ELİF ŞAHİN HAMİDİ

Maltepe Üniversitesi Rektör Yardımcısı, felsefe profesörü Betül Çotuksöken, Türkiye'nin en önemli akademisyenlerinden iktisatçı Prof. Dr. Korkut Boratav, DİSK Basın İş Sendikası Genel Başkanı Faruk Eren, yazar, seslendirme sanatçısı ve televizyoncu Yekta Kopan 9 Eylül Gazetesi okurları için pandemi sonrasını yorumladı.

1- Bunalımların ardı arkası gelmeyecek!

Covid-19 salgını sona erdiğinde nasıl bir dünya bekliyor insanlığı? Distopik (otoriter-olumsuz) bir dünya mı, yoksa ütopyaların gerçekleştiği bir dünya mı? Bu konuda kimi tarihçiler, filozoflar, bilim insanları karamsar bir dünya öngörürken, kimileri ütopyaların gerçek olacağı kanısında.

Maltepe Üniversitesi Rektör Yardımcısı, felsefeci Prof. Dr. Betül Çotuksöken, salgın sonrası dünyanın hem distopik hem de ütopik bir yanı olacağına inanıyor.

Salgınların süreklilik göstereceğine vurgu yapan Prof. Dr. Betül Çotuksöken, “Bilim insanlarının da öngörüleri bu yönde. Bunalımların ardı arkası kesilmeyecek gibi bir sezgim var. İnsan karşılaşmaları çeşitlendikçe, her şey daha da karmaşık ve hatta belirsiz bir duruma geliyor. İnsanı arada olan bir varlık olarak değerlendiriyorum. İnsanların arada oluş durumları çeşitlendikçe, bunalımlar da artacak. Bir bakıma bu distopik bir durum gerçekten” diyor.

Etik bilginin değeri

Yeni durumun, yaratıcılığımızı da kışkırttığını belirten Çotuksöken'e göre sorunlara çare bulabilmek için, her zamankinden daha çok düşünmek, her zamankinden daha çok çalışmak zorundayız. Çotuksöken, “Bu da işin olumlu yanı. Hastalıklarla, salgınlarla savaşımda sıkıntılı dönemlerin daha başarılı olduğu herkesçe bilinmekte. Ütopya tarafının öne çıkması da bilginin, özellikle bilimsel bilginin egemenliğinin gittikçe artıyor olmasında somutluk kazanıyor. Bilgi öne çıkıyor, bilgi olmayan da gündemden gittikçe düşüyor. Yaşadığımız küresel salgın için bilgisi olmayanın diyebileceği bir şey var mı? Bilgisi olmayanın temsilcileri bana kalırsa silindi gitti. Başta bilimsel bilgi olmak üzere, her türlü bilgi, örneğin etik nitelikli bilginin de değeri bu dönemde daha iyi anlaşılacak”

Kamu adına denetim

Çotuksöken, salgın sonrası dünyada insanın çok daha kontrol edilebilir bir varlık olacağına dikkat çekti: “İnsanın denetlenebilirliği daha çok artacak. Ancak kendi kendisini denetleyemeyen, sınırları üzerinde düşünemeyen ya da kendini bedeninin, arzularının, isteklerinin, hazlarının ölçüsüzlüğüne terk etmiş olan kişileri denetlemek olumsuz olarak değerlendirilebilir mi? Özerkliğini fark edemeyen ya da etmeyen, kendini bilgi olmayanın sözde rahatlığına terk etmiş olanların denetlenmesini önemli buluyorum. Aslında tek tek kişiler öyle bir eğitimden geçmeli ki kendi sınırları üzerinde, olanakları üzerinde düşünebilmeliler. Ayrıca, ‘başka’yla, ‘öteki’yle olan ilişkileri üzerinde düşünebilmeliler; davranışlarının, eylemlerinin ya da ilişkilerinin ardındaki istemenin dayandığı temeller, ilkeler üzerinde düşünebilmeliler. Bunu başaramayanların da farklı desteklerle yapabilmesi sağlanmalıdır. Sırasında bu, bir denetim ya da kontrol şeklinde de ortaya çıkabilir. Bir türlü erginleşemeyenler için de kamu yönetimi önlem alabilir. Ancak bu önlemin niteliği gerçekten çok önemli; yerine göre bu önlemler dijital önlemler olabilir. Benim şöyle bir öngörüm daha var: Makinalar bizi sonunda daha dürüst yapacak.”

