Bundan 46 yıl önce, ülkemizde ilk organ naklini Prof. Dr. Mehmet Haberal yapmıştı (3 kasım 1975). Daha sonraları, bu olaya izafeten konu ile ilgili duyarlılığı arttırmak amacına yönelik olarak bu günler organ nakli ve bağışı haftası olarak anmaya başladık.

Doku ve organ nakli ile organ bağışı konusunda algı farklılığı yaratarak bilinci arttırmanın önemini idrak etmek için  organ bekleyen binlerce insanımızı aklımıza getirmemiz yeterli. Sağlık Bakanlığı verilerine göre, organ bekleme listesinde 25 bin 220 hasta kayıtlıdır. Ülke çapında, organ yetmezliğini nedeni ile hastalar, 20 bin 902 böbrek, bin 715 Karaciğer, bin 300 kornea, 952 kalp, 283 pankreas, 68 akciğer, bin 300 kornea, 4 kalp kapakçığı ve 4 ince bağırsak için bekleyişlerine devam etmekte. Maalesef organ bekleyen hastalar bu kadar çok iken, organ bağışı yetersiz. Bu yüzden de genellikle canlıdan nakil yapılmakta. Özellikle böbrek ve karaciğer hastaları için bu mümkün olsa da diğer organlarda bu söz konusu olamamakta.

***

Önceki yıl yapılan 3 bin 270 organ naklinin 2 bin 527’si canlıdan, 743’ü ise kadavradan alındı. Rakamlar, organ vericilerinin yüzde 77’sinin canlıdan olduğunu göstermekte. Oysa Avrupa ülkelerinde organ nakillerinin yüzde 80’i kadavra, yüzde 20’si canlı kaynaklıdır. Bilindiği gibi, ilerlemiş organ yetmezliklerinde ve kemik ile tendon gibi dokulardaki aşırı hasar durumlarında nakil gerekliliği ortaya çıkabilmektedir. Kalp yetmezliği, kronik karaciğer ve böbrek hastalıklarında organ nakilleri en seçkin ve hayat kurtarıcı tedavi yöntemlerindendir. Organ nakilleri tıbbi gereklilikler kapsamında yapılmakta olup, tüm organizasyon Sağlık Bakanlığı’nın insiyatifindedir. Bakanlıkça kurulan “Türkiye Organ ve Doku Nakli Bilgi Sistemi” ulusal bazda, güvenilir, şeffah ve adaletli bir şekilde bu görevi yerine getirmektedir. Halen ülkemizde, ruhsatlandırılmış tam donanımlı 110 nakil merkezimiz mevcuttur. 

***

Şu ana kadar dünyada 500 bine yakın böbrek, 70 binin üzerinde karaciğer ve 50 binin üzerinde de kalp transplantasyonu yapılmıştır. Ancak, binlerce hastanın organ bekleme listelerinde kendilerine sıra gelmeden vefat ettikleri de bir gerçek. Türkiye’de geçen yıl 3 bine yakın vatandaşımızı bu imkanı sağlayamadığımız için kaybettik. Sorun tıbbi altyapı, yetişmiş insan gücü ve nakil merkezi sayısı değil, insanlarımızdaki bilinç ve empati eksikliği olarak karşımız çıkmakta. Ayrıca, ilgili mevzuat ve yasa açısından da bazı sıkıntılar söz konusu. Mevcut düzenlemelere göre, kişi ölmeden organ bağışına izin vermesine rağmen, vasiyet sistemi gereği birinci derece yakınlarının itirazı o kişiden organ alınmasını engelliyor. Dünyada bu konuda değişik mevzuatlar var, ancak kişi yaşarken organlarını bağışlamışsa ve bunu da yasal olarak kayıt altına aldırmışsa, organ bağış prosedürü tamamlanabilmeli. Şu anki mevzuat nedeni ile, her dört organ bağışlayıcısının ancak birinden organ alınabilmekte.

***

Dünyada bir milyon başına düşen kadavra donör sayısına baktığımızda, ortalamalar yüzde 20’ler seviyesindedir. Hatta İspanya ‘da oran yüzde 35’lere ulaşmıştır. En alt oranlar olarak Fransa ve Kanada verilebilir, oralarda da yüzde 15’in üzerindedir. Ülkemizde ise ne acı ki yüzde 1’ler düzeyindedir.

2015 yılında beyin ölümü gerçekleşen bin 969 kişinin sadece 472’sinin ailesi organ bağışına izin verdi. Bu yıl geride bıraktığımız zaman diliminde, gerçekleşen 333 beyin ölümünden sadece 108’inin ailesi organ bağışına izin verdi. Bu rakamlara, son 5 yıl için baktığımızda, beyin ölümü gerçekleşen 8 bin 601 hastadan 2 bin 45’ine organ nakli prosedürü uygulanabilmiş. İzmir’de, bir önceki yıl 225 beyin ölümünün sadece 79’unda organ bağış kararı alınabilmişti.

Yaşarken organ bağışı yapan vatandaşlarımızın sayısı çok yetersiz. Bu konuda toplumsal duyarlılığımızın artması ve sadece tıbbi değil, aynı zamanda sosyolojik, etik, felsefi ve insani bir konu olan organ bağışında Türk insanının farkındalığının artması elzemdir.