Hazırlayan/ Murat ATTİLA

Savaşlar, iç çatışmalar, etnik temizlik, insan hakları ihlalleri...

Dini, siyasi ve ekonomik çatışmalar...

Ve bunların sonucunda yerinden, yurdundan, vatanından olan milyonlarca insan.

Yüz binlerce aile parçalanmış, anneler çocuklarından, sevgililer birbirinden ayrılmış. Yersiz, yurtsuz milyonlarca insan sadece en temel insan hakkını koruyabilmek, hayatta kalabilmek amacıyla yollara düşmüş. Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği'nin resmi verilerine göre dakikada 20 kişi çeşitli nedenlerden dolayı vatanını terk ediyor.

Bir düşünür “Uygarlığın tek ölçütü, insan zekasının şiddetin önüne geçebilme yeteneğidir” demiş. Çok haklı. İnsanoğlu, uzayın bilinmezliğine, okyanusların derinliklerine, yaşam ve ölüme dair sırlara, bilim ile teknolojinin sınırlarını her geçen gün geliştirerek biraz daha vakıf oluyor. Tıpta, sanayide, tarımda, bilimsel pek çok alanda baş döndürücü bir gelişme var.

Ama maalesef hırs, açgözlülük, iktidar sarhoşluğu, güç kavgaları, ırkçılık, fanatik milliyetçilik, dini taassup insanlığın gözünü kör ediyor. Yoksa 21. yüzyılda, iletişim çağında tüm dünyanın gözü önünde yaşanan bu insanlık dramına nasıl kayıtsız kalabiliriz ki...

Onlar sadece rakam değil

Halen 70 milyonu aşkın insan zulüm, çatışma, şiddet veya insan hakları ihlalleri nedeniyle yerinden, yurdundan olmuş durumda (BM Mülteci Örgütü UNHCR 2018 verisi, açıklama tarihi: 19 Haziran 2019 – Küresel Eğilimler Raporu).

25,9 milyon mülteci var. 5,5 milyon sığınmacı, 41 milyonun üzerinde insan da yerinden yurdundan edilmiş. 10 milyon kişi vatansızlık riski altında.

Mülteci nüfusunun yüzde 51'i, 18 yaşın altındaki çocuklardan oluşuyor. Mültecilerin yüzde 70'sini ise kadın ve çocuklar oluşturuyor. Sadece 2017 yılının ilk 9 ayında 5 bin kişi başka bir ülkeye geçmek isterken ölmüş.

Türkiye'nin yükü ağır

Konu ülkemizi de yakından ilgilendiriyor. Gün itibarıyla dünyada en çok mülteci-sığınmacı Türkiye'de yaşıyor. Kasım ayı itibarıyla ülkemizde 3 milyon 687 bin 244 Suriyeli var. Afgan, Iraklı, İranlı, Somalili ve diğer ülkelerden olmak üzere toplam kayıtlı sığınmacı sayısı ise 5 milyon 678 bin 800. (Kaynak: Birleşmiş Milletler’e bağlı Ekonomik ve Sosyal İşler Organizasyonu (DESA), raporu Eylül, 2019) Bu sayı bilinen, kayıt altına alınan resmi rakam. Avrupa'nın 7 ülkesinin nüfusundan fazla sayıda sığınmacı ülkemizde yaşıyor. Suriye'den kaçanların yüzde 60'ı Türkiye'ye sığınmış durumda. Sığınmacıların yüzde 9'u onlar için yapılan kamplarda iskan edilirken, geri kalan nüfus Türkiye'nin çeşitli illerine dağılmış.

Son iki yılda Türkiye'de doğan Suriyeli çocuk sayısı 225 bin. 980 bin Suriyeli çocuk eğitim çağında. Ve bunların 616 binine devlet bir şekilde ulaşmış ve yeterli olmasa da bir eğitim vermeye çalışıyor. Suriyeli 20 bin üniversite öğrencisi de Türkiye'deki üniversitelerde eğitimlerine devam ediyor. 13 bin Suriyeli ise çalışma izni almış. (Veriler 2017 yılına ait)

Son iki yıl içinde Türkiye'ye olan geçişlerde Afganlı ve Iraklılar'ın sayısında da büyük artış var.

