Hazırlayan / Hatice BÜLBÜL

Türkiye’de medya ve şiddet dili, barış odaklı hak haberciliği dediğimizde akla gelen ilk isimlerden biri de Prof. Dr. Sevda Alankuş’tur. Bu alanda uzun yıllara dayalı çalışmaları olan Alankuş bu dilin en önemli mağdurlardan birinin kadınlar olduğuna dikkat çekiyor ve şu bilgileri veriyor:

“ 2010 yılından bu yana, diğer şiddet türleri hariç erkeklerin fail olduğu cinayetlerde 2 bin 343 kadın öldürülmüş. Yani kadına yönelik erkek cinayetlerinde yıllık ortalama 260 ve 2019’un bitmesine bir aydan fazla olmakla beraber bu ortalama aşılmış ve 284 gibi bir rakama varılmış durumda. Hal böyleyken medya zaten hak mağdurlarının ihlallerinin katlanmasına yol açıyor.

Kötülüğün sıradanlaşması

Çoğunlukla şiddete bahaneler buluyor, rakamlar tersini söylediği halde erkek şiddeti sistemik değil istisnai bir durummuş gibi haberleştiriliyor, atılan başlıkla, görsel malzeme seçimiyle fail “saklanıyor”, yine belirtilen habercilik anlayışı içinde kadının veya LGBTİ+ bireylerin başına geleni hak ettiği mesajı veriliyor, kadınların zaten teşhir nesnesi kılınan bedeni, şiddetle örselenmiş haliyle sunulur veya en ince detaylarıyla haberleştirilirken bir yandan pornografikleştiriliyor, diğer yandan taklit edilebilir kılınıyor. Özetle mevcut habercilik anlayışı içinde kadınlar ve LGBTİ+ bireylere yönelik şiddet (ki bunu Hannah Arendt’in kavramını kullanırsam, toplum olarak aslında nasıl bir “kötülüğün sıradanlaşması” hali içinde olduğumuzun en önemli göstergelerinden birisi saymamız gerek) yeniden üretilmiş oluyor.”

Kan varsa haber var!

Medya genel olarak şiddeti haklı gösteren, haklı gerekçelere dayandıran, hatta zaman zaman teşvik eden bir dili neden kullanır? Alankuş bu soruyu şöyle yanıtlıyor:

“Bunun nedenleri yapısal ve birden fazla. Bir yandan kullandığımız dil bizzat erkek-egemen bir yapısal kurgu içinde, gazeteciler bu dili sorgulamadan kullandıklarında, örneğin bir politikacının söylediği “bekara karı boşamak kolay” lafını başlığa çıkardığınızda, “yeni araba modeli görücüye çıktı” dediğinizde, kadınlara dair bu dil içinde üretilen sterotipleştirmelerin doğurduğu ifadeleri kullanıp “kadın sürücü kaza yaptı” demeyi tercih ettiğinizde, kadınları yok sayarak “işadamları toplantısı” demeyi uygun gördüğünüzde hegemonik erkek dilini gazeteci olarak yeniden üretiyorsunuz demektir. İkinci olarak, kadın gazetecilerin dışlandığı veya erkekleşmedilerse marjinalleştirildiği haber merkezlerinde doğup yayılan habercilik kodları ve ilkeleri de haberin yapısal yanlılığına ve kadınlara yönelik hak ihlallerine yol açıyor. Toplumun yarısını oluşturdukları halde kamusal ve siyasal alanda yeterince temsil edilmeyen kadınlar, olumlu haberlerin değil, neredeyse bütünüyle olumsuz haberlerin öznesi oluyorlar. Yani ya şiddet mağduru olduklarında ya da diyelim maruz bırakıldıkları şiddete dayanamayıp, kocalarını öldürdüklerinde! Bunlara pazar ilişkileri ve rekabet içinde haberin seçilme ve verilme biçimini “rating”in belirliyor olmasını, “kan varsa haber de var” anlayışıyla hareket edilmesini, meslek rekabeti ve hızı içinde habercilerin işin kolayına kaçarak klişe haber konu ve başlıklarını tekrarlama yoluna gitmelerini ve daha pek çoğunu ekleyebiliriz”

Sorgulamak yerine suçlamak

Peki, haberlerin veriliş şekli okuyanı, dinleyeni, izleyeni nasıl etkiler? Medya haberi veriş şekliyle, yayınladığı dizilerle, programlarla, reklamlarla vb. şiddeti nasıl körükleyebilir?

