Tire, İzmir’in her bakımdan en önemli ilçelerinden biridir. Küçük Menderes vadisinde yer alan Tire veya tarihi kaynaklarda geçen ismiyle Sire, Osmanlılar devrinde, on altıncı yüzyılda bir kültür, idare ve ticaret merkezi olarak gelişti. O devirde Aydın sancağının idari merkezi olmasından dolayı, Aydın valileri burada ikamet ediyor, dolayısıyla şehri imar ve iskân etmek için her türlü tedbiri alıyorlardı. Hemen belirtmek gerekir ki, Osmanlı Arşivi’nde Tire ile ilgili olarak çok sayıdaki evrak zamanımıza intikal etmiştir. II. Bayezid’in oğlu sultan Korkut, Arabistan’dan dönüşünde Alanya’yı istedi, ancak Alanya, kendisine tahsis edilmedi. Bunun üzerine Tire ve Menemen’i talep etti. Zira buraların havası kendi sağlığına iyi geliyordu ve ayrıca buralarda kendine ait evlere sahipti. Tarihsel dokusunun bir kısmını koruyan Tire’nin, on altıncı yüzyıl Osmanlı kent mimarisinin en güzel örneklerinden biri olduğu görülür. Külliyeleri, su tesisleri, aşevleri, kervansarayları ve dar sokaklarıyla Tire, Batı Anadolu’nun en güzel tarihi kentlerinden biridir. Aydınoğulları devrinde, başlangıçta Birgi önemli bir idari merkez olarak planlanmışken, zamanla onun yerini Tire aldı. Emperyalizmin Osmanlı devletine girmesiyle birlikte, Tire’nin ürünleri de uluslararası pazara girmeye başladı. 1866’da Ödemiş’ten Tire’ye demiryolu hattı uzatıldı.

BİRÇOK KÜLTÜR İÇ İÇE

Tire’nin nüfusu 15. yüzyılda tamamen yerli İslamlar (Türkler), Yörükler ve Yahudiler'den ibaretken, zamanla bu çeşitliliğe Rumlar, Çerkezler, Balkan mübadilleri, İranlılar ve başka Yörük/Türkmen aşiretleri de katılmıştır. Tire’de yerleşik Ermeni nüfusa rastlanmaz. Fatih Sultan Mehmet devrinde çok az sayıda Yahudi nüfusun bulunduğunu da belirtelim. Müslümanlar, çok erken bir devirde, 14. yüzyıl başlarında, Aydınoğulları devrinde, Tire ve çevresinde yerleşmeye başlamışlardır. Bunların Kütahya bölgesinden gelen İslamlar olduğu belgelenmektedir. Tire Yahudileri tarihsel olarak İzmir Yahudileri'nden daha eskidir. Burada Yahudilere ait havra, mahalle, evler, tarlalar ve mezarlığın mevcut olduğu biliniyor. Yahudiler ile İslamlar arasında Tire’de zaman zaman sorunlar çıktığı belgelenebiliyor. Tire’deki Yahudi mahallesine karşı İslam idareciler tarafından bazı kısıtlamaların yapıldığı belgelenebiliyor. 19. yüzyıl ortalarında, Tire’de Yahudilerin zor koşullarda, esnaf ve zanaatkâr olarak yaşadıkları anlaşılıyor. 1831 tarihli Osmanlı nüfus sayımına göre, sayıları az olmasına rağmen, burada bir hahambaşı vekilinin görevli olduğu görülüyor. Tire Yahudileri, çerçi, terzi, tellal, tacir, hırdavatçı, bezzaz, hizmetkâr, yağcı ve çorbacı gibi şehirli iş kollarıyla meşgul olmuşlardır. Tire’nin kırsal bölgelerinde Yahudilere rastlanmaz.

Rumlar, Tire’de sayısal olarak Yahudiler'den daha fazladır. Bir papaz, buradaki Rum cemaatini temsil eder. Ayrıca millet kocabaşısı unvanlı başka bir idareci de Rumları temsil eder. 1846’da Tire Rum Mahallesi yandı. Rumların hepsi de Ermeniler gibi şehirli iş kollarında çalışmışlardır. Terzi çırağı, sabuncu, aşçı, yoğurtçu, tütüncü, terzi, Avrupa tüccarı, bakkal, bahçıvan, bezzaz, abacı, manav, ekmekçi, meykedeci (meyhaneci), ırgat, çukacı, katmerci, pabuççu gibi iş kolları Rumlara açık kalmış görünmektedir.

