Ege Bölgesi Sanayi Odası Yönetim Kurulu Başkanı/ Ender YORGANCILAR

Coğrafi konumunun getirdiği avantaj itibarıyla, Avrupa-Asya-Afrika deniz ticaretinin merkezi konumunda yer alması, İzmir ekonomisini ve toplumunu tarih boyunca çok önemli kılmıştır.

Savaş ekonomisinin hakim olduğu 1940-1947 döneminde sanayileşme önemini yitirmiş, tarıma dayalı incir, üzüm, tütün, dokuma, orman ürünleri ve un fabrikaları faaliyetlerine devam etmiştir. 1935-1950 yılları arasında dokuma sanayi tesislerinin yanı sıra bitkisel yağ, konserve ve makarna fabrikaları açılmıştır. İzmir’in sanayi merkezi olma yolundaki gelişmelere paralel olarak, Çimentaş, Taç Sanayi (pamuk mensucat-dokuma), Sümerbank Basma Sanayi Müessesesi, DYO, Betontaş, Etitaş (elektrikli makine) ve Metaş (metal ana) gibi fabrikaların açılışı bu dönemde olmuştur.

1929 krizine kadar tarım ve el işçiliğine dayalı üretimde kaydedilen gelişme ve bu yönde sürdürülen yatırım ve kalkınma hamlesi, 1950’lerde sanayi yoğun bir kalkınma modeline bürünmüştür. 1950 öncesinde ihracata dönük tarımsal ürünlerle varolan İzmir, bu yıllarda gelişen sanayisi ile gıda, tekstil, kimya, çimento, demir çelik, ulaşım, enerji ve haberleşme sektörlerinde gelişmelere sahne olmuştur. Alsancak Limanı ve İzmir Elektrik Santrali’nin genişletilmesi, İzmir Çimento Fabrikası, DYO, Taç Tekstil, METAŞ Metalurji, Soma Termik Santrali ve Kemer Hidroelektrik Santrali'nin faaliyete geçmesi, Egeli sanayicileri tek bir çatı altında toplayacak olan Ege Bölgesi Sanayi Odası’nın kurulması ve çevre illerle karayolu bağlantılarının genişletilmesi bu dönem yatırımlara örnek olarak sayılabilir.

İzmir için dokuma, gıda, tarım, giyim sanayinin önderliğinde, kimya, demir-çelik, kağıt, taşıt, makina ve madeni eşya sanayisinin yükselişi ile geçen 1960’lardan sonra 1977’ye kadar hızlı bir büyüme ve sanayi alanında gelişme kaydedilmiştir. Özellikle 1970’lerin başında kurulan İzmir Rafinerisi, otomotiv sektöründe BMC, bölgenin gelişmesine ve kalkınmasına büyük katkı sağlamıştır. Bu dönemde İzmir sanayi teşvikli yatırımlarda önemli bir pay almıştır.

1980’ler İzmir ve İzmir’in sürükleyici olduğu Ege Bölgesi genelinde duraklamanın başladığı bir dönem olmuştur. Ekonominin globalleşmesi, uluslararası rekabet koşullarında ölçek ekonomilerinin önem kazanması dışsal ekonomilerin ağırlığı gibi etmenler ulusal sermayenin İstanbul’da kümelenmesini getirmiş, bundan en fazla etkilenen merkez ise İzmir olmuştur. Bu dönem boyunca İzmir’de birçok köklü sermaye grubu yatırımlarını ve merkezlerini İstanbul’a taşımış, bu da kentteki durgunluğu pekiştirmiştir.

EBSO bu gelişme çerçevesinde 1990’larda İzmir ve Ege’yi kapsayacak şekilde tasarlanan planlı bölgesel kalkınma hareketini önermiş, bu kapsamda bir dizi organize sanayi bölgesiyle İzmir ve hinterlandı oluşturan Ege Bölgesi'nde yapılandırılacak planlı yatırım alanlarıyla özellikle İstanbul'a karşı bir cazibe merkezi oluşturmayı, bölgenin yeniden eski kalkınma hamlesine ulaştırılmasını amaçlamıştır.

Ülkenin en modern organize sanayi bölgelerine sahip olması ve yarattığı katma değer, gerçekleştirdiği ihracat ve sağladığı istihdam ile ülkeye olan katkısı İzmir’i sanayide öne çıkarmıştır.