Eğitimin niteliği önemli

Bu salgın eğitimi de yeniden düşünmeyi, yeniden kurgulamak gerekli kılıyor. Çotuksöken, eğitimde nasıl bir dönüşüm öngördüğüyle ilgili şunları aktardı: “Çevrimiçi eğitimin varlığı öne çıkacak. Bu türden öğrenimin kişilere kolayca ulaşabilmesinin yolları daha büyük bir hızla açılıyor. Bu durum bir bakıma eğitimde, öğrenimde büyük bir iyimserlikle, olanakların artması olarak yorumlanabilir. Ama nitelikli eğitime ulaşmak konusunda yine de çekincelerim var. Uzaktan öğrenimin, çevrimiçi eğitimin niteliği üzerinde her zamankinden çok düşünmeliyiz. Çevrimiçi kanallardan mükemmel içerikler akabilmeli. Bu noktada benim çekincelerim var doğrusu.”

2- Gazetecilerin özlük hakları tehdit altında

Gazetecilik hiçbir zaman kolay bir meslek olmamıştı. Ama Covid-19 salgını gazeteciliği ve gazetecileri bir kat daha zora soktu. Sahada görev yapmaya devam eden gazetecilerin işi her geçen gün daha da zorlaşırken evden çalışmak zorunda olan gazeteciler başka sorunlarla yüz yüze geldi. DİSK Basın İş Sendikası Genel Başkanı gazeteci Faruk Eren, “Evden çalışma sistemi, medyanın birçok alanında kalıcı hale gelecek, bu da çalışanlar için ciddi bir sorun” diyor.

Eren, salgın sonrası yaşanacak değişiklikten gazeteciliğin de etkileneceğini belirterek şunları söylüyor: “En önemli etki, yeni teknolojik olanakların kullanılması olacak. Birçok röportaj yüz yüze değil, internet üzerindeki platformlardan yapılmaya başlanacak. Salgının bir başka etkisi de yazılı basına yönelik olacak. İnsanların gazete almaktan çekinmesi ve uygulanan karantinalar nedeniyle gazete satışları ciddi oranda düştü. Bu nedenle birçok gazete sorun yaşıyor, yaşayacak. Dijital mecralara yönelmede ciddi bir artış yaşandı, bu eğilim salgın sonrasında da sürecek.”

Evden çalışma sorun

Eren, salgın sonrası bir diğer değişikliğin de evden çalışma sistemi olacağına ve bu sistemin yol açacağı sorunlara işaret etti: “Evden çalışma sistemi, medyanın birçok alanında kalıcı hale gelecek. İşverenler ofis, ulaşım, yemek gibi masraflarından kaçınmak için bazı alanlarda evden çalışmayı devam ettirmek eğiliminde olabilirler. Bu da gazeteciler için özlük hakları açısından yeni bir mücadele başlaması anlamına geliyor aynı zamanda.”

Eren, salgın döneminde medyadaki yanlış ve yanıltıcı haberlere de değinerek şunları söyledi: “Salgın günlerinde sosyal medya hesaplarından çok sayıda yalan, yanlış, panik yaratıcı ya da salgını küçümseyen haberlerin/söylentilerin yayılması, gerçek gazeteciliğin önemini bir kez daha gözler önüne serdi. Neyin haber olduğu, haberin nasıl yapılması gerektiği, gazetecilik ilkeleri göz ardı edildiğinde neler olacağı ortaya çıktı. Bu nedenle gerçek gazeteciliğin daha da önemseneceğini düşünüyorum. Salgın sırasında yetkililerin açıkladığı veriler toplumda kuşkuyla karşılandı, gazetecilik yapmanın güç olduğu ülkelerde gazeteciler kamuoyuna gerçek bilgileri ulaştırmada ve bilgilere ulaşmakta büyük engeller yaşadı.”

Gazetecilere baskı sürüyor

Gazetecilere yönelik gözaltı ve tutuklamaların salgın sürecinde de devam ettiğine dikkat çeken Eren, “Bu süreçte salgın haberi yaptı diye çok sayıda gazeteci ifade verilmeye çağırıldı, hatta tutuklandı. Gazeteciler salgın nedeniyle sadece yaptıkları haberler için değil, sosyal medya üzerinden yaptıkları şakalar nedeniyle bile evlerinde polisleri görmek zorunda kaldı. Örneğin bir gazeteci (Hakan Gülseven) Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın İBAN numarası verip halktan para yardımı istemesi üzerine attığı tweet’te “Zırnık yok” dedi. Gazetecinin evi polisler tarafından basıldı, gözaltına alındı. Aynı konuda bir başka gazeteci (Hakan Aygün), yine tweeter üzerinden yaptığı bir espri nedeniyle tutuklandı. Türkiye’de yüzün üzerinde gazeteci tutuklu, hapishanelerde. Bu gazetecilerin salgın sırasında tutuksuz yargılanmaları dahi sağlanmadı. Tam tersi gazetecilerin içeride tutulması için özel düzenlemeler yapıldı. Covid-19 salgını sonrasında da gazetecilerin üzerindeki baskıların artarak süreceğine yönelik çok sayıda veri bulunuyor. Bunun örneklerini, iktidarın kontrolünde olmayan çok az sayıdaki televizyon kanalları ve gazetelere RTÜK ile Basın İlan Kurumu aracılığıyla uyguladığı cezalarda görüyoruz.”

