MAZLUM VESEK

Tarihi bir mekanı sanat merkezine dönüştüren Dilek Canan Omaç, binaların kimliğinin sanat eğitimine ciddi katkısı olduğunu söyleyerek, yaptıkları işin kültüre katkısını düşünerek hareket ettiklerini belirtti

Sekiz yıldır kendi sanat eğitimi çalışmalarını sürdüren Omaç, “Bu bina Büyükşehir’in katalogunda da yer alan koruma ödüllü bir yer. Yaptığımız işe çok yakıştı” dedi. 1832 yılında yapılan binada yaptıkları sanat çalışmalarını konuştuğumuz Omaç’la pandemi günlerinde sanatın durumunu ve neler yaptıklarını konuştuk.

Kendinizden söz eder misiniz?

İzmit, Gölcük doğumluyum. Anne ve Babamın tayinleri ile 89 yılında İzmir’e taşındık. İlk ve ortaöğrenimi burada tamamladım. Pamukkale Üniversitesi Resim Öğretmenliği mezunuyum. Orada fark edilen bir öğrenci oldum ama ben Buca’da büyüdüğüm için buraya dönmeyi tercih ettim.

Resim öğretmenliği yaptınız mı?

Devlette yapmadım. Yani atanıp da, kadrolu olarak bir okulda yapmadım. Kendimi pek orada hayal edemedim sanırım. Ama, Buca’da çok fazla anaokulunda ve özel okulda öğretmenlik yaptım. İlk başladığım yıl anaokulunda dersine girdiğim öğrencilerimi güzel sanatlara hazırladım ve yerleştirdim. Tüm süreçlerine şahit oldum diyebilirim.

Burayı nasıl keşfettiniz? Nasıl başladınız?

2012’de yüksek lisansın ders aşamasını bitirip İzmir e döndükten sonra farklı sanat merkezlerinde çalıştım. Sadece Buca’da değil; İzmir’deki bir çok sanat merkezinde çalışma fırsatım olunca bu işi ne kadar çok yapmak istediğimi daha iyi anladım. İlk önce farklı bir sanat merkeziyle birlikte hareket ettim. Oranın bir şubesi gibi. O dönem, sekiz ay kadar sürdü. Ardından ben tek başıma yürümek istedim. İşte o zaman “Hayal Et” ortaya çıktı. 2014’te biz “Hayal Et” ismiyle atölyemizi kurduk; ama farklı bir binadaydık. Yine Buca da fakat Bir apartmanın giriş katındaydık. Sonra o binadan çıkmak durumunda kalınca burayı bize söylediler. Bana binayı gezdirdiklerinde ben bu halini görebiliyor, Bu halini düşlüyordum. O gün ki heyecanımı hala hatırlıyorum. Sonra ev sahipleriyle tanıştığımda, onları o kadar sevdim ki, onlarla bir araya geldiğimden beri sanki o ailenin bir ferdiymişim gibi hissettim. Onlar beni o ailenin içine aldılar. Ben onları benimsedim. Mükemmel insanlar. Onlar da Bucalılar ve evlerinin böyle bir merkeze dönüşmesinden ve bakılmasından son derece memnunlar. Bina, aynı zamanda ödüllü bir bina. Büyükşehir Belediyesi’nin katalogunda da var.

Binayı biraz anlatır mısınız, binanın adı ne olarak geçiyor?

1832 yıllarında yapıldığı tahmin edilen bina “Yunus Yılmaz Evi”. Ev sahiplerimiz 5 kardeşler ve isim, babalarının adı. Burada hep bir arada büyümüşler. Yani ailecek torunlar, kardeşler mahallede ki akrabalarla bu evde  ve bu sokakta yaşamışlar. Bana kalırsa Buca’nın en güzel sokağı. Burası Anıtlar Kurulu tarafından da tescilli bir bina. Biz hiçbir şeyini bozmadık. Sadece onarım yaptık. Zaten izin alınmadan hiçbir şey yapılamıyor. Anıtlar Kurulu’ndan buranın tescilli yapı olduğuna dair belge aldık ve ardından Milli Eğitim Bakanlığı’na bağlanma sürecimiz başladı. Sonunda ruhsatımızı alıp derslerimizi başlattık.

