1 Aralık, dünyada AIDS hastalığı için bir farkındalık günüolarak tespit edilmiştir. Her ne kadar yaşadığımız günler Covid dışında bir hastalığı akla getirmese de, çok değil son 20 yılın değişmez gündem maddelerinden birisi AIDS hastalığı idi. Dünyadaki HIV pozitif vakalarının %70'i Afrika’da özellikle Sahra Çölü'nün güneyinde yer alan ülkelerde bulunmaktadır. Hatta bu ülkeler arasında, nüfusun %10'undan fazlasının HIV pozitif olduğu bilinmektedir. Küresel bağlamda ilk vaka, 1980’lerde Amerika’da, peş peşe Kaposi Sarkomu ve Pneumocystis Jiroveci gibi oldukça nadir görülen iki hastalığın yoğun bir şekilde Newyork ve California’da rapor edilmesi ile dikkati çekmiş olsa da 1960 yılından itibaren tıbbi literatürde yer aldığı bilinmektedir. Ülkemizde de ilk kez 1985'te bir vaka dolayısı ile bildirimi yapılmıştır. AIDS de gündemdeki SARS-Co-2 gibi zoonotik bir enfeksiyondur. AIDS etkeninin, şempanzelerde bulunan ve (SIV) denen bir tür maymun bağışıklık yetmezliği virüsünün mutasyon ile insanlardaki hastalığı yapan HIV virüsüne evrildiği düşünülmektedir. Genetik olarak HIV'e çok benzer virüs olan SIV, ilk kez, Batı Afrika'nın Ekvator'a yakın bölgelerindeki şempanzelerde tespit edilmiştir. Ülkemizde AIDS hastalığının etkeni HIV virüsünün, korunmasız (kondomsuz) cinsel ilişki ile HIV pozitif doku ve organ nakilleri, damar-içi ortak kullanılan şırıngalar ve kesici/delici alet yaralanmaları ile bulaştığını bilmeyen yoktur herhalde. Bir başka bulaş yolunun da anneden-bebeğe olduğunu da burada ekleyelim, bu, anneden bebeğe gebelik döneminde, doğum sırasında veya doğum sonrasında emzirmeyle olmakta, ancak doğru tedavi ile bu bulaş yüzde yüz önlenebilmektedir. Korunmak için ise riskli davranışlardan kaçınmak esastır. Ülkemiz, HIV/AIDS hastalığı özelinde, az sıklıkla görülen ülkeler arasında yer almasına rağmen, son yıllarda maalesef vaka sayılarında ciddi artışlar kaydedilmeye başlanmıştır. UNAIDS, BM'nin HIV/AIDS konusunda uzmanlaşmış organıdır ve bu kuruluşa göre HIV pozitif olmasına rağmen durumunu bilmeyen 10 milyona aşkın insan var ve ne yazık ki Ülkemiz de dünyadaki gelişmelerin aksine yeni vakaların “en hızlı arttığı” ülkelerden biri. UNAIDS 2019 yılı raporuna göre; dünyada HIV epidemisinin başlangıcından beri 74.9 milyon kişi HIV ile enfekte olmuş, 32 milyon kişi ise AIDS ile ilişkili hastalıklar nedeni ile yaşamlarını yitirmiştir. Ülkemizde son on yılda HIV vakalarında %465 artış kaydedildi. Yeni tanı alanların %50’ye yakını, 25-49 yaş aralığındaki genç insanlar. Bu sonuçlara göre, HIV enfeksiyonunun orta vadede önemli bir halk sağlığı sorunu olarak karşımızda olacağını gösteriyor. 2010 yılında HIV pozitif kişi sayısı sadece 539 idi, 2018 yılında ise 3719 vakaya ulaştı. Güncel bilgi olarak, Türkiye’de ilk vakanın görüldüğü 1985 yılından 2019 tarihine kadar doğrulama testi pozitif bulunarak bildirimi yapılan 22.345 HIV (+) kişinin varolduğunu, bunların içinden de 1864’ünün AIDS vakası olarak kayıtlara geçtiğini belirtelim. Bu vakaların %80’i erkek olup %15'i de yabancı uyruğa sahiptir. Bu kayıtlarda, cinsel yolla bulaş oranının %98’lerde olduğu görülmektedir. Burada, HIV pozitif kişilerle aynı iş yerinde çalışmakla, aynı ortamda bulunmak, aynı okulda okumakla, ortak çatal kaşık kullanmakla; dokunmak ve tokalaşmakla; telefon, kitap, defter gibi araçlar ile duş-banyo alanlarını, havuzları, tuvaletleri ortak kullanmakla, böcek ısırması ve sinek sokması ile HIV enfeksiyonunun bulaşmadığını da belirtelim. AIDS Vaka sayılarının, dünya istatistiklerine göre, en hızlı arttığı ülkelerden birisi olan Ülkemiz için önemli halk sağlığı sorunu boyutuna ulaşan HIV/AIDS epidemisi ile mücadele etmek amacı ile Sağlık Bakanlığı, Türkiye HIV/AIDS Kontrol Programı 2019-2024 hazırlamış, 2019 yılı Temmuz ayından itibaren de hayata geçirmiştir. Bu program ile, HIV/AIDS yayılımı için risk oluşturan faktörlerle mücadele edilmesi, hastaların tanı ve tedavi, bakım ve desteğe eşit erişiminin sağlanılması yolu ile toplumun sağlığının korunması hedeflenmiştir. Pandemi ile uğraşırken AIDS gibi epidemik olarak devam eden hastalıkları da unutmayalım.