İşten çıkarmalar olacak

Eren, bundan sonra gazetecilerin işten çıkarıldığı haberlerinin çok duyabileceğini ve gazetecilerin internet üzerinden işlerini yapmaya devam edeceklerini belirtti: “Salgın sırasında iktidar kontrolündeki medyada çalışanlara yönelik onur kırıcı uygulamaları yaşadık. Örneğin bir televizyon kanalı (CNN Türk) dışarıda çalışan muhabir, kameraman ve ulaştırma görevlilerinin binaya girmesini engelledi ve onları bahçeye kurulan konteynerda çalışmaya zorladı. Bu duruma itiraz eden gazeteciler işten çıkarıldı. Zaten iktidar sübvansiyonu ile ayakta kalan, izlenirliği olmayan kanallardan daha çok işten çıkarma haberleri duyabiliriz.”

3- Radikal bir dönüşüm ister istemez gündemdedir

Covid-19 salgını, küresel çapta ekonomiye de büyük bir darbe vurdu ve uzmanlar, salgın sonrasında daha da büyüyecek olan ekonomik krize, işsizliğe dikkat çekiyor. Prof. Dr. Korkut Boratav salgınla birlikte artan işsizliğe ve emeğin üretimden koptuğuna vurgu yaparken “Son iki yılın uzantısı olarak, sadece bir ekonomik krizden değil, insanî dramlar içeren ağır bir toplumsal bunalımdan geçiyoruz. Radikal, köktenci bir dönüşüm, ister istemez gündemdedir” diyor.

Türk ekonomisinin 2018 ve 2019 yıllarını bir ekonomik kriz ortamında geçirdiğini hatırlatan Prof. Dr. Korkut Boratav, “Bu kriz, özellikle emekçi sınıfları sarstı. Sadece enflasyonun tetiklediği reel ücret, maaş kayıpları değil, artan işsizlik nedeniyle de… İşsizlik 2019 boyunca hem toplam hem de oran olarak yükseldi” yorumunu yapıyor.

Boratav, Ocak 2020’de ekonomik krizin aşılma belirtilerinin ortaya çıktığını, ancak salgınla birlikte bunun tersine döndüğünü belirtti: “12 ay öncesine göre ilk kez istihdam artışları ortaya çıktı. Ekonominin sürükleyici sektörü olan sanayide de üretim artışları gerçekleşmeye başladı. Bu olumlu işaret, korona salgınıyla birlikte sert bir biçimde tersine döndü. Emek üretimden koptu; ekonomik bunalımın yeni dalgası böyle tetiklendi.”

Yoksullara kaynak sınırlı

Boratav, ilan edilen ekonomik paketle ilgili şunları söyledi: “İktidar, salgın sonrasında 100 milyar TL’lik bir ekonomik paket ilan etti. Bu paketin bazı öğeleri TBMM’den geçen son torba yasaya yedirildi. Çoğunluğu ilk aşamada bütçe dışını kapsayan banka kredilerinin canlandırılmasına ve şirketlere dönük teşvik önlemlerden oluşuyor. Salgına dönük önlemlerden en sert etkilenen emekçi ve yoksul katmanlara ayrılan ek sosyal harcamalar ise milli gelirin sadece yüzde 2,6’sı oranına ulaşmaktadır. Benzer ülkelerde uygulanan korona sonrası önlemlerin oranı ile karşılaştırılırsa çok sınırlıdır.”

Boratav'ın gelecekle ilgili öngörüleri ise şöyle: “IMF, 2020’de Türkiye ekonomisinin yüzde 5 oranında küçüleceğini öngörüyor. Bu, bence iyimser bir öngörü. Yine de Türkiye’de kişi başına milli gelirin üç yıldan beri sürekli gerilemiş olduğunu ortaya koymaktadır. Ortalama olarak yoksullaşan bir Türkiye toplumunun emekçi sınıfları ilaveten bölüşüm kayıpları ile de sarsılmıştır. Salgın sonrasında “hiçbir şey eskisi gibi devam edemeyecek” anlayışı yaygınlaşmaktadır. Radikal, köktenci bir dönüşüm, ister istemez gündemdedir. Bugünkü iktidar bu dönüşümün önündeki en büyük engeldir. Her şey halk muhalefetini sahiplenecek, iktidara taşıyacak ilerici, solcu, siyasi akımların güçlenmesine bağlıdır.”

