Washington’da hastaneye yattı.
Doktor Ömer, kan vermek istedi.
Miller amcanın bileğinde Türk bayrağı dövmesini gördü.
Hemşehrisi zannetti onu. Heyecanlandı.
“Türk müsünüz ?” diye sordu.
Yanıt olumsuzdu.
Dr. Ömer meraklandı.
“Peki neden Türk bayrağı var bileğinde?”
Miller amca anlattı.
Anzak’tı.
1915'te kısa bir eğitimden sonra Çanakkale’ye cepheye gitti.
“Her yaptığımız taarruzdan geri püskürtüldük.
Son hücumdan da eli boş döndük.
Tekrar mevziiye girdiğimde kafama bir dipçik yediğimi hatırlıyorum.
Gözümü Türk sıhhiye çadırında açtım.
Öldürülme korkusu ölmekten beterdi.
Çünkü bize İngilizler Türklerin barbarlığını aşılamışlardı.
İşkence bekliyordum.
Oysa üç tas çorbayı paylaştılar belimle.
Buğday Çorbası.
Kuru ekmeği beraber yedik.
Ülkeme döndükten sonra savaş travması bitmedi.
Ama Türkiye sevgimde…
Bir koca ömrü Çanakkale cephesindeki Türk askerlerine borçluyum.
İşte bu yüzden Türk Bayrağı dövmesini bir ömür taşıdım bileğimde.”
…..
Çanakkale önce bir doğa harikasıdır.
Çok şükür boğazlar talan edilmedi hala.
Ne zaman yolum düşse Conk Bayırı’na gider gözümü denize diker, sesleri dinlerim.
Çok etkilenmem aslında böyle şeylerden.
Ama Çanakkale boğazı gerçekten büyülü bir yerdir.
Atalarımız dedelerimiz acılar içerisinde öldüler orada.
Kan kokuları durur yerinde.
Top sesleri durur.
Ruhların orada hala gezindiğini hissederim hep…
Ruhunuz şad olsun…
Her 18 Mart’ta onlara dua edin.
Yüz binlerce yıl kalbimizde yaşayacaksınız…
Nur içinde yatın…
İŞTE BÖYLE
Burası bir spor kulübü değil.
Bir başka şey.
Başkanından, saha görevlisine kadar helal olsun.
Yine yaptılar yapacaklarını.
Selçuk’taki Altınordu tesisleri kolej bahçesi gibidir.
Yemekhanesi temizliğiyle değme restoranları aratmaz.
Masraftan da asla kaçınmaz yönetim.
Yerine göre dönerler takılır yüzde yüz etten.
Yerine göre bakliyat ve sebze.
Hepsi de protein vitamin gereklerine göre düzenlenir.
18 Mart günü menü acayip zengindi.
18 Mart günü Altınordu menüsü şöyle idi;
Buğday Çorbası,
Hoşaf,
1 dilim ekmek…
Anladınız mı ?
Böyle ders ayakta alkışlanır…
ZENGİN DERESİ
Karşıyaka Bostanlı Mavişehir konutları nispeten lükstür.
Güvenliği, imarı, yeşil alanları ile seçkin bir yerdir.
Tam ortasından kanallar geçmektedir.
Karşıyaka Belediyesi’nin 18 Mart’ta gerçekleştirdiği dev bayrak açılışındaydım.
Müthiş bir işti.
Açılış da bu bölgedeydi.
Ben gazilere, bayrağa, alttan gelen Çanakkale Türküsüne dalmışken,
Bir abi kolumdan tuttu.
Eski dost Lebib Timur.
“Geçerken şu kanala bir bak, kanal pislikten rezil bir hal aldı. Büyükşehir’e bir türlü ulaşamadım” dedi
Yani görev bu satırlara kaldı.
Zamanın Havalı Kanal'ları şimdi “Zengin Deresi” olmuş hakikaten…
Büyükşehir Belediyesi’nin görevi bu.
Büyükşehir ekiplerini göreve çağırıyoruz.
HALK TV'NİN İNTİHARI
Canı sıkıldıkça Milletvekili adayı olan bu meslektaş, maalesef yine şaşırttı.
Özgürlüklerin sesi Halk TV, Ece Zeyercan’ı işten attı.
Sebep?
Zeyercan “Çocuklara tecavüze uğrarken susulmaz” deyip konuşmuş.
Yanlış mı?
Hayır…
Yanlış olan bu televizyonun yöneticisidir.
Korkak bir tavırla gücünü önce elemanına kullanan Şaban Sevinç…
Bir daha o ekrana çıkıp
“Özgür basın”
“Biz halkın sesiyiz”
Falan martavalı okumasın…
Bir zamanlar SSCB’nin komünist rejiminin sesi Pravda gazetesiydi.
Hükümet ne derse onu yazardı.
Şaban bey;
Hatırlatalım.
Ülkenin Pravda'ya ihtiyacı yok…
Özgür basına dik duran gazetecilere ihtiyacı var…
DELİ ZİYA;
“Ankara’daki patlamayı Amerika istihbaratı söyledi.
İstanbul’dakini Alman…
MİT'i kapatıp istihbaratı özelleştirsek mi?. İhaleyi de Almanlara ve Amerikalılara verelim.”
(Süleyman Gencel-Gazeteci)