Adaletin olmadığı yer bir bataklık gibidir. Bir bakmışsınız çamur sizi içine çekiyor. Bu dünyanın neresinde olursanız olun böyledir. Süper güç olduğunu her seferinde insanların kafasına vura vura gösteren Amerika da olsanız değişmez.

New York'ta en son sokağa çıkma yasağı 79 yıl önce bir Afro-Amerikalının beyaz bir polis tarafından öldürülmesinde sonra konulmuştu. Bugün değişen bir şey yok. Ötekileştirilenlerin isyanı artık sokaklara sığmıyor. Amerika adım adım iç savaşa doğru gidiyor.

George Floyd'un Minnesota eyaletinde gözaltına alınırken polis şiddetiyle ölmesi üzerine başlayan protestoların onuncu gününde ABD yönetimi birçok şehri ulusal muhafızlar ile güçlendiriyor. ABD Ulusal Muhafızlar Bürosu, başkent Washington DC'de 1300 ulusal muhafızın görev yaptığını ve bu akşam itibarıyla birçok eyaletten bin 500 muhafızın daha kente intikal edeceğini açıkladı. Los Angeles polisi yeterli olmayınca önceki gün Amerika'nın en meşhur noktalarından biri olan Hollywood Bulvarı, ulusal muhafızlar tarafından koruma altına alındı.

***

Amerika, yangın yeri gibi... Lüks dükkanlar yağmalanıyor, polis arabaları ateşe veriliyor, çatışmalar bitmiyor. Amerika'da toplam 4 bin kişi gözaltına alındı. Eğer, ırkçı Amerikalılar silahlarını ateşlerlerse işte o zaman çok kan dökülür.

Amerikalı ekonomist ve yazar Mark Skousen, “Medeni bir toplum olmanın gerçek göstergesi, ikna etmenin zor kullanmaya galip gelmiş olmasıdır” der.

Kimi liderler, ikna etmek, çözümcül öneriler sunmak yerine güç zehirlenmesiyle sopa göstermeyi tercih ediyorlar. Bizde bu sopa gösterme cehaletten dolayı bazen tutuyor ama Amerika'da öyle olmuyor... Bunun son örneği önceki gün yaşandı.

ABD Başkanı Donald Trump'ın “Eyaletler önlem almazsa ordu devreye girecek” sözleri ülkede büyük yankı uyandırdı. CNN International televizyonu, Pentagon yetkilileri arasında Trump'ın orduyu devreye sokmasından endişe edenler olduğunu duyurdu. Trump'a tepki gösteren Houston polis şefi Art Acevedo, “Söyleyecek yapıcı bir şeyin yoksa o zaman çeneni kapat” dedi.

***

Polis diz çökerek protestocular karşısında özür diledi ama bu yeterli olmuyor. Adaletin terazisi özürle yerine oturmuyor.

İnsanlar korona virüsü unuttu ve sokaklarda haklarının, özgürlüklerinin peşine düştü. Çünkü artık sadece kendilerini değil, çocuklarını, torunlarını ve gelecek nesilleri düşünüyorlar.

Yoksul ile zengin arasındaki fark açıldığında, ötekileştirilenlere zulüm arttığında korona virüs gibi bir tetikleyici olayla birlikte toplum bir kaosa sürükleniyor. Kanun koyucular bu gibi zamanlarda devreye girmeyecekse neden varlar? İnsanlar devletlerden tarih boyunca haklarını kan dökerek almışlar. Aslında şimdi de yaşanan tamda bu. Bir hak alma mücadelesi var.

Sizce de izledikleriniz Joker filminde geçenleri andırmıyor mu? Polis arabalarının üzerine çıkan protestocular bir film karesinden çıkmış gibiler.

Nelson Mandela, “İnsanların nefreti öğrenmesi gerekir... Ve eğer onlara nefret öğretiliyorsa, sevgi de öğretilebilir... Çünkü sevgi insan kalbine nefretten çok daha kolay ve doğal gelir...” der.

***

Protestocular da ikiye ayrılmış durumda. Birincisi ezilen, zulüm gören Afro-Amerikalıların ve azınlıkların haklarını savunanlar, ikincisi ise yağmacılar. Silah taşıma özgürlüğü olan Amerika'daki çetelerin birden arka sokaklardan fışkırması kimseyi şaşırtmamalı. Devlet adaleti sağlayamazsa, bireyler kendi adalet sistemini devreye sokar. Karanlık güçlenir. Çünkü güvenlik ve adalet bir benlik ihtiyacıdır.

Farabi'nin bir sözü ile bitirelim, “Toplum sevgi ile kaynaşır, adaIetIe yaşar, dürüst çaIışmakIa ayakta kaIır.”