Türkiye Cumhuriyeti’nin yüzüncü yılını kutlayacağımız 29 Ekim 2023 tarihine bugün itibariyle tam bir yıllık bir süre kalmış bulunuyor. Devletlerin tarihinde bir yüzyılı geride bırakmak önemli bir adımdır ve bu süre içerisinde beklenen şeylerin başında kurumsallaşma meselesinin çözülmüş olması gelmektedir. Türkiye Cumhuriyeti’nin bu süre zarfı içerisinde farklı alanlarda hayata soktuğu devrimler ve uygulamalar aracılığıyla bambaşka bir zihinsel ve kültürel iklimi tepeden inme bir şekilde gerçekleştirme yolunda adımlar attığını söyleyebiliriz. Bu noktada bugün halen yaşanan bütün eksikliklerine karşın cumhuriyet fikrinin son derece büyük bir adım olduğu gerçeğini ve bu adımla birlikte ülke insanlarının hayatlarının doğrultusunun değişmiş olduğunu belirtmeliyiz. İşte tam bu noktada yazının konusunu oluşturan cumhuriyet ile spor bağlantısının bu süre zarfı içerisinde nasıl bir çizgi izlediği gerçeği önem arz etmektedir. Çünkü spor ile siyaset arasındaki bağlantının kodlarının çözümlenmesi bize aynı zamanda bu ülkede başta siyaset kurumu olmak üzere pek çok alanda yaşananlar hakkında da bilgi sahibi olmamıza yardımcı olabilecektir. Bu açıdan özellikle cumhuriyetin kuruluş döneminde atılan adımlar son derece dikkat çekici ve bir o kadar da ileri görüşlü bir anlayışın yansımasını içermektedir.

'YAVUZ VE GÜRBÜZ EVLATLAR İSTERİM'

Mustafa Kemal, 1 Ekim 1926 tarihinde kendisini ziyarete gelen Türkiye İdman Cemiyeti İttifakı heyetine dönük olarak yaptığı konuşmada spora dair şu sözleri söylemiştir: “Açık ve kat’i olarak söylemeliyim ki, başarılı olmak için her türlü yardımdan ziyade milletçe sporun anlam ve değerinin anlaşılması, ona kalpten sevgi gösterilmesi ve onu vatan görevi saymak lazımdır… Bu neticeyi görmezsem, hakkınızdaki güvenim o zaman ortadan kalkar. Fakat sizin kadar vatansever insanların bunda başarıya ulaşamayacaklarına ihtimal verilebilir mi?... Efendiler, gürbüz ve yavuz evlatlar isterim. Bunları yetiştirmek, tedbirlerini ve mesuliyetini üzerine almış adamlarsınız… Bir topluluk yalnız sporla renk ve kuvvet değiştirmez. Orada hâkim olan sıhhi, içtimai, medeni birçok sebep ve şartlar teminine yarar teşebbüslerde bulunmak ve tedbirler almak gerekir ki, bu olabilsin.” (Atabeyoğlu, 1985, 2191-2192).

Bu konuşma içerisindeki yavuz ve gürbüz evlatlar isterim cümlesi üzerinden dönemin spor politikası şekillenmiştir. Bu dönem yüzyılın başından itibaren cepheden cepheye koşturmak zorunda kalan ve son derece sağlıksız koşullar nedeniyle güçten düşen bir milletin, yaşadığı sorunlara karşı spor olgusunun önemini kavramış bir liderin yaklaşımını ortaya koyması açısından ilginç bir görünüm arz etmektedir. “Her yönetim biçimi, bütün toplumsal organizasyonlara karakterini verir. Bu açıdan yeni kurulan Türkiye Cumhuriyeti devletinin spor kurumu ile olan ilişkisine aynı zamanda rejimin kendisini göstermek istediği diğer bütün alanlar gibi önem atfedilmiştir. Uzun yıllar boyunca yaşanan savaşlar nedeniyle çelimsizleşmiş ve zayıf düşmüş ülke insanlarını daha sağlıklı bir hale getirebilmek amacıyla, yeni kurulan Türkiye Cumhuriyeti’nin üzerinde önemle durduğu alanlardan biri de spor olmuştur. Türkiye’de sporun tarihi, bir anlamda spor ve siyaset ilişkisinin de tarihidir.” (Talimciler, 2019, 410).