Binanın içine girdikten sonra, ben bu binayı boş görmeye dayanamıyorum. Pandemi sürecinde kapalı kaldık ya, ben her gün yine geldim binaya. Bahçemize yeni çiçekler ektim. Temizledim. Sanki, bina boynu bükük çocuk gibi geliyordu bana. Burası çocuk sesleri oldukça güzel. Tabii, binanın bize kattığı bir enerji oluyor. Küziğimi açıp dinlediğimde de sanki biriyle sohbet etmiş gibi oluyorum. Yaptığımız iş itibariyle de akustiği müzik için çok uygun.

Buranın tam statüsünü söyler misiniz?

Milli Eğitim Bakanlığına bağlı resim ve müzik sanat kursu burası.

Yani devletin size ne katkısı oluyor böyle olunca?

Aslında biz devlete katkıda bulunmuş oluyoruz. Şöyle, biz burada bu işi resmi olarak yapıyoruz. Buraya gelen öğrencilerin aldığı eğitimi belgelendirilebiliyor, Milli Eğitim Bakanlığı müfredatına uygun olarak hazırlanan sertifika programlarından yararlanabiliyor.

Eğitmenleriniz için size bir destek veriliyor mu? Yani devlet size eğitmen veriyor mu?

Yok hayır. Biz kendimiz buluyoruz genelde. Daha çok Dokuz Eylül Üniversitesi’ndeki hocalarla ve kendi hocalarımla iletişim kurarak ve tabi en önemlisi referanslar sayesinde öğretmenlerimizle yollarımız kesişiyor.

Şu anda gündeminizde ne var?

En başta gündemimizde sağlık var. Kurumumuzda her türlü önlemleri alıyoruz. Pandemi döneminde yüz yüze eğitimlere sadece birebir olarak devam edebilsek de,  bu dönemleri atlattıktan sonra yine çocuklarımızla eğlenceli kalabalık derslerimizi yapabileceğimizi hayal ediyorum. Müzikte de her enstrüman için öğretmenlerimiz geliyor. Sürekli projeler üretiyoruz. Uluslararası denkliği olan sınavlara hazırlıyoruz çocukları. Pandemiden önce her hafta üçer öğrencimiz Perşembe günleri kurumumuzda dinletiler yapardı. Çocuk, hobi ya da okula hazırlık resim öğrencilerimizle çok güzel sergiler yapmıştık. Şimdi de tüm bunları online olarak gerçekleştirmek için kollarımızı sıvadık. Bazı dersleri pandemi nedeniyle şuanda açamıyoruz fakat kulüp faaliyetlerimiz var. Drama, satranç vb. gibi.

Edebiyat ve sinema?

Sinema…Aslında açmayı çok istiyorum. Olsa keşke. Bir sene kısa film atölyesi açtık. Çocuklar, kendi kısa filmlerini çektiler. Çok iyi bir öğretmenimiz vardı. Sherlock Holmes’u kendileri yorumladılar. Sinema tarihi hakkında kısa bilgi verildi. Çocuklar için felsefe atölyesi açmak istedik. Yeteri kadar kişi sayısı olmadığı için grup kapandı. Ama ben tekrar ümitliyim. Bu yıl tekrar başvurulara göre açmak istiyorum.

Öğretmenleriniz hakkında bilgi verir misiniz?

Öğretmenlerimizin hepsi ilgili bölümlerden mezun. Yüksek lisansını yapmış ya da devam etmekte olan kişilerden oluşuyor. Çocukla çok güzel iletişim kuran dinamik bir öğretmen ekibimiz var.

Öğrencileriniz yaş grubu hakkında bilgi verir misiniz?

Üç buçuk- dört yaştan itibaren alıyoruz. Sonrası sonsuz… Öğrencilerimiz ayrıca istedikleri branşta ilk olarak ücretsiz deneme dersi yapabiliyor. Bu sayede biz de onları tanıma fırsatı buluyoruz.

Şimdiki öğrencilerinizin içinde ağırlıklı hangi yaş grubu var?

