Hazırlayan/ Türkan KOÇ

Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği (BMMYK)’nın 2018 yılında yayınladığı “Küresel Eğilimler - 2018’’ raporuna göre 70.8 milyon kişi zulüm, çatışma, şiddet veya insan hakları ihlallerinin sonucu olarak yerinden edilmiş durumda. Bu sayı, BMMYK’nın yaklaşık 70 yıllık tarihinde tanık olduğu en yüksek sayı. Ve yine bu sayı, 20 yıl öncekinin 2 katı, geçen yılki sayıdan 2,3 milyon daha fazla ve Tayland ile Türkiye’nin ülke nüfusları arasında bir nüfusa denk geliyor. 70,8 milyon sayısı ılımlı bir tahmin olarak değerlendirilirken, günümüz itibarıyla bu insanların yalnızca yarım milyon kadarının resmi olarak sığınma talebinde bulunduğu ifade ediliyor.

BM Mülteci Örgütü raporunda, Türkiye’de çoğu Suriyeli olmak üzere 3,7 milyon mültecinin yaşadığı belirtilirken, nüfusuna oranla en çok mülteci kabul eden ülke ise Lübnan. Bu klasmanda Lübnan’ı Ürdün ve Türkiye izliyor. Türkiye aynı zamanda 83 bin 800 başvuruyla dünya çapında en çok yeni sığınma başvurusu yapılan 5. ülke konumunda.

20 Yılda iki katına çıktı

BM Mülteci Örgütü verileri, dünya çapında son 20 yıl içinde yerinden edilen kişilerin sayısının iki katına çıktığını gösteriyor. Ülkeleri içinde en çok yer değiştirenler, 8 yıldan uzun süredir iç savaşın sürdüğü Suriye ve uyuşturucu temelli şiddetin görüldüğü Kolombiya.

Verileri açıklanan mülteciler içinde başta Lübnan ve Ürdün olmak üzere başka ülkelere göç eden Filistinliler de var.

BM Mülteci Örgütü Başkanı Filippo Grandi, raporun açıklandığı tarihlerde Cenevre’de gazetecilere yaptığı açıklamada, mülteciler için iyi çözümün istikrar sağlandıktan sonra ülkelerine geri dönmek olduğunu vurguladı. Ancak Grandi “Barış yapamaz hale geldik” diyerek bunun hayata geçmediğini, ülkelerini terk eden kişilerin yüzde 20’sinin 20 yılı aşkın süredir sürgünde olduğunu da sözlerine ekledi.

En çok suriyeli sığınmacı Türkiye’de

Birleşmiş Milletler Mülteci Örgütü’nün resmi verilerine göre, dünya çapında yaklaşık 5 milyon 635 bin kayıtlı Suriyeli göçmen bulunuyor. İçişleri Bakanlığı’nın açıkladığı verilere göre ise bahsi geçen Suriyeli göçmenlerin yaklaşık 3 milyon 691 bini Türkiye’de yaşıyor.

Türkiye, sahip olduğu Suriyeli sığınmacı sayısı ile dünya üzerinde en fazla sığınmacı ağırlayan ülke konumunda. Suriyeli sığınmacıları ağırlayan ülkeler sıralamasında Türkiye’nin ardından sırasıyla Lübnan, Ürdün, Irak ve Mısır geliyor. Bu sayıları ülke nüfusuna oranladığımızda ise ilk sırayı Lübnan alırken, Türkiye üçüncü sırada yer alıyor.

Suriyeliler’in yüzde 54’ü erkek

Türkiye’deki kayıtlı Suriyeli sayısı Kasım 2019 tarihi itibarıyla bir önceki aya göre 6 bin 641 kişi artarak toplam 3 milyon 691 bin 333 kişi oldu. Bu kişilerin 1 milyon 998 bin 221’i (%54,19) erkeklerden, 1 milyon 689 bin 23’ü (%45,81) ise kadınlardan oluşuyor.

Dünyada en çok mültecinin barındığı ülkelerden biri olan Türkiye’nin uluslararası mülteci rejimine de uymasını zorunlu kıldı.

Ulusal düzenlemelerde karşımıza çıkan ve AB’ye tam üyelik sürecinde yürürlüğe konan Türkiye’nin iltica ve göç mevzuatı ve sisteminin AB müktesebatı ile uyumlu hale getirilmesi için en önemli belgelerin başında ise, 2005 yılında kabul edilmiş olan Ulusal Eylem Planı yer alıyor. Bu plan, Türkiye’nin ilticaya ilişkin politika, uygulama ve mevzuatında türlü değişiklikler meydana getiren bir belge.