İLK FUTBOL BAŞKANI ÖNİŞ

13 Nisan 1923 tarihinde Türkiye Futbol Heyeti Müttehidesi adı ile Türkiye Futbol Federasyonu kurulmuş ve ilk başkanlığına Yusuf Ziya Öniş seçilmiştir. Futbol Federasyonunun Uluslararası Futbol Federasyonuna (FİFA) üyelik başvurusu 21 Mayıs 1923 tarihinde kabul edilmiş ve Türk milli futbol takımı cumhuriyetin kurulmasından üç gün önce 26 Ekim 1923 tarihinde 2-2 berabere bitecek olan ilk uluslararası karşılaşmasını Romanya milli takımı ile oynamıştır. Türk sporunun ilk örgütü olan TİCİ tarafından organize edilen amatör ligler 1923-24 sezonundan itibaren, İstanbul, Ankara, İzmir, Eskişehir, Adana ve Trabzon’da oynanmaya başlanmıştır. Lig örgütlenmesinin yeniden ve düzenli bir biçimde başlamasıyla birlikte Türkiye’de futbola olan ilgi de katlanarak artmaya devam etmiştir. 1923-1937 yılları arasında adı geçen iller de oynanan futbol karşılaşmalarının yanı sıra Türk milli takımı ve Fenerbahçe, Galatasaray, Beşiktaş gibi kulüp takımları, özel maçlar yapmak suretiyle Türkiye’de futbola duyulan ilginin canlı kalmasına katkıda bulunmuşlardır.

SAVAŞLA SPOR BİÇİMLENDİRİLDİ

1930’lu yıllar dünyada yeni bir savaşın ayak seslerinin hissedildiği döneme karşılık gelmektedir ve bu dönem içerisinde sportif faaliyetler içinden geçilen siyasi ve ekonomik gelişmelere paralel olarak yeniden biçimlenmiştir. Ülke sporuna yön çizme amacıyla dönemin ünlü Alman spor bilimcisi Carl Diem Türkiye’ye davet edilmiş ve kendisinden ayrıntılı bir rapor talep edilmiştir. Carl Diem’in önerisi ile inşa edilen Ankara 19 Mayıs Stadyumunun 1936 yılındaki açılış konuşmasında Başbakan İsmet İnönü, spora ve sporculara verilen önemi şu sözleri ile dile getirmiştir: “Türkiye’yi idare edenler stadyumu en kıymetli bir mektep gibi her yerde kurmaya çalışacaklardır. Türkiye’nin istikbalini idare edecek olan genç nesiller açık havada, açık meydanlarda yetişecektir.” (Atabeyoğlu,1991, 141).

Genç cumhuriyetin spor alanındaki ilk eseri olan Ankara 19 Mayıs Stadyumunun 2018 yılında yıkılmış olması geçmişle geleceği bütünleştirme konusunda bu ülkenin diğer bütün alanlarda olduğu gibi spor alanında da ne kadar hazırlıksız ve bir o kadar da ilgisiz olduğunun göstergesidir.

1936 YILI UNUTULMAZ

Cumhuriyetin bütün istek ve arzusuna karşın sporu tabana yayma ve spor yapan birey sayısını arttırma konusundaki adımlar dönemin koşullarının da etkisi ile başarılı olamamıştır. Tam aksi doğrultuda görüşler ileri sürülmesine karşın futbol, diğer bütün spor dallarının önüne geçmiş ve onu uluslararası alanda kazanılan madalyalar ile ata sporu güreş takip etmiştir. 1936 Berlin olimpiyatlarında Yaşar Erkan altın, Ahmet Kireççi gümüş madalya kazanmışlardır. İkinci dünya savaşının ardından Londra’da gerçekleştirilen olimpiyat oyunları ise 2020 yılında Tokyo’da düzenlenen olimpiyat oyunlarına kadar Türkiye’nin olimpiyatlarda en fazla madalya kazandığı yıl olma özelliğini korumuştur. Güreşte altısı altın ve dördü gümüş olmak üzere on madalya kazanılmış ve bir bronz madalya da Ruhi Sarıalp ile 3 Adım Atlama yarışmasından olmak üzere on bir madalyaya ulaşılmıştır.