Anasınıfı ve ilköğretim. Gençler de var. Bir de okullara hazırlıklar. Bizim şimdiye kadar yüzde 90 gibi bir başarı grafiğimiz var. Güzel sanatlar liselerine, üniversitelere hazırlık gruplarıyla birebir ilgileniyorum. İki yıl sonra sınava girecek olanlar var; ama şimdiden hazırlığa geliyorlar. Bir de asıl gençleri cebinden çıkaran yaşsız yetişkin hobi gruplarım var ki onların enerjisine ve üretim coşkusuna hayranım.

Kaç yıldır bu binada hizmet veriyorsunuz?

Bu binada 5’inci yılımız. Ama ondan önce de benim bir üç yıl öncesi de var.

Bina tercihini bir parça konuştuk; ama işin tarihe, kültüre katkısını da konuşalım. Bu açından mı yaklaştınız binaya?

Elbette. O kadar yakıştı ki yaptığımız işe. Yani bize bir uyum sağladı. Burada ders veren öğretmenler bile ders vermekten keyif aldıklarını söylüyorlar. Bahçede oturması, nefes alması bile ayrı bir keyif. Önceki yerimizle karşılaştırdığımızda bir dört duvarın içinde girmekten çok daha fazlasını yaşıyorsunuz. Bir yüksek tavanın olması, bu dokuyu hissetmek bile fark ettiriyor.

İç dizaynını siz mi yaptınız?

Tamamen ben yaptım. Yardımcı materyallerin hepsi de burada yapılan ürünler. Bazı çalışmaları da çocuklar yaptı. Bir iç mimara bir para verip, en lüksünü yap deseniz, bu kadar yaşanmışlığı olan bir şey yapamaz. Biz hazır objeyi tabii ki kullanıyoruz; ama eldeki imkanlar da yaratıcılığımızı tetikledi. Olmayan bir şey var örneğin, şunu şundan yapalım, dediğimiz oldu ve kimse ilk haline anlatınca inanamadı, çok beğenildi.

Perdeler çok dikkat çekici…

Perdeleri hazır aldık; ama her biri bir sanatçının baskısı. Onlar da ayrıca yakıştı. Resim derslerimizi işlerken de bana çok yardımcı oluyor. Her anlattığım ressama göre sınıfımızın perdesi değişiyor. Hatta sadece perde değil komple ben bile değişebiliyorum. Anlattığım sanatçının kılığına girip çocukları şaşırtmak, kendilerini tablonun içinde hissetmeleri için sınıfta düzen kurmak onlarda ömür boyu unutamayacakları bir deneyim yaşamalarını sağlamaktan çok keyif alıyorum.

Pandemi sürecini biraz konuşalım. Ne yaptınız bu dönemde?

İlk olarak dünyayı takip etmeye başladık. Öğretmenlerimizle şöyle bir karar aldık. Online ders yapmadık. Online ders yapıp para kazanmayı tercih etmedik. Biz bu süreçte derslerimizi herkese açtık. Ulaşabildiğimiz kadar çok çocuğa ulaşmaya çalıştık. İlk başta iki hafta dedik, sonra uzadı malum 1 Haziran a kadar süren 4 aylık bir süreç oldu. Ben kendi verdiğim dersleri youtube koydum ve herkese açtım. Sadece kendi öğrencime göndermedim. Tüm Türkiye’den o kadar güzel görüşler aldım ki… Madem bütün dünya böyle bir şeyi yaşıyor, ben bunu her öğrenciyle paylaşmalıyım dedim. Müzik öğretmenlerimiz çok güzel eserler çaldı, çocuklara oyunlar öğretti birlikte uyguladı. Kitap önerilerinde bulundu. Sinema tarihinden müzik üzerine örnekler verdi. Dans öğretmenimiz ders tekrarlarından oluşan videolar çekti. Drama öğretmenimiz evde ailelerin birlikte keyifle oynayabilecekleri etkinlikler yaptırdı. Bu süreçte de hiçbir ücret almadık. Geri dönüşünü manevi olarak aldık.

Sanatçıların görece daha zor koşullar yaşadığını söyleyebiliriz. Siz toplumsal bir adım atmışsınız. Genel olarak neler yapılabilir sizce?

