Asalım mı, keselim mi?
Otellerin, sitelerin bahçelerinde,
Mağazaların kapı önlerinde,
Restoranlarda masaların yanında, sandalyelerin altında,
Sokak hayvanlarından bahsediyorum. Sokakların canı, kanı, rengi, koruyucusu, sahibi olan sokak hayvanlarından...
Hayvanseverler, "Bizler onlara karşı sorumluyuz. Onlarla paylaşıyoruz bu dünyayı. Yok sayamayız, görmezden gelemeyiz" diyor.
Hayvanlardan pek de haz etmeyenler, "Her yerde olmasınlar. Avrupa'da sokakta hayvan bile yok!" diye karşı argüman sunuyor.
Peki ne yapmalı?
Bütün hayvanları toplayıp ormanlara mı atalım mesela?
Yoksa asıp keselim mi?
Mutlaka daha insani; herkesin kabul edeceği bir çözüm olmalı!
Aslında bu sorunun çözümü öyle basit ki; bizim söylemekten dilimizde tüy bitti:
Eş zamanlı, etkin kısırlaştırma.
Küçüğünden büyüğüne tüm belediyeler; valilik birimleri, veteriner odaları, STK gönüllüleri el ele verecek ve her il kendi sınırıları içindeki tüm kedi ve köpekleri eş zamanlı bir çalışma ile kısırlaştıracak.
Çözümü kalıcı kılmak için de petshoplardan ve üretim çiftliklerinden önüne gelene hayvan satışı yasaklanacak.
Hayvan sahipleri, sorumluluk alabilecek tazda kişilere, sözleşme ile hayvan verecek.
Her hayvanın bir çipi olacak. Çipte hayvan sahibinin bilgileri de yer alacak. Sokağa terk edilmiş ya da kaybolmuş hayvanlar tespit edildiğinde, direkt olarak sahibine ulaşılacak.
İşte size yapılması mümkün, gayet uygulanabilir bir çözüm yolu.
Bu uygulama hayata geçerse sokaktaki hayvan nüfusu zaman içinde azalacak. Belediye barınaklarına getirilen muhtaç hayvanlar, sayıları daha makul düzeyde olacağından çok daha iyi hizmet alacak. Hayvanseverler daha az sayıdaki hayvana, çok daha iyi şekilde bakacak. Hayvan sahiplenenler, gerçekten sorumluluk sahibi insanlar olacak. Hayvanlar kaderine terk edilmeyecek.
Ama maalesef bu uygulanabilir ve son derece gerekli çözüm yoluna duyarsız kalınıyor. Kimse elini taşın altına koymak istemiyor. Tüm sorumluluk; birkaç STK'nın yılmaz hayvan hakları savunucularının ve kendi çabasıyla mahallesindeki hayvanları koruyup kollamaya çalışan hayvanseverlerin sırtına yükleniyor.
Hakkını yemeyelim; yaşadığımız şehirden örnek vermek gerekirse, İzmir'de yerel yönetimlerin bazıları kısırlaştırma için müthiş çaba sarf ediyor. Ancak kent çapında, hatta ülke çapında bir kısırlaştırma girişimi olmadıkça nafile.
Küçük belediye kısırlaştırma yapmaya üşenip sınırındaki hayvanları kamyonetlere yükleyip daha büyük belediyelerin sınırına bırakmaya; o belediyeler de ne kadar çabalasalar da bir türlü artan nüfusu kontrol altına alamamaya devam edecek.
Bu kısırdöngüyü kırmak mümkün. Yeterki merkezi yönetim bir hayvan hakları politikası oluştursun ve tüm yerel yönetimler de artık elini taşın altına koysun.