1857’den itibaren de Cerit, Saçlı, Kızıl Işıklı, Horzum, Burhan ve Cabbar gibi çeşitli Yörük/Türkmen aşiretleri de Tire merkez ile çevresinde iskân edilmeye başlamıştır. Aslında Tire ve çevresinde Yörüklerin tarihi 15. yüzyıla kadar iner.

Kırım Harbi'nden dolayı 1860’dan itibaren de Çerkezler, Tire’nin Kızılca, Çıplak, Taşkesiği ve Harıkbaşı (şimdiki Arıkbaşı) bölgelerinde iskân edilmeye başlamıştır. Çerkezlerin Bayındır ve Ödemiş’te de iskân edildiklerini belirtelim. 1888’de Dobruca muhacirleri (Romanya Müslümanları/ Türkleri veya Tuna Türkleri) Tire’nin Kara Kadı Mahallesi yakınında yerleştirildiler. Bu yeni mahalleye de Hamidiye adı verildi. 18. yüzyılda Batı Anadolu kentlerinde Acem hanları kurulmaya başlıyor. İran vatandaşı olan Acem tacirleri bu han odalarında kalıyorlar. Dolayısıyla çok az sayıda olsa da Tire’de Acem hanının inşa edilmesiyle İran tebaasından küçük bir grubun yaşadığı anlaşılıyor. 1918’de Yörük/ Türkmen Çepni aşiretinin Tire’ye musallat olduğu anlaşılıyor. Cumhuriyet kurulduktan sonra, 1924 yılında Mübadele kapsamında Selanik, Manastır, Karaferye ve İştip mübadilleri Tire’de iskân edilmeye başlanıyor. Çoğunlukla eski Yugoslavya mübadilleri, Tire’de yerleştirildi. Rumların 1924’te terk ettikleri mallar mübadillere verilmiştir.

YÜZDEN FAZLA VAKIF

Tire’de hem Aydınoğulları hem de Osmanlılar devrinde İslami vakıflar kurulmuştur. Bu vakıfların sayısı ve hacmi, İzmir’deki vakıflardan daha fazladır. Tire bu özelliği ile Batı Anadolu’da dikkat çeker. Bu durum, Tire’nin Aydın vilayetinin merkezi olmasıyla ilgilidir. İlk Osmanlı vakfı, Tire'nin ilk Osmanlı valisi Yahşi Bey tarafından kurulmuş olan vakıftır. Tire, cami, mescit, imaret, çeşme, su, mezar, kütüphane, darülhüffaz, medrese ve zaviye vakıfları bakımından zengindir. 1530 yılında yapılan bir vakıf sayımına göre, Tire’de 110’dan fazla vakıf bulunmaktadır. Ahiler, paşalar, beyler, Bektaşiler, Hacılar ve başka hayırseverlerin Tire’de vakıflar kurdukları belgelenmektedir. Osmanlı devletinin yıkılışına kadar Tire İslami vakıflarla donatılmıştır. Fatih Sultan Mehmet’in vezirlerinden Rum Mehmet Paşa, Aydınoğlu Umur Bey, Kanuni Sultan Süleyman’ın damadı Lutfi Paşa, Aydınoğlu İsa Bey, Osmanlı sultanı III. Selim Tire’de vakıf kuran önemli şahsiyetler arasında sayılabilir. Külliyeler, hanlar, hamamlar, çeşmeler ve diğer vakıf eserleriyle donatılmış olan Tire, İzmir’in önem kazanmasıyla birlikte, ticari ve idari önemini kaybetmiştir.

İŞGAL VE KUVA-YI MİLLİYE

Tire, 29 Mayıs 1919’da Yunan İşgal kuvvetleri tarafından işgal edildi. Yerli halka ve gayrimüslimlere eziyet edildi. Osmanlı hükumeti, Tire ve çevresine işgale karşı direnen Kuva-yı Milliye güçlerine yardımcı olmadığı gibi işgal kuvvetlerini desteledi. 20 Ekim 1919 tarihli İzmir valisi İzzet Bey tarafından İstanbul’a İçişleri Bakanlığına gönderilen bir yazı şöyledir:

“Dahiliye Nezaretine

Geçen gün evvel Ödemiş ve Tire havalisinde Yunan askerleriyle adi eşkıya çeteleri arasında bazı müsademat vukua gelmiş ve çeteler tarafından bir köprü atılmış ise de iki günden beri muhasematın tatil olduğu ve gerçi bu tecavüze Yunan askerinin ilerlemesi sebep teşkil eylediği iddia olunmakta ise de suret-i mahsusa da mahalline gönderdiğim zabitin tahkikatından bu cihetin rehin-i mertebe sübut olamadığını Ayasluğ (Selçuk) cihetinde Kuva-yı Milliye tarafından Yunan hatt-ı askerisine bazı mertebe tecavüzatta bulunulduğu bu sabah görüştüğüm General Humbert’in ifade etmiş olduğu ve vilayetin aksam-ı sairesinde şayan-ı arz ve işar bir vaka bulunmadığı beray-ı malumat arz olunur, 20 Teşrinievvel 1335, İzmir valisi İzzet.”