Plan kapsamında Türkiye’nin iltica ve göç mevzuatı ve sisteminin AB müktesebatı ile uyumlu hale getirilmesi için yürürlüğe konması gereken yasal düzenlemeler, idari yapılanma ve fiziki altyapının tamamlanması için gereken yatırımlar ve alınması gereken tedbirler yer alıyor.

Sığınmacı mı/mülteci mi?

Türkiye Mültecilerin Statüsüne Dair 1951 BM Sözleşmesi’nin ilk imzacılarından biri, ancak taraf ülkelere tanınan bir seçenek ile coğrafi olarak Sözleşme’yi Avrupa’dan iltica edenler ile sınırlı uyguluyor. İşte bu nedenle Türkiye’deki dört milyon sığınmacı hem iç hukuka hem de bu sözleşmeye göre mülteci olarak tanınmıyor ve bu statünün kazandırdığı kimi haklardan yararlanamıyor.

Bu durumda mültecilik hala Türkiye’de kalıcı bir hukuki statüye sahip olmadan belirsiz ve geçici bir hayat sürmesi anlamına geliyor.

Yeni yasa entegrasyon açısından şartlı mültecilerin kalıcı bir statüye erişimini engelliyor. 2013 öncesi göç alanında yasasız bir dönem olduğu için en büyük sorunlarından biri ülkeye düzensiz yollardan girerken veya çıkış yaparken yakalanan göçmenlerin süre sınırı olmaksızın polis ve jandarma karakollarında, kimi zaman spor salonlarında kötü koşullarda alıkonulmasıydı.

Kalıcı misafirlerimiz

Suriye’deki çatışmaların artması sonucu Nisan 2011’den itibaren Suriyeliler’den kitlesel olarak ülkeye girişler başladı. Türkiye, bir açık kapı politikası izleyeceğini vurguladı. Yepyeni bir sivil kurumumuz olsa da, hükümet ikili bir yapı yaratmayı seçti ve Suriyeli mülteciler için Başbakanlığa bağlı olan AFAD yetkili kılındı. Bu durum Suriyeli mültecilerin kayıtlarının Göç İdaresi Genel Müdürlüğü’ne devredildiği 2015 yılı ortalarına kadar devam etti.

Suriyeliler’in statüleri uzun süre hukuki olarak belirsiz kaldı ve hükümet tarafından sürekli olarak misafir olarak anıldılar. Geçici Koruma Yönetmeliği ancak 2014 yılının Ekim ayında çıkarıldı. Ve Suriyeliler de diğer sığınmacı grupları gibi ama daha da belirsiz bir geleceğe mahkum edildiler çünkü geçici koruma statüsünün her zaman için tek bir karar ile kaldırılma ihtimali bulunuyor.

Son olarak, 16 Aralık 2013 tarihinde imzalanan ve 20 Mart 2016 tarihinde yürürlüğe giren Avrupa Birliği – Türkiye arasındaki ‘Geri Kabul Anlaşması’na değinmek gerekiyor. Geri Kabul Anlaşması Avrupa’da meydana gelen mülteci krizini çözmeyi amaçlıyordu.

Geri kabul anlaşması

Türkiye ile AB arasında, 2016 yılında imzalanan anlaşmayla Yunanistan'a Türkiye üzerinden giriş yapan ve Yunanistan'da iltica başvurusunda bulunmayan sığınmacıların Türkiye'ye iade edilmesi kararlaştırılmıştı. AB, bunun karşılığında Türkiye'ye toplam 6 milyar Avro mali yardım, kabul edilen her Suriyeli sığınmacı karşılığında bir Suriyeliyi yasal yollardan kabul etme ve Türkiye ile vize muafiyeti sürecinin hızlandırılmasını taahhüt etmişti.

Geri Kabul Anlaşması uluslararası hukuka aykırı olduğu iddiası üzerine gündemde geniş çapta tartışılmaya devam ederken, kısa bir süre önce Türkiye Doğu Akdeniz’de yaşanan sondaj gerilimi ve vize serbestisinin yürürlüğe girmemesi üzerine Geri Kabul Anlaşması’nı askıya aldığını duyurdu.

