-Nilgün Hocama saygımla-

“Ak çeliğin kestiği hayalara gelince,

Dalgalı denize atar atmaz onları

Gittiler engine doğru uzun zaman,

Ak köpükler akıyordu tanrısal uzuvdan,

Bir kız türeyiverdi bu ak köpükten,

Önce kutsal Kythere'ye uğradı bu kız,

Oradan da denizle çevrili Kıbrıs'a gitti.

Orada karaya çıktı güzeller güzeli tanrıça,

Yürüdükçe yeşil çimenler fışkırıyordu

Narin ayaklarının bastığı yerden,

Aphrodite dediler ona tanrılar ve insanlar

Ak köpükten doğduğu için.”

(Hosiodos, Theogania, 188-197)

(Ön Not: Tereciye tere satıyorum; Aşk ve Güzellik Tanrıçasına kendi adına kurulmuş kentlerin en güzelini anlatıyorum...)

-Gel güzelim; senin en güzel şehrin Aphrodisias'ı birlikte gezelim: Sen Akdeniz'in ak köpüklerinden doğduğun zaman insanları, “Güzelin böylesi Tanrılar arasına yakışır” diyerek seni, ak güvercinlerin çektiği şar (gök arabası) ile Tanrılar dağı Olympos'a uçurdular. Orada daha sıfatın; tanrılar ve tanrıçalar arası görev bölüşümünde yerin belli değildi.

Bir gün, Nifak Tanrıçası Eris, yapacağını yaptı: Kendisinin çağrılmadığı bir tanrılar şöleni sırasında, şölen masasının üstüne “En Güzele” yazılı altın elmayı atıverdi. Evlilik ve Aile Erdemleri Tanrıçası Hera, Akıl ve Hikmet Tanrıçası Athena ile sen, “en güzelim ben” diyerek, elmaya uzandınız. Handiyse üçünüzü saç saça baş başa girişecektiniz. Baş tanrı Zeus, bu konuda yargıyı vermesi için üçünü ve altın elmayı, Ulak Tanrı Hermes ile İda (Kaz) dağındaki Paris'e gönderdi. Onun yerinde ben olsaydım, altın elmayı düşünmeden sana verirdim; ama üçünüz ona türlü vaatlerde bulundunuz. Sonunda Priamosoğlu Çoban Paris (Alexandros), elmayı sana uzattı. O günden sonra Olympos'ta 'Aşk ve Güzellik Tanrıçası' kadrosuna atandın. Senin adına 12 kentten biri, Karia'nın güneybatı köşesinde kuruldu: Knidos. Orayı asıl ünlü kılan, senin dahi sanatçı Praxiteles tarafından yaratılmış çıplak heykelindi. En az onun kadar görkemli olanı, Karia'nın kuzeydoğu köşesindeki Aphrodisias idi. İşte Olympslu tanrılar 'bir varmış, bir yokmuş' olduktan sonra hala anıları ve anıtlarıyla capcanlı durmakta olan bu gizemli şehri dolaşacağız. (Kalıntılar arasında ayağına taş değmesin, koluma gir, koldaşım ol.)