Bu resmi belgeye göre, Tire’de Yunan askerleriyle silahlı çatışmaya giren Kuva-yı Milliye güçleri, vali tarafından ‘adi eşkıya çetesi’ olarak tanımlanıyor. Çatışmanın Yunan askerlerinin hatasından kaynaklanmadığını ifade ediyor ve hatta Selçuk tarafındaki Kuva-yı Milliye güçlerinin Yunan işgal kuvvetlerine saldırıda bulunduğu ifade ediliyordu.

Yunan işgal kuvvetleri Tire’de hem yerli İslamlara hem de gayrimüslimlere eziyet ettiler. Bu durum Osmanlı raporlarında belirtiliyor. Örneğin, 1.11.1919 tarihli bir raporda, Tire’deki memurlar ile Tire’nin kırk kadar ileri gelen kişisi, Kuva-yı Milliye ile temasta bulundukları suçlamasıyla, Yunan askerleri tarafından Bayındır’a götürüldüler ve burada Yunan Harp Divanı'na sevk edildiler ve cezalandırıldılar. 12 Kasım 1919 tarihli İzmir Valisi İzzet Bey'in yazdığı bir raporda, Ödemiş’e bağlı Üzümlü ve Karadoğan’da Kuva-yı Milliye'ye karşı üç tabur Yunan askerinin gönderildiğinden, burada saatlerce silahlı çatışma çıktığından, Üzümlü’nün tamamen yakıldığından bahsediliyor. Hatta Karadoğan köyünde de üç ev ile bir İslam kadını Yunanlılarca yakılmıştır. Bunu duyan Gökçe Efe (raporda bu isimle yazılıyor, şimdi Gökçen Efe olarak biliniyor) Tire’den buraya gelmiş ve bir Yunan binbaşısını öldürmüştür. İslam halk, Gölcük yaylası ile Salihli taraflarına kaçmaya başlamıştır. 9 Şubat 1922 tarihli başka bir raporda Tire’deki memurlar ile kırk-elli kadar ileri gelen Müslümanın sopalarla dövüldüğünden bahsedilmektedir. Aynı raporda, Kemalpaşa’nın Mersin köyünde Müslümanlar'ın geceleyin camiye getirtildikleri, dayak attıkları ve binlerce lira para talep edildiğinden söz edilir. Bütün bu eziyetleri duyan Tire, Torbalı, Seydiköy ve Buca İslamları, İzmir’e göç etmeye başlamışlardır. Ödemiş, Tire, Bayındır ve Salihli’de ‘mücahidin’e’ yardım ettikleri gerekçesiyle 500 İslam Yunan askerleri tarafından tutuklanmıştır. 25 Kasım 1922’de Tire kaymakamı İbrahim Bey tutuklanmış ve İzmir’e gönderilmiştir. Tire’de Kuva-yı Milliye ile Yunan işgal güçleri arasında 14.1.1922’de şiddetli silahlı çatışmalar meydana gelmiştir. Neticede 4 Eylül 1922’de Tire düşman işgalinden kurtarılmıştır. Kuva-yı Milliye güçlerinin katkısı kesinlikle unutulmamalıdır. Bu zafer, sadece işgalci Yunan kuvvetlerine karşı kazanılmış bir zafer olmayıp, aynı zamanda devrin İzmir Osmanlı valisine karşı da kazanılmış bir zaferdir.

Mübadeleden sonra Yahudilerin de Tire’den ayrıldıkları ve başka devletlerin vatandaşlığına geçtikleri anlaşılıyor. Örneğin 1929’da Tire Yahudileri'nden Yuda oğlu Hadara İshak, başka devletin vatandaşlığını izinsiz olarak kabul ettiği için Türkiye vatandaşlığından çıkarıldı. 22 Mayıs 1927’de Atatürk’ün imzasıyla, Tire’de ‘Tire Çiftçileri Kooperatif Şirketi’ kurulmuştur. 1935’te Yahşi Bey Camii, Atatürk’ün izniyle, Tire Müzesi'ne dönüştürüldü.