Sevgili okurlarım,
Türkiye derin bir krizin içinden geçiyor. Bu krizin patlayacağını herkes tahmin ediyordu.
Cari açığın kapatılamaz büyüklüğü, doların önlemez yükselişi, enflasyonun tırmanışı ve
yoksulluğun çığ gibi artışı bu ülkede yaşayan çoğu vatandaşımızı derinden etkiledi.
“Ekonomik krizin sarsıntısını halk hissetmeden, erken seçime gidelim.” diye karar alındı.
24 Haziran 2018 Pazar günü Türkiye’de öne alınmış, baskın bir seçim bu nedenle yapıldı.
Hem Cumhurbaşkanı hem de milletvekilleri bu seçimle yeniden belirlendi.
Türkiye yeni bir döneme girdi, parlamenter sistem işlevsiz hale getirilerek rejim değiştirildi.
Artık tek yetkili, tek etkili biri tarafından, yeni bir anlayışıyla yönetiliyor Türkiye.
Seçimden önce her şeyin çok daha iyi olacağını söylemişti Sayın Cumhurbaşkanı.
Hatırlayın, 24 Haziran 2018 günü 1 dolar 4,67 Türk lirasıydı. Şimdi ise 1 dolar 7 Türk lirasına yaklaştı.
Bugün doların bu önlenemez yükselişini devlet bile frenleyemiyor.
Yastık altındaki dolarlarınızı çıkarın ve Türk Lirasına çevirin telkinleri işe yaramıyor.
Piyasalar allak bullak oldu, çarşı ve pazarın ateşi yükseldi. Yiyecek ve içeceklerden tutun da tüm
diğer tüketim mallarındaki aşırı zamlar vatandaşın belini fena büktü.
Dışa bağımlı sanayiciler, döviz kurundan ithalat yapan işadamları batma noktasına geldi.
İşsizliğin tavan yaptığı ülkemizde elde kalan fabrikalar, işyerleri kapanmayla karşı karşıya kaldı.
İşsizlik oranı şimdi daha da arttı.
Enflasyonun aşırı yükselişi, doların önlenemez tırmanışı emeklilerin, çalışanların,
dul ve yetimlerin maaşlarını bir anda eritti. Fakir fukara, alt gelirli kesim sıkıntıya düştü.
Sevgili okurlarım,
Devlet, akıl ve tecrübeyle yürütülür, imanla değil.
Aklı, bilimi, tecrübeyi benimsemeyenler, aşırı israfçılar, yabancı hayranlığına kapılanlar, yerli malı kullanımını teşvik etmeyip, ithal mallara heves eden zihniyetler, Türkiye’yi bu noktaya getirdiler.
Tarih tekerrürden ibarettir.
Akıl ve bilimden kopan bütün devletlerin sonu çöküştür, iflastır diye tarih hep yazmıştır.
Tarih okuyanlar çok iyi bilir. Türkiye’nin şu andaki ekonomik ve siyasal durumu ile
Osmanlının çöküş dönemindeki ekonomik ve siyasal yılları birbirine çok benzemektedir.
Osmanlının son dönemlerinde devletin hazinesi çökmüş, aşırı gösterişli saray anlayışı
Osmanlıyı batırmıştı. Osmanlı, İngiliz bankerlerinden yüksek faizle borç para bulmak zorunda kalmıştı. Durumu çok vahim olan Osmanlı, borçlarının faizini, yeni alınan borçlarla kapatmaya çalışıyordu.
Yüksek faizle alınan borç Osmanlıyı dize getirmişti. Osmanlı ekonomik yönden resmen çökertilmişti.
Osmanlı Padişahları, devleti akıl ve bilimden uzak bir anlayışla yönetmeye çalıştıkları için;
bilimsel eğitimden, adaletten, hukuktan ve demokrasiden uzaklaştıkları için Devlet bu noktaya gelmişti. Avrupa’daki Rönesans ve Reform hareketlerine gözünü kapattığı için Osmanlı gerilemişti.
Demokrasisi, bilimsel eğitimi, hukuku ve adaleti olmayan devletlerin uzun vadede ayakta kaldıklarına tarih hiçbir zaman tanıklık etmemiştir. Sözün özü:
Türkiye bir an evvel işleyen bir demokrasiye, işleyen bir hukuka, baskısız bir adalete kavuşmalıdır.
İçte ve dış dünyaya güven telkin eden, güven veren bir ülke olmalıdır. Türkiye, bir an evvel üretime yeniden dönmelidir. İhracatta dünyanın sayılı marka ülkeleri içinde yerini almalıdır.
Türkiye, yaşadığı sorunlara akıl, bilim ve tecrübe mantığıyla yaklaşarak çözüm bulmalıdır.
İman sadakatte, toplumun birlik ve beraberliğinde işe yarar. Devleti yönetme işi ise aklı gerektirir.
Devleti akıl, mantık ve tecrübe dizgesi içinde yönetmezseniz günü gelince onu batırırsınız.
Tıpkı Osmanlının battığı gibi… Bizden söylemesi…