Açıkçası hayatını sanattan kazananlar için zor bir dönem olduğunun farkındayız. Özellikle müzisyenler açısından. Birçok sanat etkinliği sınırlandırıldı ya da tümden durduruldu. Bu durumun kalıcı hasarlar bırakmasından kendi adıma korkuyorum. Bir taraftan da evde kalma tarafının insana tatlı gelen tarafı da oldu. Örneğin herkes resim yapmaya kalktı. Ama bu işi profesyonel yapanlar için kolay değil elbette. Keşke Bu durum içerisinde daha çok empati yapılabilseydi. Sanatın iyileştirici gücünden yararlanmayı seçip çocukların ekran başında geçirdikleri sürenin bile çeyreğini ayırabilmelerini sağlayabilseydik bugün daha mutlu olmalarını sağlayabilirdik. Bizim gibi kurumlardan, sanat eğitiminden insanları uzak tutmak zamanla daha kalıcı hasarlar bırakacaktır. En azından ben öyle düşünüyorum.

Sanatçılar ne yaptı?

Dünyaya baktığımızda bir çok galeri kapılarını sanal da olsa ücretsiz olarak herkese açtı. Bir çok sanatçı online konserler verdi. Yani çok iyi işler yapanlar da oldu; ama bu işi paraya dökenler de oldu. Bizim gibi kurumların neredeyse saf dışı bırakıldığı bir ortam da ne yazık ki oldu. Bir çok sanat merkezi kapanmanın eşliğine geldi ve maalesef kapananları duydukça ümidimizi kaybetmeye başladığımız sıkıntılı zamanları da yaşadık. Bir çok gayriresmi online ders verenler türedi. Biz, burada sanat eğitimini veren kurumuz. Vergi veriyoruz. Ama internetten ders veren, vergi vermiyor. Bu durum da adil değil tabi ki.

Peki online eğitimle yüz yüze eğitimin çıktısı aynı mı? Bu süreç bu konuda bize ne öğretti?

Bu döneme ilk bir çokları gibi biz de hazırlıksız yakalandık. Örneğin ben resim öğretmeni olarak kamerayı açıyorum, diyorum ki, “Çizgiyi çiz”, öğrencim, “Hocam, çiziyorum” diyor. Ama onun ekipmanı bana o çizgiyi göstermiyor ya da benim ekipmanımla uyuşmuyor vs vs derken ilk bir cebelleştik kabul ediyoruz. Bu durumun oluşturduğu boşluğu okula hazırlık öğrencilerimizle 1 Haziran’da yüz yüze eğitime geçtiğimizde kapatabilmek için öğrencilerimizle sabahtan akşama çalıştık ve kapatabildik.

Şimdi ise artık bu digital çağ için biz de önlemlerimizi alıp ekipmanlarımızı kurduk ve Online eğitime artık hazırız. Tüm branşlarda istenildiği takdirde derslerimizi yapabileceğimiz portal oluşturduk ve Hayal Et olarak Türkiye’nin her yerine Online hizmet verebileceğiz. Enstrümanı evinde olanlar için ayrı, olmayan öğrenciler için de farklı metotlarla hazırladığımız programlarla derslere başladık. Enstrüman eğitimi uzun ve meşakkatli bir süreç fakat insana çok iyi geliyor. Biz de bu dönemde bundan yararlanmak isteyen herkese ulaşmaya çalışacağız.

Özellikle resim derslerini işleme biçimimiz kurumumuzu sosyal medyadan takip edenler için hep beğenilirdi ve bununla ilgili sayısız geri dönüşler hep alırdık. “Keşke burada da olsanız” diye aldığımız mesajlar doğrultusunda artık derslerimizi digital ortamda Türkiye’nin her yerindeki çocuklarla ekran karşısında da yapabilmek için sanat kitleri oluşturuyor, talep edildiği takdirde evlerine kargolanacak şekilde 4 haftalık resim programları hazırlıyoruz. Kargosu eline geçtiğinde çocuğun elinde çalışmasını yapabilmesi için tüm malzemeleri olmuş olacak ve benimle ekran karşısında birlikte yapabilecek. Bununla ilgili siparişleri almaya başladık bile, benim için de heyecanlı bir başlangıç olacak.  YouTube videolarımızı izleyen çocuklar sayesinde ve onlardan gelen geri dönütlerle bu yolculuğa çıkma fikri daha da arttı bizde. Bakalım nasıl olacak!

Son olarak şunu söylemek isterim. Sanatın bağışıklığı arttırdığı şu günlerde;

Haydi durma HAYAL ET!