MİLLİ LİG KURULDU

1950 ile 1980 yılları arasında ülkenin içinden geçtiği siyasal aşamalar beraberinde sportif alanı da yakından etkilemiş ve uluslararası spor karşılaşmalarında Türkiye, Avrupa torbasından kura çekimlerine katılmaya başlamıştır. 1959 yılında Türkiye Milli Futbol Ligi kurulmuş ve futbol ilk kez tüm ülkeye yayılan bir etkinlik türü olarak kendisini daha da fazla hissettirmeye başlamıştır. 1960’lı yılların ortasında ikinci ve ardından üçüncü liglerin kurulması ile futboldaki takım sayısı çoğalmış olup böylece futbol, tüm Anadolu’da yaygın bir biçimde oynanmaya başlamış ve bugün var olan kulüplerin büyük bir çoğunluğu bu dönemde kurulmuşlardır.

GÖZTEPE AVRUPA'YI TİTRETTİ

Ordu milli takımının futbolda 1955 yılında İtalyan ordu milli takımını 3-2 yenerek dünya şampiyonluğunu kazanmasının yanı sıra Göztepe kulübünün 1969 yılında Avrupa Fuar Şehirleri Kupasında (Bugünkü UEFA Avrupa Ligi) çeyrek finale yükselen ilk Türk takımı olması, futbol alanında sayılabilecek başarılardır. Türkiye deplasmanlı basketbol ligi 1966-67 sezonunda oynanmaya başlanmış ve ilk şampiyon da Altınordu kulübü olmuştur. 1971 yılında Türkiye’nin Akdeniz Oyunlarına ev sahipliği için inşa edilen 70 bin kişilik İzmir Atatürk Stadyumu hizmete açılmıştır. 1972 yılında Cemal Kamacı profesyonel ringlerde Avrupa şampiyonluğuna ulaşan ilk Türk boksörü olmuştur. Bir diğer önemli başarıyı ise Ahmet Enünlü, 1974 yılında dünya vücut geliştirme şampiyonluğunu kazanarak elde etmiştir.

BASKETBOL ÜST ÜSTE BAŞARILAR

1980 sonrası sporun lokomotifi olma özelliğini sürdüren yine futboldur buna karşın özellikle Naim Süleymanoğlu ile Halter alanında elde edilen başarıları ve tabii ki başta kadın voleybolundaki kulüp takımları ile A milli takımdaki kadın voleybolcuların yarattığı büyük etkiyi de eklemeliyiz. Ayrıca basketbol alanında da kulüp takımları düzeyinde hem kadınlarda hem de erkeklerde Euroleague ve Eurocup’da elde edilen şampiyonlukların yanı sıra milli takımın dünya ikinciliği de listeye eklenmesi gereken başarılı sonuçlar arasında yer almaktadır. Bütün ağırlığı üzerinde toplayan futbolda ise 2000 yılında Galatasaray’ın UEFA kupasını kazanması ardından da Avrupa Süper Kupayı müzesine götürmesi ile başlayan ve 2002 yılında A milli takımın dünya üçüncülüğü ile taçlandırılan bir süreç yaşanmıştır. Aradan geçen yirmi yıl içerisinde ise 2008 Avrupa Şampiyonasında oynanan yarı final dışında herhangi bir başarı bulunmamaktadır.