Anlaşma askıda

AB ile 2016 yılı Mart ayında yapılan 6 milyar avroluk pazarlık sonucu Suriyeliler’in dış politikada araçsallaştırılmasına da neden oldu. Böylece, Suriyeliler’in Türkiye’de tutulmasına para karşılığı söz verilen bir kitle haline geldiği yorumları yapıldı. AB, iki taksit halinde 6 milyar Avro’yu ödemeyi taahhüt ederken üzerinden üç yıl geçmesine rağmen bu paranın yalnızca 2.7 milyar Avro’sunun tahsil edilebildiği ifade edildi. 2020 yılında mülteciler için Türkiye'ye 1 milyar Euro aktarılması öngörülüyor. Avrupa Komisyonu'ndan yapılan açıklamada şimdiye kadar 2,7 milyar Avro fonun Türkiye'ye aktarıldığı belirtildi. Geri kalan 3 milyar avronun ise 2025'e kadar aktarılması planlıyor. Halihazırda 4,3 milyar avronun da yardım işlerini koordine eden kuruluşlar üzerinde yapılan sözleşmelere bağlandığı kaydedildi.

Öte yandan Türkiye’nin Suriyeliler için 40 milyar dolar harcadığı bizzat Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan tarafından ifade edildi. Suriyelilere bu büyüklükte para harcanması hükümetin Suriyeli politikasından rahatsız olan geniş bir kesimi daha da rahatsız etti.

Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, Temmuz 2019 tarihinde yaptığı bir açıklama ile AB ile Geri Kabul Anlaşması’nın askıya alındığını duyurdu. Doğu Akdeniz’de yaşanan sondaj gerilimi nedeniyle bu yönde bir açıklama yapan Çavuşoğlu, “Geri Kabul Anlaşması ve vize serbestisi aynı anda yürürlüğe girecek. Geri Kabul Anlaşması’nı askıya aldık” açıklamasını yaptı.

Transit ülke; Türkiye

Kuruluşundan 1980’li yıllara kadar, esas olarak göç alan ve göç veren ülke konumunda olan Türkiye, dünya konjonktüründe oluşan değişiklikler ile birlikte 1980’li yıllardan itibaren karşımıza, aynı zamanda transit ülke olarak çıkmaya başladı.

Uluslararası göç hukukuna göre transit ülke, yasal ya da yasadışı yollardan bir ülkeden bir başka ülkeye göç etmekte olan göçmen ya da mültecilerin, çıkış ülkelerinden hedef ülkelerine gitmek için sınırlarından geçtikleri üçüncü ülkeye verilen ad.

Transit ülke konumunun dışında Türkiye, aynı zamanda 1980’li yılların sonu 1990’lı yılların başından itibaren de önce Irak, Bulgaristan ve Yugoslavya, daha sonra ise tekrar Irak’tan olmak üzere kitlesel göç alan ülke haline geldi. Göç ve iltica anlamında ‘reformlar dönemi’ olarak adlandırabileceğimiz bu süreçte Türkiye, bir taraftan transit ülke konumunu sürdürürken, diğer taraftan ise uluslararası anlamda, özellikle de AB mevzuatına uygun bir şekilde göç politikalarını belirliyor ve yönlendiriyor.

Ulusal düzenlemelerde karşımıza çıkan ve AB’ye tam üyelik sürecinde yürürlüğe konulan Türkiye’nin iltica ve göç mevzuatı ve sisteminin AB müktesebatı ile uyumlu hale getirilmesi için en önemli belgelerin başında ise, 2005 yılında kabul edilmiş olan Ulusal Eylem Planı yer alıyor.

Düzensiz göçmenler artıyor

Türkiye, 2000’li yıllardan itibaren AB’nin talepleri çerçevesinde, ‘yasadışı’ göç ile mücadelede de önemli adımlar attı. ‘Yasadışı Göç tabiri yerine ‘Düzensiz göç’ ve ‘Kâğıtsız Göç’ olarak adlandırılan bu göçler, en basit anlamıyla gönderen, transit ve alıcı ülkelerin düzenleme normlarının dışında gerçekleşen göçler olarak tanımlanıyor. Her ne kadar düzensiz göç konusunda tam bir istatistikî bilgiye erişmek mümkün olmasa da, yakalanan kâğıtsız göçmen sayıları, konunun önemine dikkat çekiyor. Örneğin 2010 yılında 32 bin 667, 2011 yılında 44 bin 415 ve 2012 yılında 42 bin 690, 2013 yılında 39 bin 890, 2014 yılında 58 bin 647, 2015 yılında 146 bin 485, 2016 yılında 174 bin 466, 2017 yılında 175 bin 752, 2018 yılında 268 bin 3, 2019 yılı Ekim ayı sonuna kadar ise 371 bin 31 kâğıtsız göçmen Türkiye sınırları içinde yakalandı. Bu rakamlar doğrultusunda ülke genelinde yakalanan düzensiz göçmen sayısının 2013’ten günümüze dek sürekli olarak arttığı görülüyor.