Gelişmiş ülkeler sahada yok

Göç olayları büyük çapta küresel sermayenin çıkar çatışması yaşadığı alanlarda, özellikle de ortadoğu, Asya ve Afrika ülkelerinde yoğun olarak görülüyor. Ancak, ne var ki bölgesel çatışmaların asıl kaynağını oluşturan gelişmiş ülkeler bu insanlık dramında üç maymunu oynuyor. Bu dramın tüm yükünü ise Türkiye gibi gelişmekte olan ülkeler çekiyor. Yine Birleşmiş Milletler'in resmi rakamlarına göre; gelişmekte olan ülkeler dünyadaki göçmen-mülteci-sığınmacıların yüzde 84'üne ev sahipliği yapıyor. Gelişmiş ülkeler ise seçerek, beğenerek göçmen-sığınmacı-mülteci kabul etmekte.

Türkiye resmi verilere göre bu alanda dünyada ilk sırada yer alıyor. İkinci sırada yine bir Müslüman ülke Pakistan 1.4 milyon kişiyi topraklarına kabul etmiş. Lübnan 1 milyon, İran İslam Cumhuriyeti 979 bin, Uganda 940 bin ve Etiyopya 791 bin kişi ile Türkiye'yi takip ediyor. ABD, Hollanda, Almanya, Fransa, İtalya, İspanya gibi gelişmiş Batılı ülkeler ise çok sınırlı sayıda insana kapılarını açmış. Türkiye bugüne kadar göçmen-mülteci-sığınmacılar için 40 milyar dolar harcama yapmış, halen yapmaya devam ediyor.

Bakış açısı değişmeli

Ülkemizde bugün bir göçmen-mülteci-sığınmacı gerçeği var ve hazırlıksız yakalandık. Şimdi bu gerçeğe insani açıdan yaklaşmak, neler yapılabilir, tartışmak, kurgulamak ve hayata geçirmek gerekiyor. Ülkede yaşam şartları zorlaştıkça, Suriyeliler’e karşı tepki büyüyor. Türk halkı yaşadıklarının suçlusu Suriyelilermiş gibi bir algıya sahip. Oysa Suriyeli sığınmacılar da işsizlik, asayiş, sağlık, eğitim, barınma, güvenlik gibi birçok sorunla boğuşuyor. 390 bin Suriyeli çocuk okula gidemiyor. Türkiye’de doğan Suriyeli bebeklerin çoğu sağlıksız koşullarda büyüyor.

Farklılıkları bir kenara bırakıp, yüzyıllardır bu coğrafyada birlikte yaşadığımız kardeşlerimizi bir şekilde yeni vatanlarına adapte etmek durumundayız. Kolay bir iş değil. Zorlukların farkındayız. İlk yapılması gereken yabancı düşmanlığını körükleyen akımlara karşı toplumu bilinçlendirmek. Bu konuda basına büyük görev düşüyor. Haberlerin yazı dilinden, kurgusuna kadar her eylemimiz, her satırımız bizi bu dramın içinde pay sahibi kılıyor. Aylan bebekler ölmesin, anneler çocuklarından, bebekler yuvalarından ayrılmasın, aileler parçalanmasın istiyorsak, biraz daha empati, biraz daha insancıl bir bakış açısı geliştirmemiz gerekiyor.

