Haber/Aydın ÇETİNKAYA
Uzman Psikolog Işıl Bektaş, pek çok insanın ruh sağlığının temel ihtiyaçlarına önem vermediklerine dikkat çekti. Yoksulluk ve geçim sıkıntısı yaşayan insanların, ruh sağlığını korumak için çaba gösteremediklerini ifade eden Bektaş, sosyal ve ekonomik sorunlarını çözemeyen toplumların, ruh sağlıklarını öncelikli bir konu olarak ele alamadıklarına vurgu yaptı. Bu tür problemlere genellikle ciddi durumlarda çözüm yolları arandığını veya ekonomik refahı iyi olan kişilerin para ve zaman ayırabildiğini kaydeden Bektaş, son dönemde artan şiddet olaylarına da açıklık getirdi.

NEDENİ ÇOK BOYUTLU
Şiddeti ortaya çıkaran sebeplerin çok boyutlu olduğunu vurgulayan Bektaş, ''Bunlar; biyolojik, psikososyal, sosyoekonomik, psikiyatrik ve diğer etkenler olarak gruplandırılabilir. Ekonomik baskıdan kaynaklanan geçim sıkıntısı, suça eğilimi artırabilir. Ceza sisteminin adil işlenmemesi de şiddetin ortaya çıkmasına neden olabilir. Şiddeti, ancak bilinçli toplum önleyebilir. Kadına, çocuğa, hayvana, kısacası canlıya yönelik şiddet konusunda, toplumsal duyarlılığın artmasına öncülük etmeliyiz. Siyasi iktidar da kararlı bir tavır ve mücadele göstermeli. Şiddet uygulayanlara karşı pasif direniş yerine, aktif olarak mücadele etmeli, bireysel çabadan çok, kolektif bir bilinç oluşturmalıyız. Öncelikle kadına şiddeti, aile içindeki şiddeti önlemeliyiz. Aile içi şiddeti önleyebilirsek, diğer şiddet olaylarını daha kolay çözebiliriz'' dedi.

TRAFİKTE ŞİDDET
Toplumsal ve sosyal olayların birikerek, trafikte şiddete dönüştüğüne de dikkat çeken Işıl Bektaş, ''Trafikte yapılan bir hatayı şahsımıza, kişiliğimize yapılan bir saldırı gibi algılıyoruz. Trafikte yaşanan tatsız olaylar karşısında öfke kontrolünü sağlayamayıp karşımızdakini nezaket kuralları çerçevesinde uyarmak yerine, şiddete başvurabiliyoruz. Eğer bir toplum mutsuz ve güvensiz ise, kendini tehdit ortamında hisseder ve her an saldırma iç güdüsüyle hareket eder. Trafikte yaşanan durum, tam olarak budur'' dedi.

RUHSAL BİLİMCİMİZ DÜŞÜK
Özellikle Avrupa ülkelerinde, ruh sağlığı alanında insan gücü sayısında artış yaşandığını, toplumsal ruh sağlığı merkezlerinin sayısının giderek arttığını ifade eden Bektaş, şunları söyledi; ''Dünyadaki hedefler, koruyucu ruh sağlığı hizmetlerinin geliştirilmesi ve toplum ruh sağlığının geliştirilmesi amacıyla, ruh sağlığı hizmetlerinin birinci basamağa entegrasyonudur. Psikoloji bilimi, Avrupa ülkelerinde büyük ilgi görürken, aynı ilgiyi maalesef Türkiye'de göremiyoruz. Amerika ve Avrupa’da neredeyse her ailenin düzenli olarak gittiği bir ruh sağlığı uzmanı var. Bu durum, elbette ülkenin gelişmişlik seviyesi, insanların refah durumu ile yakından ilgili. Psikoloğa ya da psikiyatriste gitmek için çok ağır bir ruhsal bozukluğa sahip olmak gerekmiyor. Hayatta herkesin çözmekte zorlandığı, farklı bir pencereden bakamadığı, üzerine yük olan ve yaşamını zorlaştıran problemleri olabilir. Bazen insan hayattan keyif alamaz, duygularını yönetemez, stres ve kaygı ile baş edemez. Kendini daha iyi tanımak isteyen herkes, psikoloğa/psikiyatriste başvurabilir. Yardım almak doğal ve gereklidir. Ancak ülkemizde psikoloğa gitmek, maalesef deli doktoruna gitmek olarak algılanıyor. Terapi almak isteyenler ya duyulmaması için elinden gelen çabayı gösteriyor ya da bu işe hiç kalkışmak istemiyor. Kuşkusuz, değişen zamanla birlikte bu bakışta bazı kırılmalar oldu ancak yine de büyük bir çoğunluk, hala bu bakış açısıyla hareket ediyor. Oysa araştırmalar, terapi alan kişilerde olumsuzlukların azaldığını, hatta kaybolduğunu ve yaşamlarında daha işlevsel olduklarını gösteriyor. Duygu ve davranışların geliştirilmesinin, beyin ve vücutta olumlu değişikliklere yol açtığı biliniyor. Bireysel olarak 'iyi' olursak, toplumsal anlamda da 'iyi' oluruz.''