Yakalanan düzensiz göçmenlerin dağılımı ise dikkat çekici. Buna göre yakalanan düzensiz göçmenlerin; yüzde 30’unun Edirne, Kırklareli, Tekirdağ’da, yüzde 23’ünün İstanbul’da, yüzde 22’sinin İzmir, Çanakkale, Balıkesir, Muğla, Aydın, Antalya ve Mersin’de yakalandığı belirtiliyor. Buna ek olarak Kars, Iğdır, Ağrı, Van, Erzurum, Muş, Hakkâri, Şanlıurfa, Gaziantep ve Hatay gibi neredeyse doğu ve güneydoğu illerimizin tamamında en az 1000 düzensiz göçmenin yakalandığı istatistiklerde görülüyor.

Yurtdışından Türkiye'ye göçedenler

Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK)’nun 2018 yılı verilerine göre; Türkiye'ye göç edenlerin sayısı 2018 yılında bir önceki yıla göre yüzde 23,8 artarak 577 bin 457 kişi oldu. Bu nüfusun yüzde 52,7'sini erkek, yüzde 47,3'ünü ise kadın nüfus oluşturdu. Türkiye'ye yurtdışından gelen nüfusun 110 bin 567'si Türkiye Cumhuriyeti (T.C.) vatandaşı iken 466 bin 890'ını yabancı uyruklu nüfus oluşturdu.

Türkiye'den göç eden kişi sayısı ise 2018 yılında bir önceki yıla göre yüzde 27,7 artarak 323 bin 918 oldu. Bu nüfusun yüzde 53,3'ünü erkek, yüzde 46,7'sini ise kadın nüfus oluşturdu. Türkiye'den yurt dışına giden nüfusun 136 bin 740'ı T.C. vatandaşı iken 187 bin 178'ini yabancı uyruklu nüfus oluşturdu.

Türkiye'ye 2018 yılında göç edenlerin illere göre dağılımı incelendiğinde, 201 bin 957 kişi ile en fazla göç alan ilin İstanbul olduğu görüldü. İstanbul'u sırasıyla 71 bin 337 kişi ile Ankara, 36 bin 674 kişi ile Antalya, 22 bin 660 kişi ile Bursa ve 14 bin 671 kişi ile İzmir takip etti.

Türkiye'ye 2018 yılında gelen yabancı uyruklu nüfusun içerisinde ilk sırayı yüzde 23,6 ile Irak vatandaşları aldı. Bunu sırasıyla yüzde 9,6 ile Afganistan, yüzde 8,4 ile Suriye, yüzde 7,5 ile Türkmenistan ve yüzde 6,8 ile İran vatandaşları izledi. Suriye'den gelip geçici koruma statüsü ile ülkemizde bulunan yabancılar bu çalışmaya dâhil edilmedi

5 Milyondan fazla Suriyeli

Resmi rakamlara göre 3 milyon 691 bin 333 kişi, gayri resmi rakamlara göre 5 milyondan fazla vatandaşının yer aldığı Suriye’ye özel bir başlık açmakta fayda var. Suriye'de 15 Mart 2011'de başlayan ve ardından iç savaşa dönüşen olaylar, Türkiye'nin bu ülkeye yönelik politikalarında da büyük değişimlere neden oldu.

Suriye’ye yönelik uygulanan politikaların sonucunu hep birlikte yaşarken, biz bugün gelinen noktada ülkemizdeki Suriyeliler’in genel durumuna rakamlarla bakalım. Değerlendirmeyi de siz değerli okurlarımıza bırakalım.

· Türkiye’deki kayıtlı Suriyeli sayısı 27 Kasım 2019 tarihi itibarıyla bir önceki aya göre 10 bin 730 kişi artarak toplam 3 milyon 691 bin 333 kişi oldu. Bu kişilerin 2 milyon 592’si (yüzde 54,19) erkeklerden, 1 milyon 690 bin 743’ü (yüzde 45,81) ise kadınlardan oluşuyor.

