“Şuramızda bir şey var acıya benzer umuda benzer/ böyle günlerde her şey hem acıya, hem umuda benzer” (Arkadaş Zekai Özger)

“Çok uzaklarda yuvarlanıyor başım/ Oturuyor 19 yaşım...”ı bizim “deniz fenerimiz” Nazım sanki onun için yazmıştı. Ya Kıbrıs türküsü, “Mağusa Limanı”: “Mağusa Limanı limandır liman / Beni öldürende yoktur din iman / Ulan Alim uyan, uyanmaz oldun / Yedi bıçak yarasına dayanmaz oldun…”
"Ali İsmail Korkmaz Türküsü" olarak da bilinir 8 yıldır...

***
Onun "dayanamadığı", bıçak yarası değildir. Gezi direnişi sırasında kalleşçe atılmış çelmeler, tekmeler, yumruklardır... Daha 19'undaydı Ali İsmail… Onun "dayanamadığı", “Vurmayın öldüm” dedikçe durmayanlardı. Vura vura canını alanlardı!.. Onun "dayanamadığı", karanlıkta pusuyu kuranlardı, sivil faşistlerdi! Onun "dayanamadığı", hiçbir "namuslu"nun unutmayacağı/ unutturmayacağı "atılan son tekme"ydi!
Onun "dayanamadığı", lincin ardından gittiği hastanede Hipokrat yeminine sadık kalmayan doktorun umursamazlığı, hastane polisinin duyarsızlığıydı, “İfadeni ver öyle gel” diyenlerdi!..
Onun dayanamadığı, "iyi hâlden indirim alan katili polislerdi. Onun "dayanamadığı", son tekmeyi atan sanık polisin "tekme attığı ayağı için sağ ayak bileğinde çatlak" iddiasıyla rapor alıp, şikayetçi olmasıydı!
Ayrıca; utanmadan sıkılmadan bir de "mağdur" sıfatıyla Gezi Davası'nda "müdahil" olmak isteyenlerdi.

***
Onun "dayanamadığı", dönemin Eskişehir Valisi'ydi. Hani; "Arkadaşları dövüp suçu polise atıyorlar” diyen, gazetecileri tehdit eden 'Vali Bey'... Onun "dayanamadığı", televizyonda alt yazılarda, “Ali İsmail Korkmaz öldü” yazmasıydı. Oysa "öldürülmüştü"...
"Ali İsmail Korkmaz öldürüldü!.."
Onun "dayanamadığı", annesinin “Çok acı çekmiştir yavrum, dövdüler tekmelediler, keşke kurşunlasalardı” sözleriydi...
Onun "dayanamadığı", Anne Emel'in ağıtıydı; "Oğul oğul oğul/ Evimin ışığıydın sen/ Ali İsmail’imdin sen/ Yanarım şimdi yoksun sen/ Kara haber şer olurmuş/ Sevincime kan doldurmuş/ Yudum yudum büyüttüğüm/ Yavruma pusu kurulmuş/ Ah o yollar yasım tutsun..."

***
Onun "dayanamadığı", Emel Anne'nin, “Bugün sabah odasına gittim, oturdum yine. 'Yavrum seni çok özledim. Bir kere rüyama gel' dedim. Ali’yi hiç rüyamda görmedim, o kadar istiyorum ki... Gelmiyor” sözleriydi. Bir günde saçlarının beyazlamasıydı. Bir anneye evlât acısı yaşatanlar, duyuyor musunuz bu feryadı? Onun "dayanamadığı", canından ayrılmak zorunda kalan, tuğla taşıyarak evlâdını okutmaya çalışan inşaat işçisi baba... O evlâdının düşlerinin peşinde koşan Şehap Korkmaz'dı!..

***

Her 10 Temmuz'da ateş düşer yüreklerimize. Canımız acır! Sonra... Onun, "Her düzen kendi isyancısını oluşturur!" başlıklı el yazısıyla yazdığı mektubundan satırlar aklıma gelir; “Çekilen acılar ve verilen canlar hep fedakarlık olarak tanımlanır. Ama bu fedakarlıkların sonu yoktur ki... Her zaman düzenden memnun olmayan kesim vardır. Ve korkarım düzen çoğu zaman bu yollarla değiştirilmekte. Tüm bu sebeplerden ötürü, ben her türlü düzene karşıyım. İnsan tektir, hürdür. Dizginlenmemelidir..."

***
Bugün 10 Temmuz 2021… “Zamansız ölümler ülkesi” Türkiye’de 8 yıl önce “yaşama yüz bin elle dokunan/ onu yüz bin gözle gören, yüreği yüz bin yürek gibi çarpan” bir delikanlıyı...
"O Hep 19'unda" Ali İsmail Korkmaz'ı döverek öldürdüler Eskişehir sokaklarında!.. Sopalarla, tekmelerle "nefes alamıyorum" dedikçe döve döve öldürdüler. Utanmadan "stres atıyoruz" dediler... O, 38 gün komada kaldı, yenemedi ölümü!
"Bugün Ali İsmail’in “19 yaşına takılı” kaldığı gün! Bedeninin aramızdan ayrıldığı ama adının sonsuza ulaştığı gün. Bugün O’nu analım, anısını yaşatalım olur mu! Ben adını yazayım, gerisini siz tamamlayın; Ali İsmail Korkmaz ..." yazdı avukat ağabeyi Gürkan Korkmaz. Biz de tamamlayalım... Ali İsmail Korkmaz! Bugün mezartaşının üzerinde bir güvercin heykeli olan Ali İsmail… “Şairce” soralım; “Çocuklara ve kuşlara dar ettiğiniz bu dünya/ Size hep geniş mi kalacak sanıyorsunuz?”