FIRSATLAR ŞEHRİ

Ülke milli gelirine İzmir’in katkısı yüzde 6 olup 3. sırada, ülke ihracatının yüzde 7’sini karşılamakta olup 2. sıradadır. Ülke sanayisindeki payı yüzde 7,3 ile İstanbul’dan sonra yine 2. sıradadır. Yani İzmir, geçmişten bugüne ekonominin itici güçlerinden biri olmaya devam ediyor. Söz konusu ekonomik başarısını bilim, kültür ve sanat alanlarındaki dinamik yapısıyla da perçinleyen İzmir, ülkemizin dünyadaki simgesi niteliğiyle dikkat çekiyor.

İzmir’in söz konusu ticari önemi, sanayi ve ekonomi açısından adeta bir fırsatlar kenti olmasından gelmektedir. Zira İzmir; 10 üniversitesi, 5 Teknoloji Geliştirme Bölgesi, 3 Serbest Bölgesi, 17 OSB’si ile iş dünyası için de çok önemli bir çekim merkezidir.

İzmir’in, doğrudan yabancı yatırımlar konusunda dünyanın saygın araştırma kurumları arasında yer alan FDI Intelligence tarafından yayınlanan “Geleceğin Avrupa Şehirleri ve Bölgeleri 2022/23 araştırmasında Yatırım Dostu Olma ve Maliyet Etkinliği kategorilerinde Avrupa’nın ilk 10 büyük şehri ve bölgesi arasında yer almış olması, kentimizin gücünün en somut göstergelerindendir.

Kentimizi geleceğe taşıyacak olan sektörlerin belirlenmesi açısından ise sahip olduğumuz avantajları kullanarak belirli alanlarda ihtisaslaşması gerektiğine inanıyorum. Bu doğrultuda, kentimizde özellikle son yıllarda artan ihtisas OSB projelerini hayata geçirme gayretindeyiz. Ön plana çıkan; Dikili Jeotermal Seracılık TDİOSB; Kınık Tarıma Dayalı (Tohum, Fide, Tıbbi ve Aromatik Bitkiler vb.) OSB, Bayındır Tarıma Dayalı İhtisas Sera (Çiçekçilik) OSB’dir.

Covid-19’un bize öğrettiği belki de en önemli husus, kendi kendine yetebilme becerisidir. Küresel risklerde ilk sırada gelen sağlıklı gıdaya ulaşım konusu yeniden gündeme oturdu. İşte bu noktada; verimli toprakları ile İzmir’de söz konusu projelerimiz büyük bir avantajdır. Yeniden ve güçlü bir yerlileşme politikası, hem içerde, hem dışarda bize ciddi bir kazanç sağlayacaktır.

Yerlileşme politikasının eksikliğini özellikle dışa bağımlı olduğumuz enerjide de son zamanlarda yaşamaktayız.

İNOVASYON ÜSSÜ

Dünya genelinde de her geçen gün hissedilen kaynak yetersizliği, bizlere bir kez daha kaynaklarımızın sonsuz olmadığını gösterdi. Bu da dışa bağımlılığın yarattığı riskleri ve yenilenebilir enerji araçlarının yaygınlaştırılmasının önemini çok daha güçlü biçimde ortaya koydu. İzmir bu alanda da, gerek mevcut potansiyeli gerekse yatırımları ile gelecek vaat etmektedir. Söz konusu yatırımların daha planlı desteklerle artırılması ülke ekonomisine de olumlu yansıyacaktır.

Ayrıca, İzmir’i ülkemizin serbest statüde bir teknoloji ve inovasyon üssü olarak yapılandırmaya yönelik; Model fabrika-yetkinlik ve dijital dönüşüm merkezi, İZQ girişimcilik-inovasyon merkezi ile İzmir’deki kardeş kurumlarımızla birlikte hareket ediyoruz. Ayrıca, İzmir teknoloji üssü ve Batı Anadolu Serbest Bölgesi projeleri de İzmir’i geleceğe hazırlayan diğer önemli projelerdir.

Ancak, var olan avantajlarımız ve devam eden çalışmalarımızın yanında ciddi bir atıl potansiyelimizin de var olması, geleceğin İzmir’ini inşa etme yolunda daha çok fazla çabaya ihtiyacımız olduğunu gösteriyor. Ülkemizin de dahil olduğu Paris İklim Anlaşması’nın da gerektirdiği üzere, kentimizdeki karbon salınımın azaltılması, ağaçlandırma ve su tasarrufu eylemlerinin artırılması ve enerji krizine karşı yenilenebilir enerji kaynaklarının artırılması, bizi geleceğe emin adımlarla taşıyacak projelerdir.

İzmir, turizminden, tarımsal ürünlerine ve sanayisine, teknolojiden, gastronomiye ve kaliteli yaşama kadar gelecek vaat eden şehirlerin başında gelmektedir ve bu projelere sahip çıkmamız, kentimizin gerçek potansiyelinin hayata kazandırılmasını sağlayacaktır.