· Yaş aralığı tablosuna göre 0-18 yaş aralığında 1 milyon 736 bin 94 Suriyeli bulunuyor. 10 yaşın altındaki Suriyeli sayısı ise 1 milyon 74 bin 911 kişi (Yüzde 29). 0-18 yaş aralığında olan çocuklarla, Suriyeli kadın nüfusunun toplamı ise 2 milyon 597 bin 761. Bu sayı toplam Suriyeli sayısının yüzde 70,37’sine denk geliyor.

· Genç nüfus olarak tanımlanan 15-24 yaş aralığında 832 bin 255 kişi bulunuyor. Suriyeli genç nüfusun toplam Suriyeli sayısındaki oranı yüzde 22,55. Türkiye’nin genç nüfus oranı ise yüzde 15,8.

· Geçici barınma merkezlerinde kalan Suriyeliler’in sayısı 27 Kasım 2019 tarihi itibarıyla 61 bin 781 kişi olarak açıklandı. Bu sayı geçen ay (Ekim 2019) 62 bin 673 kişi, 2019’un başında 143 bin 558 kişi, 2018’in başında ise 228 bin 251 kişiydi. Buna göre kamplarda yaşayan Suriyeli sayısı 2019’un ilk 11 ayı içerisinde 81 bin 177 kişi azaldı. Suriyelilerin yalnızca yüzde 1,67’si kamplarda yaşıyor.

· Göç İdaresinin 27 Kasım 2019 tarihli verilerine göre en çok Suriyelinin yaşadığı şehir 555 bin 179 kişi ile İstanbul olurken, Suriyelilerin en az olduğu şehir ise 21 kişi ile Bayburt. Bayburt’u 37 kişi ile Artvin, 46 kişi ile Tunceli takip ediyor.

· Geçici koruma altına alınan kayıtlı Suriyelilerin Türk nüfusuna oranı ise ülke genelinde yüzde 4,5. TÜİK tarafından Türkiye’nin nüfusu son olarak 82 milyon 3 bin 882 olarak açıklandı.

· İçişleri Bakanlığı tarafından yapılan açıklamada Türk vatandaşlığı verilen Suriyeli sayısı 92 bin 280 kişi olarak açıklandı. Bu kişilerin 47 bini yetişkin, 45 bin 280’i ise çocuk. (1 Ağustos 2019 tarihi itibarıyla)

· İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, 19 Eylül 2019 tarihinde yaptığı açıklamada, Türkiye’de doğan Suriyeli bebek sayısının 450 bin civarında olduğu belirtti.

· İçişleri Bakanı Süleyman Soylu 20 Kasım 2019 tarihinde yaptığı açıklamada, ülkesine dönen Suriyeli sayısının 368 bin 217 olduğunu belirtti.

· Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı tarafından 31 Mart 2019 tarihinde yapılan açıklamaya göre Türkiye’de çalışma izni verilen Suriyeli sayısının 31 bin 185 kişi olduğu belirtildi.

· Ticaret Bakanlığı tarafından yapılan açıklamaya göre 26 Şubat 2019 tarihi itibarıyla en az bir ortağı Suriye uyruklu olan şirket sayısının 15 bin 159 olduğu belirtildi.

Göç idaresi bilgi vermiyor

Göç ve Mülteciler konulu özel sayımızda bu çalışmayı yaparken bu konuda yetkili kılınmış tek kurum olan Göç İdaresi Genel Müdürlüğü’nün de görüşlerini yansıtmayı arzu ettik. Göç İdaresi Genel Müdürü Abdullah Ayaz’dan röportaj talep etmemize ve ısrarla aramamıza rağmen 15 gün süreyle kendisinden olumlu ya da olumsuz bir yanıt alamadık. Özel sayımızın yayınlanacağı tarih yaklaştığı için de 15 günün sonunda röportaj talebimizi geri çekmek zorunda kaldık. Haberde geçen bilgi ve sayıları özel bir hassasiyetle derlememize rağmen görevlerinden biri de kamuoyunun doğru bilgilenmesi olan Göç İdaresi Genel Müdürlüğü’nün gazetecilerin bilgiye erişmesini engelleyici ve açıklama yapmaktan kaçınan bu tavrını siz değerli okuyucularımızın takdirine bırakıyoruz.