İLK GENÇLİK VE SPOR BAKANI SEZGİN

Devletin spora ve spor politikalarına ilişkin bakışının ne olduğunu ortaya koyması açısından son elli yıllık zaman diliminde gerçekleştirilen uygulamalara bakılması yerinde olacaktır. “Türkiye’de devletin sporu nereye koyacağı ve hangi bakanlığa bağlayacağına ilişkin belirsiz yaklaşımının, 3 Kasım 1969 tarihinde Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk Gençlik ve Spor Bakanı olarak İsmet Sezgin’i atamasından günümüze dek devam etmekte olduğunu görmekteyiz. Burada sporun hangi bakanlığa bağlanması gibi bir şaşkınlık durumu da sürüp gittiğini önce 13 tane Gençlik ve Spor bakanı ardından 3 tane Milli Eğitim, Gençlik ve Spor Bakanı ve daha sonra 13 tane Gençlik ve Spordan Sorumlu Devlet Bakanı ve son olarak da dört adet Gençlik ve Spor Bakanı ile yola devam edildiğini görüyoruz. 50 yıl içerisinde spor-siyaset birlikteliğinde 33 tane bakanın görevde bulunduğunu veyahut bir başka deyişle bir buçuk yılda bir bakan değişimi yaşandığını da söyleyebiliriz. Türkiye’de bakanların değişimiyle birlikte alt kadroların ve burada yaşanan uygulamaların da değişime uğradığı gerçeğini göz önünde bulundurduğumuzda, Türkiye’de sporun uzun vadeli spor üretebilecek bir anlayışı hayata geçirmekten neden bu kadar uzak olduğunu da anlayabiliriz” (Talimciler, 2022, 369-370).

ALTAY'IN İKİ KUPASI VAR

Bu süre içerisinde İzmir kentinin sporuna dair de birkaç söz söylemek yerinde olacaktır. Cumhuriyet sonrasındaki ilk futbol kulübü 26 Aralık 1923’te kurulan Altınordu’dur. 1925 yılında kurulan Göztepe kulübü ise 1950 yılında Türkiye şampiyonluğu ile iki kez de Türkiye kupası şampiyonluğu bulunmaktadır. İzmir kentini süper ligde en uzun süre boyunca temsil eden takımı Altay da iki kez Türkiye kupası şampiyonu olmuştur. Karşıyaka, futbolu her dönem ön plana almasına karşın en büyük başarısını basketbolda 1987 ve 2015 yıllarında Türkiye lig şampiyonluğu ile 1987 ve 2014 yıllarında Cumhurbaşkanlığı kupası ve yine 2014 yılında Türkiye kupası şampiyonlukları bulunmaktadır. Onur Derebaşı ve Güray Zünbül ile yelken de dünya şampiyonluğu kazanılmıştır. Yüzme ve atletizm de Türkiye şampiyonlukları bulunan Karşıyaka Spor kulübünün futbolda Göztepe ile 1981 yılında oynadığı karşılaşmayı seksen bin kişi izlemiş ve karşılaşma dünyada ikinci ligler tarihinde rekor olarak tarihteki yerini almıştır. İzmir’in 1971 yılında Akdeniz Oyunlarına ve 2005 yılında Universiade oyunlarına ev sahipliği yaptığını da eklemeliyiz.

Kaynaklar

Atabeyoğlu, C. (1985) “Cumhuriyet Döneminde Spor Politikası”, Cumhuriyet Dönemi Türkiye Ansiklopedisi, Cilt 8, İletişim Yayınları, İstanbul, s.2191-2192

Atabeyoğlu,C.(1991) Türk Spor Tarihi(1453-1991), Fotospor, AN Grafik Basın Sanayi ve Ticaret A.Ş., İstanbul

Talimciler, A. (2019) Modern Türkiye’de Spor 1923-2019, Modern Türkiye Tarihi içinde, Ed. Ahmet Şimşek, Pegem Akademi, Ankara, ss. 409-426

Talimciler, A. (2022) Türkiye’de Spor, Türkiye’nin Toplumsal Yapısı içinde, Ed., Ünal Şentürk, Paradigma Akademi, Çanakkale, ss.347-375