Geride bıraktığımız 2019 yılı içerisinde birçok spor olayı yaşadık. Belki de bunlardan en önemlileri ve hatta en çok konuşulanları; futboldaki yabancı sayısı, kulüpler düzeyindeki Avrupa başarısızlıkları ve A Milli Takımın eskiden olduğu gibi başarılı günlerine geri dönmesi, finallere gitmeye hak kazanması oldu.

Ancak, yılın son iki gününde patlak veren bir konuyu neredeyse yukarıdaki konular kadar konuştuk ve konuşmaya da devam ediyoruz. Trabzonspor’un teknik direktörü Ünal Karaman’ın istifa açıklaması yılın sonuna bomba gibi düşmüştü. İyi bir ilk yarı geçirdiğini düşündüğüm ve uzun zamandır hasret kaldığımız genç oyunculara şanslar vererek yoluna devam eden Trabzonspor’daki bu kan değişikliğinin etkilerini, dün başlayan ligin ikinci yarısı ile hep beraber göreceğiz.

Pekiyi, takım iyi gidiyorsa neden teknik adam değiştirilir?

Bir kulüp başkanı ya da yönetim kurulu kendi bacağına neden kurşun sıkar?

Teşbihte hata olmaz, “dere geçerken neden at değiştirilir”?

Soruları daha da genelleyelim; neden bizim teknik adamlarımız da, Avrupa liglerindeki teknik adamlar gibi uzun soluklu olamazlar? Özellikle de İngiliz takımlarını çalıştıranlar gibi?

Sir Alex Ferguson, Arsene Wenger, David Moyes ve Thomas Schaaf aklıma ilk gelen ve en bilinen isimler bu alanda…

Sorulara cevapsız bırakıp, 2013 yılına gidelim ve başka bir çarpıcı örneği hatırlayalım; dönemin Galatasaray başkanı Ünal Aysal. O dönemde de takımın teknik direktörü Fatih Terim. Başkan Ünal Aysal, takımın teknik direktörü olan Fatih Terim’i parayla çalışan bir eleman, bir personel olarak nitelemiş ve ikilinin arası açılmıştı. Sonrasında da kaçınılmaz son yani Fatih Terim’in ayrılığı gerçekleşmişti.

Bugün de Ünal Karaman’ı, ligin ilk yarı performansına ve genç oyuncuları takıma kazandırmasına bakılmaksızın görevine son verildiğini ve hatta işin içerisinde farklı siyasi entrikalar olduğunu konuşuyoruz. Trabzonspor başkanı Ahmet Ağaoğlu’nun da, 2013 yılındaki Galatasaray başkanı Ünal Aysal’dan farklı düşündüğünü sanmıyorum teknik adam çalıştırma konusunda…

Konuyu daha da yerelleştirelim; amatör liglerdeki kulüplerin başkan ve yöneticilerinin de ücretle çalıştırılan teknik adamlar konusunda benzer yaklaşımlar gösterdiğine şahit oldum. Eline kalem kağıt alıp, maçlardan önce kadro yapanına, tribünden kendi çalıştırıcısına küfredenine, telefon ile yedek kulübesini arayanına bile tanıklık ettiğim zamanlar oldu.

Amatörler içerisinde bir hoca grubunu ayırmalıyım bu konudan; kulübü sahiplenmiş ve sadece teknik adamlık yapmayan, hemen her işine koşturan, yirmi hatta otuz yıldır aynı takımı çalıştıran hocalarımız var ki, önlerinde saygıyla eğilmek lazım. Tek hedefleri kulüplerini yaşatmak ve yaşatmaya çalıştıkları kulüpleri içerisinden adamlar yetiştirmek! Dikkat ediniz, futbolcu ya da sporcu yetiştirmek demedim! Adam yetiştirmek diyorum!

Üst liglerde dönen para, medyatiklik, bilinirlik, tanınırlık ve artık neyse sebebi… Başkan, yönetici, teknik adam… Şımarıyorlar ve birbirlerine saygılarını, sevgilerini, tahammüllerini yitiriyorlar. Alt liglerde, yokluklar içerisinde otuz yıldır aynı takımı yönetenlerden ve çalıştıranlardan biraz örnek almıyorlar.

Dipnot; “Taşı delen suyun gücü değil, damlaların sürekliliğidir”. Atasözü.