Kavramlar- farklılıklar

Mülteci: 1951 Cenevre Mülteci Sözleşmesine göre, Mülteci; ırkı, dini, milliyeti, belli bir sosyal gruba mensubiyeti veya siyasi düşünceleri nedeniyle zulüm göreceği konusunda haklı bir korku taşıyan ve bu yüzden ülkesinden ayrılan ve korkusu nedeniyle geri dönemeyen veya dönmek istemeyen kişidir. Türkiye'nin de aralarında bulunduğu 145 taraf ülkenin imzaladığı bu sözleşme dünyada iltica hukukuna ilişkin en temel belgedir. Türkiye sözleşmeyi coğrafi sınırlama koşuluna göre imzalamıştır. Yani Avrupa Konseyi'ne üye olmayan ülkelerden gelen sığınmacılar bu sınırlamadan dolayı ülkemizde mülteci statüsüne sahip olamazlar. Bunun yerine kendilerine Uluslararası koruma sağlanır.

Sığınmacı: BM Mülteciler Yüksek Komiserliği sığınmacıyı, başka bir ülkeye sığınma/iltica talebinde bulunan, kendisine uluslararası koruma arayan fakat başvuru süreci henüz sonuçlanmamış kişi olarak tanımlıyor. Bu tanıma göre ülkemizdeki Suriyeliler sığınmacı statüsünde kabul ediliyor ve kendilerine geçici koruma sağlanıyor.

Göçmen: Kişinin hukuki statüsüne, gönüllü göç ediyor olup olmamasına, göç etmesine yol açan etkenlere ve göç ediyor olup olmamasına , göç etmesine yol açan etkenlere ve göç ettiği yerde ne kadar kalacağına bakılmaksızın ülkeler arası sınırları geçen veya geçmiş olan ya da aynı ülke sınırları içinde halihazırda ikamet ettiği yerden uzakta olan kişidir.

Geçici koruma: Ülkesinden ayrılmaya zorlanmış, ayrıldığı ülkeye geri dönemeyen, acil ve geçici koruma bulmak amacıyla kitlesel olarak sınırlarımıza gelen veya sınırlarımızı geçen ve haklarında bireysel olarak uluslararası koruma statüsü belirleme işlemi yapılamayan yabancılara sağlanan korumayı ifade eder. Türkiye'ye kitlesel akınla gelen Suriyelilere sağlanan koruma Uluslar arası literatüre göre “Geçici Koruma”dır.

Türkiye aşağıda yer alan geçici korumanın üç temel unsurunu yerine getirmekte ve Suriyelilere geçici koruma sağlamaktadır.

DESA raporu

Birleşmiş Milletler’e bağlı Ekonomik ve Sosyal İşler Organizasyonu (DESA), yayınladığı son raporda (Eylül, 2019) dünyadaki mülteci ve göçmen sayısının 272 milyon kişiye ulaştığını açıkladı.

DESA raporuna göre dünyada mülteci nüfus artışı oranı genel nüfus artışının önüne geçti.

DESA raporundaki verilere göre, 2010 yılında 221 milyon olan göçmen ve mülteci sayısı 2019 yılında 272 milyon kişiye ulaştı.

Rapora göre dünya nüfusunun 2000 yılında yüzde 2,8’ini oluşturan mülteci ve göçmen nüfusunun dünya nüfusuna oranı 2019 yılına gelindiğine yüzde 3,5’e yükseldi.

Türkiye’deki mülteci ve göçmen sayısında patlama

DESA raporunda, Türkiye’deki mülteci ve göçmen toplam sayısının 2019 yılına gelindiğinde 5 milyon 678 bin 800 kişiye ulaştığı kaydedildi.

2019 yılında Türkiye’deki toplam mülteci sayısının 3 milyon 782 bin 200 kişiye ulaştığı bununda çok büyük bir bölümünün Suriye’de yaşanan iç savaştan Türkiye’ye kaçan mülteciler olduğu kaydedildi.

DESA raporuna göre Türkiye’deki göçmen ve mültecilerin yüzde 44’ü kadın, yüzde 56’sıysa erkek. Türkiye’deki göçmen ve mültecilerin yaş ortalaması 32,4.