Tanrısal güzelliğin tüm evrende kabul gördükten sonra, dünyanın çeşitli yörelerinde, özellikle Kıbrıs, Anadolu ve Karia'da senin için kentler kurulur oldu. Bilinir ki; bir kentin kurulacağı yerin, bir takım gizem ve kutsallıklara sahip olması gerekirdi. İşte, şimdi gezmeye durduğumuz nokta, ezelden beri Ana Tanrıça için kutsal sayılmış, saygı görmüştü. Bu şehri kuranlar, seni Ana Tanrıça düzeyine yücelttiler, bu yerde ilk şehir, buradaki tepecikte kuruldu. Senin (Aphrodisias) adını alan kentin asıl parlak yüzyılları, Roma İmparatorluğu döneminde yaşandı. Yörede Hıristiyanlığın yaygınlaşması sürecinde, “Stavropolis” (Haç Kenti) adını alan yerleşim yeri zamanla, sönen yıldız gibi parlaklığını yitirdi; onun yerinde, adı “Karia”dan bozma “Geyre” köyü belirdi. Afrodias adı masallara karışmışken, Fransız arkeolog Paul Gaudin, bu sönmüş kentteki Roma İmparatoru Hadrianus adını taşıyan hamamlarda değerli buluntular ele geçirdi. 1937 yılında ise İtalyan arkeolog Julio Jakobi Hadrian hamamları ile Agora'da kazma salladı. Bu keşif ve kazılar yalnızda bilim çevrelerinin malumu iken, deklanşör dahisi Ara Güler, Afrodisias kalıntılarını fotoğraflayarak Türk ve ABD kamu oylarınca tanınmasına vesile oldu. 1960 yılında geldiği bu yere gönül veren Prof. Dr. Kenan Erim, 30 yıl -her yaz-çalışarak başlıca eserleri ayağa kaldırdı; böylece “Aphrodisias'ı yeniden kuran adam” olarak tarihe geçti. Mezarı buradadır şimdi, senin adını taşıyan kutsal şehirde...

Ey ölümsüz Tanrıça, seninle ben ise, 500 yaşındaki ulu Anadolu Çınarı (Platanus oriantalis) gölgesinde çay içip biraz soluklandıktan sonra Arkeoloji dünyasının göz bebeği kentin örenini gezmeye başlıyoruz. İlk olarak karşımıza, bize doğru açılmış iki avuç gibi kaveası (seyirci oturma yerleri) ile bize bakan tiyatro. Bir kişinin oturma yerinin 40 cm olduğu hesabına göre sığarı (kapasitesi) 7 bin 500 kişi. Burada çeşitli dinsel toplantılar ve sanat etkinlikleri düzenleniyordu. Sahne binasının kuzey köşesinde, Roma imparatorlarının bu şehre yazdığı mektupların kazındığı levhalar bulunuyor. Tiyatro sırtını, burada ilk yerleşim yerinin kurulduğu “Tiyatro Tepesi”ne yaslamış. Buradan tüm antik kenti gözlemek ve görüntülemek olası. Tiyatro tepesinin sağ (kuzey) alt yanında, seksi su sporlarının yapıldığı “Maoenum” denilen bir tür havuz, onun ilerisinde Dioklatianus fiyatlar tablosu, onun da arkasında, in situ (olduğu yerde bulunan) sütunları ile Agora yer alıyor. Tiyatro tepesinden -kaymamaya dikkat ederek-aşağı indiğimizde, ilk kazıların yapıldığı Hadrianus hamamları solumuzda kalıyor. Kuzeye doğru ilerleyip, sağa sapınca birkaç 10 metre sonra, sönmüş şehrin en can alıcı kalıntılarından Odeon'a (küçük konser salonu) ulaşıyoruz. Orkestra çukuru yılın büyük bölümü su dolu olsa da, sahne ve seyirci oturma yerleri hizmete hazır. Burada çeşitli gösteriler yapılır, şarkılar söylenir, şiirler okunurdu. Gelsin bir örnek:

“Söyle sevda içinde türkümüzü

Aç bembeyaz bir yelken

İnsan nasıl sevmeyebilir

Aphrodisias bunca güzelken!”

Durmak yok; yürüyelim ve bu antik kentin en romantik yapısı, senin Aphrodite tapınağını görelim. Zamanın dünyanın bir numaralı heykel okulunun bulunduğu bu kentin mermer ve yapı ustaları, en mükemmel eserleri olarak bu tapınağı var etmişler. Dikdörtgen planlı yapının kısa kenarlarında 8'er, uzun kenarlarından 13'er İyonik sütun bulunuyor; bunların 14'ü ayakta görülüyor. Senin (Aphrodite) için inşa edilmiş olan tapınak, yörede Hıristiyanlığın bu resmi din olmasından sonra kilise olarak kullanılmış. Sözün özü: Aphrodisios mükemmel bir şiir, Aphrodite tapınağı bu şiirin “mısra-yı berceste”si, yani en güzel dizesi...

