Güzel ülkemizin her bölgesi adam çıkarır, memleketine, ulusuna faydalı… Her bölgenin ayrı adamları vardır yetiştirdiği; Türkiye’mizin yüz aklarından Nobel ödüllü Aziz Sancar ile ülkemizin tiyatro ustalarının başlarında gelen Metin Akpınar, ayrı bölgelerin adamlarıdır mesela… Ama ne adamlardır! Adam…

Yazın ustam, memleketimizin farklı bir bölgesinin yetiştirdiği adamlardan olan Okan Yüksel, “Sporda Erdemlilik ve Kassandra Çaresizliği” adını verdiği, başka bir bölgemizin ülkemize armağan ettiği, bir başka adam Uğur Mumcu’ya adadığı denemesindeki yazılarından birinde Fransızların şu ünlü sözünden bahseder;

“Ilya fagot et fagot” yani “adam var adamcık var”…

Yukarıda isimlerini yazdıklarım gibi binlerce “adam” yetişmiştir ülkemiz topraklarında… Binlerce vatan evladı… Kimi sanatta, kimi sporda, kimi siyasette-politikada… Çok başarılı olmuşlar, çok büyük işlere imza atmışlardır. Adamcıklar mı? Onlarla işimiz olmasın, bizden uzak olsunlar diyorum ama! Bugün neredeyse her yerdeler!

Neyse, Ege’nin de yetiştirdiği birbirlerinden değerli ve önemli adamlar vardır ki, içlerinden biri 27 Aralık 1953 günü, bu dünyaya veda etti. Hem de ne adam? İzmir’in Ödemiş ilçesinden çıkan ve yıllarca vekillik, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı, çeşitli bakanlıklar ve Başbakanlık yapan… Ayrıca tüm görevleri eşliğinde de tam on altı sene boyunca, ülkemizin en büyük ve en köklü spor kulüplerinden birine de başkanlık yapan…

Ödemiş’te doğan ve İzmir’de büyüyen, hatta bugünün Atatürk Lisesi'nden, o yıllardaki adıyla İzmir İdadisinden mezun olan bu adam, 1998 senesinde Fenerbahçe stadına da adı verilen Şükrü Saracoğlu’ndan başkası değildir. 

Bakın, İzmirli yazın ustalarımızdan “Yılmaz Adam” Yılmaz Özdil, “İsim, Şehir, Hayvan” adlı kitabının, “Spor” bölümünde, Şükrü Saracoğlu ile ilgili olarak, oğlunun anlattığı hatırayı nasıl kaleme almış;

“Sene 1942… Babam, Başbakan. Fenerbahçe Başkanı... Ankara'dayız. Fenerbahçe'nin maçı var. Kardeşim ve dayımla birlikte maça gitmek istiyoruz ama havamız olsun diye babamın götürmesini istiyoruz. Çekindiğimiz için söyleyemiyoruz, anneme söylüyoruz. Annem babama iletiyor, çocukları maça götür diye... Babam ‘peki’ diyor. Hep birlikte Başbakanlık makam aracına biniyoruz, stada geliyoruz. Şeref Tribünü’ne oturup, maçı en güzel yerden seyredeceğimizi düşünürken… Babam şoföre sesleniyor, ‘şurada dur’ diyor, cüzdanından para çıkarıyor, dayıma veriyor, sonra da ‘haydi çocuklar gişenin önüne geldik, gidin biletinizi alın’ diyor!"

Merhum Şükrü Saracoğlu’nun oğlunun anlattıkları, bugün saltanat yaşayanların yaptıklarına, yaşadıklarına ve yaşattıklarına pek de uymuyor, değil mi?

Bir yerde bir yanlışlık var ama nerede?

Usta Yılmaz Özdil, yazısında kaleme aldığı, yukarıda alıntıladığım hatıratın birkaç paragraf sonrasında da başka bir not düşüyor;

“Yıllar geçiyor, başkanlar değişiyor, bir gün Kadıköy'de maç var gene... Faruk Ilgaz stada giriş yapmak için geliyor... O sırada, bilet kuyruğunda bekleyen, yaşı hayli ilerlemiş, bastonlu bir beyefendiye takılıyor gözü… Dikkatlice bakıyor. O da ne? Şükrü Saracoğlu!”

İsviçre’de, Cenevre Siyasi İlimler Akademisini bitirmiş, 1919 yılında İzmir’in işgal edilmesi ile, bir korkak gibi Avrupa’da kalarak yaşamayı değil, İtalya’dan kaçak olarak bindiği bir gemiyle İzmir’e gelerek, milli mücadeleye katılmayı seçmiştir. Cumhuriyet’in kurulmasında, özellikle kuvvacıların Ege’deki örgütlenmelerinde önemli görevler üstlenmiş, Türkiye Cumhuriyeti kurulduktan sonra da etkili görevlerde bulunmuştur. Bugünlerde kasasının ne durumda olduğunu pek de bilemediğimiz Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankasının da kurulmasında etkin görev almıştır.

Gel de bu kadar adamcığın arasında, adam gibi adam, Şükrü Saracoğlu’nu anma! Rahmetle…

Dipnot; “Adam olmayana düşman bile olmam.” Aşık Veysel Şatıroğlu.