılımları ile intihalin önüne geçilebildi mi? Bana göre kesinlikle hayır. Yazılımlar hala rahatlıkla atlatılabilir. İntihali baştan engellemek gerekiyor. Danışman hocalar çok daha fazla ilgi gerektiren ama akademik hırsızlığı engelleyecek, ankete, istatistiğe ve deneye dayalı projeleri öğrencilerine konu olarak belirlemeliler. Ama bunu “üniversite okuyan sayısına odaklı” bir eğitim sistemi ile sağlayamazsınız. Üniversitelere her sene milyonlarca kişi akarken üniversite hocalarının da danışmanı olduğu tez öğrencilerine böylesine bir ilgi göstermesini bekleyemezsiniz. Ülkedeki her ilköğretim öğrenimi gören kişiyi üniversitelere sokmaya çalışmak bu eğitim sisteminin en akıl dışı özelliğidir. Girişimcileri, ara elemanları yok ederek bir ülkenin geleceğini de kuramazsınız. Yetmezmiş gibi ülke istatistiklerinde iyi duruyor diye üniversiteye soktuğunuz her kişiye de yüksek lisans yaptırmaya çalışıyorsunuz. Belki ticari girişimde çok başarılı olacak bir kişiye seneler kaybettiriyorsunuz, belki sadece işçi olmak isteyen ve olabilecek bir kişiyi mühendis yapmaya çalışıyorsunuz. Ayrıca herkesin mühendis olduğu bir ülkede fabrikalara işçi nasıl bulacaksınız? Eğitimde sayıya değil kaliteye odaklanmalıyız. Yoksa hem akademik dünyaya hem ekonomik dünyamıza hırsız yetiştirmeye devam edeceğiz. Sağlıklı günler dilerim.