-Sevgili Tanrıça, şimdi kuzeye doğru biraz yürüyeceğiz; göreceğin manzara karşısında şaşıracağından eminim. İşte geldik; 2 bin yıldır sapasağlam duran, 30 bin kişilik stadyuma. 220 x 70 metre boyutundaki bu alanda at ve atletizm yarışları yapılıyordu. Bakın işte, koşuyorlar. Sana bir soru: Bu yarışta ikinciyi geçen atlet kaçıncı olur? “Birinci” mi? Yanılıyorsun: İkinci olan atlet, birinciyi geçmedi ki! O, yine birinci. İkinciyi geçen atlet, ikinci olur! Burada sporun yanısıra, sanat yarışmaları da düzenleniyordu. Farzedelim ki; tarihi ilk resim yarışması bu görkemle stadyumda yapıldı. İki finalistten Atinalı Zeuix, kapandığı kulübede tuvaline bir üzüm salkımı resmetti. Bunu gören birkaç kuş, sahici sandıkları üzümleri gagalamaya yeltendi. Jüri tam kararına verecekti ki...

Efeli Perhrhasios çıktı kulübesinden. Sakin sakin duruyordu. Bunu yenilgiyi kabul olarak algılayan Atinalı, rakibinin tuvalini örten perde resmini kaldırmaya çalıştı. Evet, rakibinin tuvalini örten perde resmini kaldırmaya çalıştı. Seçici kurulun kararını tahmin edebilirsiniz:

“Her ne kadar Atinalı da başarılı resim yapmışsa da, onun eseri sadece kuş beyinli kuşları kandırdı. Oysa Efesli'nin tablosu bizi, rakibini ve binlerce seyirciyi aldattı...”

O günden sonra Efesli Perrhassios, başında “Ressamlar Prensi” yazılı altın taç ile dolaştı ve onun çok sevdiği erguvan renk, yalnızca ona tahsis edildi.

(Stadyumun doğu kapısı üstünde, çevreyi kirletenlere linç yazıtı var.) Stadyumdan ayrılıp, Aphrodite tapınağını kuzeyinden dolaşıyoruz. Tapınağın, “Temenos” denilen avlusunun bir köşesinde, Aphrodisias'a basılan mühür gibi, Kenan Erim'in mezarı yatıyor. Geniş düzlüğün doğu köşesinde ise temenos'un girişi Tetraplion (Dört direkli anıtsal giriş kapısı) rastore edilmiş haliyle selamlıyor bizi. İlkçağın en kutsal ve gizemli kenti Aphrodisias turumuza başladığımız noktaya dönüyoruz. Hemen solumuzda (kuzeyde) yapısı ve içerdiği yapıtlarla hayran olunacak nitelikteki müzeyi geziyoruz. Burada, birbirinden değerli ve ünik heykeltraşlık ve mimarlık eserleri sergileniyor. Her eserin altındaki plaketlerde kısa bilgiler var. Ayrıntısını merak edenlerle bilgi vermeye hazırım. Bu rehberiniz Şadan Gökovalı, “Aphrodisias'ı sevenler” kervanına katıldığınız için sizi kutluyorum. Yeni bir turda, yeniden birlikte olmak umut ve dileğimle...

Hoşça kal Aphrodite ve onun güzel kenti...

(NOT: Müzede konuşmak doğru olmayacağı için, şu kadarını söyleyim: Sağdan itibaren İmparatorlar Salonu, Melpomane sanatçılar heykelleri, yarım kalmış heykel; canakan içinde iki ayrı renkli Boğa şeklindeki Zeus ile üzerindeki Europe heykelciliği, Akhillaus ile Amazon Kraliçesi Penthesilea ile elbet, müzenin şahaseri Ana Tanrıça biçimindeki Aphrodite heykellerine özellikle dikkat etmenizi öneririm...)