A Milli Erkek Basketbol Takımımız, Olimpiyat Elemeleri yarı finalinde Yunanistan'a yenilerek Tokyo biletini alamadan yurda döndü. Son olarak 1952 yılında yapılan Helsinki Olimpiyatları'na katılan 12 Dev Adam, 69 yıldır bu organizasyondan uzak durumda. Aslında çok yakın dönemde daha iddialı kadrolarla elemelerde başarılı olamayıp dünyanın 1 numaralı turnuvasına katılamamıştık. Ancak bu kez beklentiyi düşük tutmamıza rağmen elimize geçen büyük fırsatı öyle bir teptik ki, belki bir 69 yıl daha bu imkan elimize gelmeyebilir. Kanada'daki olimpiyat grubunda 17 sayı farkla yendiğimiz Çek Cumhuriyeti'nin olimpiyat vizesi alması da üzüntümüzü ikiye katladı. Yarı finalde NBA yıldızlarıyla dolu Kanada'yı deviren Çekler ile finalde oynayıp rakibizi geçebilseydik, basketbolda büyük bir adımı atmanın gururunu şu an yaşıyor olabilirdik. Aslında Yunanistan ile oynanan yarı finale oldukça iyi başlamıştık. İlk periyotu 22-8 önde bitirdikten sonra, adım adım geriye düştük. Sadece Furkan Korkmaz ile ayakta kalabildik. Yunanistan'ın ABD'li kurt koçu Rick Pitino'ya karşılık veremedik. Evet bizim en büyük kozumuz, Avrupa'nın en önemli oyun kurucularından Larkin sakatlığı nedeniyle yoktu. Ama Yunanlılar da NBA'in en değerli 2-3 oyuncusundan olan Antetokounmpo'suz sahaya çıkmıştı. Greek Freak(Yunan canavar) lakaplı starın yokluğunda Yunanistan'ı yenemememiz kabul edilemez. Barcelona'nın pivotu Sertaç Şanlı, NBA'in 3 önemli oyuncusu Furkan Korkmaz, Cedi Osman, Ersan İlyasova'ya sahibiz. Alperen Şengün gibi NBA draftında üst sıralarda seçilmesine kesin gözüyle baktığımız bir yıldız elimizde ancak hücumda tek planımız bire birler. Yunanistan'ın Calathes ve Sloukas dışında ekstra bir ismi yok. Duraklama dönemindeki Yunanlılar'ı bu pozisyonda bulmuşken devirmemiz gerekirdi. Rakip neredeyse B takımıyla çıkmıştı ancak olimpiyat umudumuz elimizden uçtu gitti. Hücumda plansızlığımız ve savunmada sertliğe karşılık veremememiz nedeniyle beklentisiz gittiğimiz olimpiyat elemelerinde umduğumuzu bulamadık. Takım sporlarında artık bireyselliğin değil birlikte hareket etmenin ne kadar önemli olduğunu bir kez daha görmüş olduk. Çek Cumhuriyeti önemli bir yıldızı olmadan Vesely ve Satoransky'nin önderliğinde grubumuzda Tokyo bileti aldı. Diğer gruplarda İtalya, yıldızlar topluluğu Sırbistan'ı hem de Belgrad'da takım oyunu nu ön planda tutup olimpiyatlara adını yazdırdı. Almanya aynı şekilde finalde Brezilya'yı saf dışı bırakıp olimpiyatlara gitti. Tabi istisnalar kaideyi bozmaz klişesine sığınarak ekstrem bir örnek vermek gerekir. Slovenya'nın süper yıldızı Luka Doncic. Henüz 16 yaşında Real Madrid'in 1 numaralı oyun kurucusu olan Doncic adım adım kariyer basamaklarını çıkıyor. Euroleague şampiyonluğu, ülkesiyle Avrupa Şampiyonluğu derken, son 2 sezondur NBA'i sallamakla meşgul. Dallas Mavericks efsanesi Dirk Nowitzki'yi çoktan unutturdu. Tek başına Dallas'ı taşımasıyla, henüz 21 yaşında Micheal Jordan'ın tahtına göz dikti. Üstüne NBA'deki yorgun sezonu bahane etmeyip, ülkesinin milli takımıyla olimpiyat elemelerine katıldı ve Slovenya'yı tarihinde ilk kez olimpiyatlara taşıdı. 30 sene sonra yapılacak basketbol sohbetlerinde, "Doncic gibisi bir daha gelmez" cümlesini sık sık duyacağız sanırım. Onu izlediğimiz için çok şanslıyız tıpkı Cristiano Ronaldo ve Lionel Messi'yi izlediğimiz gibi. Bu arada Messi de kariyerindeki ender eksik parçalardan olan ülke takımı ile kupa kazanma başarısını elde etti ve Arjantin ile Copa America şampiyonu oldu. Şimdi Ronaldo ile başarıları eşitlediler. Birbirlerini geçmek için artık önlerinde tek şans kaldı. İkisinin de kariyerinde eksik olan Dünya Kupası şampiyonluğu. Ve yaşlarını düşündüğümüzde belki de oynayacakları son Dünya Kupası'nı kazanarak, dünyanın en büyük futbolcusu yarışını önde bitirmek isteyecekler. Tabi yeni isimler gelene kadar. Mbappe, Haaland ya da başka biri...