Her resmin bir “çerçevesi” vardır. Ben “memleketin gerçeklerine” hep böyle bakıp, değerlendirmeye çalışırım… Biliyorum! Yazıma bu girişimden sonra bana dönüp, şu soruyu yönelteceksiniz: “Peki, şuan itibariye, memleketin gerçekleri nelerdir?” diye… Benim bu köşemin tek sütunluk çerçevesi içinde satır başları ile dahi yazsam, memleketin geçeklerini sığdıramam! Öyle ise üç ana başlık altında cevap vereyim: “Ekonomi, sağlık ve eğitim”…

Bakın, iç ve dış politikamızın kapağını açarsam memleketin gerçekleri, kovandan çıkan yüzlerce arı gibi hepimizin canını acıtır! Sadece iktidarın ağzımıza çaldığı bir parmak bal bile işimize yaramaz! Nitekim, 2023’ e kadar verilen reçete sadece, bu acıların sandığa yansımaması için olsa diye düşünmek istiyorum!

***

İşçi bulma kurumlarının önüne bir bakın; zamsız akaryakıt alabilmek için meydan saati 24.00’ü göstermeden benzin istasyonlarının önünde sıralanan arabalara bir göz atın, garantili proje kazığını yiyenleri bir dinleyin! Çiftçilerin icra memurlarına verdikleri traktörlerin köylümüz için ne anlama geldiğini düşünen var mı? Bireysel kredilerini ödeyemeyenlerin icra dosyaları artık raflara değil, sokaklara sığmıyormuş! Cumhurbaşkanı her ağzını açtığında doların yükselişi için muhalefetin “Sus artık! Dolar düşsün!” deyişine aldıran var mı! Öyle ya; doların hızına yetişmek mümkün değil! Liramız hiç bu kadar değersiz oldu mu? Zamlar yüzünden pazardan alış-veriş etmeden dönenler var! Hele 2 gün önce kutladığımız Öğretmenler Günü'nde, atanamayan değil, “atanmayan” öğretmenlerin feryadını dinlediniz mi? Eş, dost, ve okurlarımdan üniversiteye giden çocuklarına yurt binası bulamayanların sayısı o kadar çok ki! Ya koronavirüsten yatağa düşünler ve kaybettiğimiz canlara ne diyeceksiniz!

İşte yukarıda bahsettiğim “resmin çerçevesine” sığdırılamayan gereceklerin satırbaşları bunlar, yani ekonomi…

***

Muhalefet liderleri çarşı-pazar dolaşıp halkın nabzını tutuyor. Kemal Kılıçdaroğlu vatandaşla “helalleşmeye” çıkarken, Meral Akşener, Denizli’de düzenlediği mitingde sarayda sefa sürenlere “Şamarı yiyeceksiniz!” diye uyarması boşuna mı? Madem en büyük sorun ekonomi, öyle ise bende bölgemizin nabzını ekonomistlere ve muhasebe uzmanlarına sorayım dedim. İşte bu hafta bu konuda Ege’nin meselelerini ve nabzını tutan öğrencilerimden İsmail Ersoydan’dan da dinleyip sizlere aktarmak istiyorum. İsmail Ersoydan İzmir Kahramanlar İlkokulu, Alsancak Ortaokulu, Atatürk Lisesi ve Dokuz Eylül Üniversitesi İktisat Fakültesi mezunu. Çalışma hayatına 1978 yılında Atatürk hayranı Hanri Benezüs’ ün YU-Pİ tavukçuluk başlayıp, sırası ile Yaşar Holding Pınar Su, Yaşar Kora’nın SODAŞ AŞ., Manisa’nın önemli firmalarından YONCA GIDA A.Ş.'de çalıştıktan sonra 2006’da emekli olmuş. Ama çalışmaya devam etmiş. TANSAŞ’ın eski genel müdürlerinden Selçuk Atalay’ın Olivos Gıda firmasında yaklaşık 13.5 yıldır çalışma yaşantısına devam ediyor. Şu an Turgutlu Organize Sanayi Bölgesi’nde bulunan kurutulmuş meyve, sebze imalat ve ihracatı yapan firmanın hesap-kitap işlerini yapıyor. Yukarıda bahsettiğim ülkenin zor koşullarına rağmen önemli “ihracat kotası” olan bir firma imiş. Özellikle 24 Nisan 1994, 2001 krizi, 2008 krizi ve de şu an yaşanan krizler dolayısı ile ülkenin ekonomik nabzını İsmail’e tutturdum. Ona göre, hepsi de ekonomimizin kırılganlığını, üretime ve ihracata dayalı ekonomi modeline sahip yapıda olmasından kaynaklanıyor…

İsmail Ersoy'dan, Prof. Dr. Osman Altuğ hocanın ifadesi ile ekonomimizde yaşanan bu krizlerin tek nedeninin “3 kağıt ekonomisi” olduğunu söylüyor. Yani: “Faiz, döviz ve borsa”… Ülkemizde “büyüyor” denilen bu büyümenin “fakirleştiren büyüme” olduğunun altını çizen Ersoydan, bu girdaptan çıkmanın yegane 3 koşulunun (milli gelirin hakça dağıtılması ile) şu olduğuna işaret ediyor: Yatırım, üretim ve ihracat.

Bu konuda askerliğini 1987’de Hakkari Kotul’da karakol komutanı olarak zor şartlar altında yaptığına değinen Ersoydan, her zaman zor olanı yani “barışı” seçtiğini ve bunun zor olduğuna da işaret ediyor. Dolayısı ile sözü uzatmadan Kemal Kılıçdaroğlu’nun “Helâlleşmesine” getirerek diyor ki: “Kılıçdaroğlu’nun bu çıkışı mutlaka desteklenmeli, bu ülke hataları ve sevapları ile birlikte birbiri ile yüzleşmeli ve kucaklaşmalıdır. Neden, niçin, nasıl? demeden, önce barış demeliyiz. Bu güzel ülkemizin başta ekonomi olmak üzere, her anlamda daha iyi yerlere gelmesinin yegâne koşulu budur.”