Şöyle bir örnek veriyor Prof. Alankuş “mesela, google’da hemen şimdi “travesti dehşeti” yazın ve çoğu haber başlığı olmak üzere karşınıza ne kadar metin veya görsel çıktığına bir bakın. On binlerce olduğunu göreceksiniz. Haberciler böyle bir başlıkla haber yapmaya devam ettiği sürece, trans bireylerin -olumlu başka haberlerin de öznesi olamadıklarına göre- hep birer “potansiyel suçlu” olarak görülmesine hizmet etmiş oluyorlar. Toplumda trans bireylerin gündelik hayatta karşılaştıkları sorunları haberleştirerek, onlara yönelik ikiyüzlü ahlakı sorgulamak yerine, kendisinden hep suç işlemesi beklenen bir “fail” yaratılmış olunuyor. Kadına yönelik şiddet haberlerinde diyelim adli tıp raporlarına dayanıp şiddeti pornografikleştirecek şekilde en ince detaylarına kadar haberleştirdiğinizde, şiddete meyli olan, bunu planlayan erkeklerde rehber sunmuş oluyorsunuz.”

Sonuçta, bu habercilik anlayışı sadece kadına, çocuğa, LGBTİ+ bireyle yönelik erkek şiddetini değil, bütün ötekilere yönelik şiddeti olağanlaştırıyor, sıradanlaştırıyor, meşrulaştırıyor, sorgulanamaz ve hesap verilemez hale getiriyor”

Vicdanlı habercilik

Prof. Alankuş’a göre aslında, habercilikte bilinen bütün kuralların ve kodların yeniden gözden geçirilmesi gerekiyor. Haber değeri tanımın değişmesi ve genişletilmesi, haberi doğrulatmak için her zaman ikiden fazla kaynağa gidilmesi gerekiyor. Haberin güvenirliğini sağlamak adına sadece resmi otoritelerin -ki bunların çoğu erkek- haber kaynağı olarak kullanılmaktan vazgeçilmesi, haberi yazarken 5N4+1K formülünün yetersizliği kabul edilerek davranılması, ya da bazen tam tersine – cinayetin, intihar eyleminin detaylarını vermemek üzere- bazı sorulara özellikle cevap verilmemesi gerekiyor. Haberlerin sonuç odaklı değil, süreç odaklı olarak kurulması ve haber takibinin yapılması önemli. Alankuş’a göre ‘vicdanlı’, ‘ötekini gözeten’ bir haberciliğin yapılması gerekiyor.

 İstenirse değişir

Medyanın dilinin değişmesi zor, ama imkânsız değil. Çünkü çoğu durumda haberle yapılan hak ihlalleri gazetecinin bilinçli tercihinden değil, mevcut habercilik kodlarını hiç sorgulamayarak içselleştirmiş olmasından kaynaklanıyor. Alankuş bu durumu şöyle açıklıyor:

“Bu yaklaşım, işin kolayına kaçıp, klişe başlıklara başvurmasından, yaptığı haberin sonuçları üzerine hiç düşünmüyor olmasından, aslında kendisini hayatta nerede ve kimden yana konumladığı ve konumlaması gerektiği meselesiyle samimi olarak hesaplaşmamış olunmasından kaynaklanıyor. Kanımca bütün bunlar üzerine yeniden düşünüldüğünde, egemen olanın çıkarına bir “hizmet” olduğunun farkına varıldığında, güçlü olandan yana taraflanmadan da gazetecilik mesleğinin -zor olsa bile- onurlu biçimde sürdürülebileceğine inanıldığında, küçük değişimler başlayabilir. Tabi bu sözlerim gazeteciliği kamusal bir hizmet olarak görmeye ve bu sorumluluğu taşımaya devam edenler için. Bir de güçten nemalanmak üzere habercilik yapmayı sürdürenler, veya sadece bunun için gazeteciliğe girişenler var ki onlara ne dersek boş!”

‘Kıskanç koca cinayeti’ adı bile yanlış

“Erkek cinayeti haberini “kıskanç koca cinayeti” başlığıyla verdiğinizde kadının erkeği kıskandıracak bir şey yapmış olduğu durumda cezayı hak edeceği biçimindeki genel-geçer yargıyı yeniden üretiyorsunuz” diyor Sevda Alankuş. Şiddete mazeret bulunuyor, mazur gösteriliyor diye de ekliyor. Prof Alankuş, böylelikle erkek şiddetinin sistematik hale gelmiş olmasına, buna yol açan sosyal-psikolojik, kültürel, politik, ekonomik nedenlerin görülmemesine ve konuyla ilgili kamusal, politik sorumluluk üstlenilmesine davet etmek yerine, şiddetin istisnai ve bireysel olduğunun düşünülmesine yol açılıyor” uyarısında bulunuyor.