Yaşasaydı tam 100 yaşında olacaktı; ama 1981 yılının 19 Kasım’ında, 61yaşında veda etti dünyaya! Çektiği acılara, işkencelere, sürgünlere karşın kırgın mıydı, küskün müydü?

Adı Enver Gökçe’ydi; aydınlanmaya, yurduna, toplumcu gerçekçi düşünceye, halkına, insana, şiire inanan bir şair…

“Memleketimin Şarkıları” şiirindeki şu dizelerini yeniden okurken, kimin yanında yer aldığını da bütün içtenliği ile anlatıyor işte:

Ben şairim / Halkların emrinde, kolunda, safında. / Satırlarım vardır kahraman, / Satırlarım vardır cılız, cesur ve sıtmalı. / Ahdim var:
Terli atlet fanilalı göğüslerden / Püfür püfür geçeceğim. / Bir de aşıkım, kanlıbıçaklı / Yar için serden geçeceğim. / İnan ki ciğerparem, inan ki sevgilim / Bu hususta : / "Üçten, beşten, senden geride kalan değilim"

Acılı Kuşak’tan, 1940’lardan… Kendini şiire ve yurduna adamış, toplumcu gerçekçiliğe inanmış bir şair.

Dönemin ünlü dergilerinden Yeryüzü’nde yayımladığı yazısındaki sözleri, gerçekte nasıl da kendini doğruluyordu: “İnsan nasıl yaşarsa öyle düşünür. Sanatçı bizi nasıl düşündürmüşse öyle yaşamıştır. Ve bizleri de o türlü bir yaşayışa ve düşünceye çağırmaktadır. İnsan yaşayışının mahiyeti ve ortak özelliği budur.”

***

Enver Gökçe Tüm şiirlerini yalın halk diline, türkü söyleyişine dayandırmış, geleneksel değerlerden yararlanmış; ama güncel olanı verirken evrensel değerleri de hiç göz ardı etmemiştir.

1920’den 1981’e dek geçen 61 yıllık yaşamında sıkıntıya, acıya, sorunlara direnmiş; devrimciliğe, yurtseverliğe, halkçılığa, şiire adanmış bir ömür.

Özgen Seçkin ve Metin Turan'ın ortaklaşa hazırladıkları “Enver Gökçe Üzerine” adlı kitabından da öğreniyoruz ki, Enver Gökçe'ye köyünde bile kuşkuyla izlenmiş, in gibi bir evde yalnız yaşamasına karşın 'casusluk' suçlamasına uğramış. Üstelik ihbarcıları da hiç eksik olmamış. Evi basılmış.

Hastalığı artmaya başlayınca Gökçe de köyünden yeniden Ankara'ya dönmüş... Ne ki bunca kötülüklere karşın ne yakınması olmuş, ne de kızmış bunu kendisine yapanlara.

Gökçe’nin şiirleri onun sağlam kişiliğinin de göstergesidir. Şiirinin yapısını kurar gibi, ideolojisini de sağlam örmüş, ödünsüz yaşamanın yöntemini yakalamıştır.

Anadolu insanının acılarını, bir baştan bir başa dolaşmakla kalmamış; insanın nefes aldığı her yere ayak basmıştır. Yaşamın ona sunduğu acılardan beslendiği kadar beslemiştir insancıllığını, şiirini.

Enver Gökçe, şiiri gibi, kişiliğinin de en belirgin özelliği, insana ve kendisine özgü tüm acıları, yalnızlıkları, eziklikleri, yoksullukları, yoksunlukları… İçinde taşımayı bilmesidir.

***

Bu arada Enver Gökçe adına konan ödül bu yıl şair Nihat Behram’a verildi. Ödülü dolayısıyla Nihat Bahram’la yapılan söyleşideki şu sözleri de anmadan yazıma nokta koymak istemem:

“İlkin, bilinciyle ve ruhuyla örnek bir insandır. Halkının ve yurdunun acılarını kendi acısı bilmesiyle örnektir. Zulmün ve zalimliğin her türüne hedef olduğu halde, zulme ve zalimliğe karşı dik duruşuyla örnektir. Boyun eğmeyişiyle örnektir. Devrimci aydın kimliğiyle örnektir.

(…)Yazık ki, bıraktıkları, gerek şair, gerek kültür adamı olarak, yaratabileceğinin çok azıdır. Çünkü ilk gençlik yıllarından ömrünün sonuna dek, zulmün ve zorbalığın hedefi olmuştur. En verimli olacağı yıllarda, zindanda zincirlidir. 7 yıllık zindan hayatının 2 yılında, Sansaryan Hanı diye bilinen emniyetin işkence hücrelerinde işkence altında kalmıştır.” 

Enver Gökçe’nin anısına, şiirine, düşüncelerine saygıyla…