4- Sanatçılar için yeni hukuksal normlar gerek

Salgın pek çok kültür-sanat faaliyetinin iptaline ya da ertelenmesine neden oldu. Ama dijital dünya kültür-sanat faaliyetlerini evlerimize taşıdı. Tiyatrolar, sergiler, yazar söyleşileri artık ekranlar aracılığıyla karşımızda. Peki ama bütün bu sanat dallarıyla uğraşan sanatçıların hakları ne olacak? Seslendirme sanatçısı ve yazar Yekta Kopan’a salgın sırasında ve salgın sonrası dünyada sanatın etkisini, sanatın ve sanatçının bu süreçten nasıl etkilendiğini ve etkileneceğini sorduk. Özellikle kültür-sanatın fiziksel varlığıyla dijital becerilerini birleştirme konusunda çok hızlı ve çok çeşitli çözümler ürettiğini belirten Kopan, “uzunca bir süre büyük etkinlikler zor görünüyor ama o konuda da hızlı çözümler üretilecektir. Burada önemli olan sanat üreticisinin haklarının korunması” diyor. Kültür-sanatın, insanları ayakta tuttuğunu belirten Kopan, önümüzdeki dönemde bu alandaki dijital becerilerin daha da gelişeceğine işaret ediyor: “İlk günlerde bilimin şekillendirdiği, teknolojinin yön verdiği ve kültür-sanatın ayakta tuttuğu bir süreç vardı karşımızda. Herkes bilime kulak veriyor, bütün gelişmeleri teknoloji aracılığıyla takip ediyor, kültür-sanat paylaşımları sayesinde de akıl sağlığını koruyordu. Önümüzdeki süreçte bu üç yapının öneminin daha da artacağını, daha da güçleneceklerini söyleyebilirim. Özellikle kültür-sanat fiziksel varlığıyla dijital becerilerini birleştirme konusunda çok hızlı ve çok çeşitli çözümler üretti. Önümüzdeki yıllarda da bu becerisini artıracağına inanıyorum.”

Uzunca bir süre büyük sanatsal etkinliklerin yapılmasının pek mümkün olmadığını belirten Kopan “Burada önemli olan sanat üreticisinin haklarının korunması” diyor: “Elbette, uzunca bir süre büyük etkinlikler zor görünüyor ama o konuda da hızlı çözümler üretilecektir. Burada önemli olan sanat üreticisinin haklarının korunması. Bu noktada da sanat hukukunun da yeni formlar belirlemesi gerektiğini net bir şekilde gördük; dijital telif hakları, bu hibrid yapıyı kapsayacak yeni sözleşmeler vb.”

İnsan ekseni önemli

Kopan, ekonomik sarsıntının herkesi etkileyeceğine vurgu yapıyor ve şunları söylüyor: “Süreci ilk günden beri, soğukkanlılıkla karşılayan yine ticaretin büyük oyuncularıydı. Bu süreçte Türkiye’de 3 milyon kredi kartı sahibi, ilk kez internet üstünden alışveriş yapmış durumda. Yani online satış dünyası, 3 milyon yeni müşteriyi kapıdan içeri sokmayı başardı. Ekonomik sarsıntı hepimizi yerinden hoplatacak ama büyük oyuncular için ayakta durmak daha kolay olacak. Ama ilk ay geride kaldığında ticaretin büyük oyuncularının, küçük işletmeler karşısında bazı konularda geride kaldığını görüyoruz. Bu konuları birkaç kelimeye indirgemek kolay değil ama “samimiyet, dünyayla ilişki kurmak, ortak dertlere sahip olmak” diyebilirim. Ege’deki küçücük bir tarım işletmesi, büyük market zincirlerine rahatlıkla kafa tutabilmeye başladı. Küçük yapılar aracıların ortadan kalktığı, kendilerini karşısındaki insanlara daha iyi ifade ettikleri bu süreci iyi değerlendirdi. Büyük yapılar hâlâ “tüketici/müşteri” eksenindeyken, küçük yapılar “insan” eksenine geçti. Önümüzdeki dönemi belirleyecek kavramlardan birinin de bu olduğuna inanıyorum.

Kısacası bu dönem “dayanışma-paylaşım-sadelik-tasarruf” kavramlarını öne çıkardı. Bunların ne kadar kalıcı olacağını hem zaman hem de bireylerin davranış sürekliliği gösterecek.