AROG adlı yerli üretim sinema filmini hatırlatarak başlayalım bu haftaya… Ünlü komedyen Cem Yılmaz’ın 2008 yılında senaryosunu yazdığı, yönetmen koltuğuna oturduğu ve başrolünü oynadığı, bilim-kurgu, fantastik, komedi tarzında çekilen sinema filmi Arog… Devam filmi niteliğinde olan serinin ikinci filmi Arog’da, Cem Yılmaz’ın nefes verdiği Arif karakteri, geçmişe ışınlanıyor ve bir milyon yıl öncesine gidiyordu. Arif’in ışınlanmış olduğu geçmiş dünyada başından geçenler, mizahi bir dille anlatılıyordu.

İlk film Gora’dan sonra, Arog da ciddi sayıda izlenmiş ve beğenilmişti. İzleyen okurlar hatırlayacaklardır ki, biz Türk milletini belki de filme kilitleyen ya da içerisinde hissetmesini sağlayan bölümü, futbol sahneleriydi.

Filme tekrar değineceğim. Günümüze dönelim;

Covit-19 salgınında hemen herkes evinde kalmaya özen gösteriyor. Bu yazımda da, alt yapılarda spor yapmaya alışmış, özellikle de on beş ya da on altı yaş grubuna kadar olan çocuklarımızın, hayatlarından alıntılarla örnekler vermeye çalışacak, evdeki diğer fertlere bu konuda bir, iki ip ucu vermeye çalışacağım.

Konuya çok haizim; neden mi? İki oğlum; biri on iki, diğeri on dördünde… Her ikisi de İzmir’in efsane çalıştırıcılarından Hilmi Bayer hocanın, senelerdir sırtlandığı Altınırmak Spor Kulübünün alt yapısında futbol oynuyorlar ve geçtiğimiz ayın, on üçüncü gününden beri eve tıkılmış durumdalar. Ortaokul öğrencisi olan bu iki erkek evladın -ki her ikisi de, mücbir sebep yoksa bir antrenman ya da bir maç kaçırmamışlardır, bir konserve kavanozuna ısrarla sıkıştırılmış patlıcan gibi halleri… Kavanozun kapağını açmaya görün!

Son üç haftadır bizim evin salonu, Bornova Yusuf Tırpancı sahasının 2 numaralı sahasına döndü. Holümüz, Taç Sanayi Tatlı Mustafa Sahası… Kendi odalarını da ara sıra Yavuz Selim Ortaokuluna, ara sıra da Atatürk Stadı 1 numaralı yan sahaya devşiriyorlar. Odaları biraz küçük; bu nedenle ranzanın alt katını kaleye dönüştürüp penaltı yarışmasından öteye geçemiyorlar orada… Salondaki kırılacak eşyaların varlığı da onların bu konudaki en büyük engelleyicileri… Bir de anne gerçeği var tabii; engelleyici olarak!

Yazımın başında okuduğunuz, Cem Yılmaz’ın Arog filmine, filmin içerisindeki futbol sahnelerinden birine geri dönelim; filmin baş karakteri Arif’in meydan okumasına yanıt veren rakip takımın tanıtımında, kafese konan ve altı aydır top görmeyen Carlos ile tanışıyorduk. Öylesine bir görüntüsü vardı ki; futbol oyunu ve futbol topunun, bir uyuşturucuymuş gibi, Carlos’a, uzun zamandır verilmiyormuş ya da dirhem dirhem tattırılıyormuş hissiyatını uyandırıyordu izleyicide…

Gerçekten de bizim evimizde, ders, oyun ve okumaların ardından, futbol ile ilgili Carlos örneğindeki gibi gelişmeler yaşanıyor. Bizler; anne ve baba, çocuklarımızın bu tutumları karşısında, Arif’in Carlos’u ilk gördüğündeki şaşkınlığını attık üzerimizden…

Peki, ne yapalım?

Çocuklarımıza, spor ayakkabıları ve sporcu kıyafetlerini mutlaka giydirerek, merdiven inme-çıkma alıştırmasını günde bir defa on dakika yavaş tempoda, beş dakika biraz daha hızlı tempoda yaptıralım. Evimizin uygun odalarında mutlaka ve günde bir defa mekik, şınav, olabiliyorsa barfiks çalışmalarını ağır tempoda yapmalarına olanak tanıyalım. Annelerimizin, belki de -ki haklı olarak, evde top ile yapılan antrenmanlara karşı olmalarına rağmen, bu süreçte çocuklarımıza topla yapabilecekleri minik çalışmalarına izin verelim. Belki de en önemlisi, bilgisayar oyunlarının, onları esir etmelerine seyirci kalmayalım.

Psikolojik olarak da evin diğer bireylerine spora eşlik etmeleri konusunda destek olabilir, onları teşvik edebiliriz. Ayrıca evin diğer bireylerine, evde kalınan sürelerinde, yaptıkları her neyse, görev paylaşımı ile çocuklarımızın evde geçirmek zorunda kaldıkları mecburi sürenin kaliteli geçmesine de sebep olabiliriz. Tüm bunları yaparken korona tedbirlerini de elden bırakmayalım.

Dipnot; “Tepende kara bulutlar olsa bile gökyüzünün maviliğinden asla kuşku duyma.” Hint Atasözü.